Radikal İslam dediler, Siyasal İslam dediler, Ilımlı İslam dediler. Olmuyor.
İslami prensipler üzerine toplumu yeniden yapılandırmaya yönelik kanlı girişimlere uzanan militan ılımlı siyasal İslamcılığın, demokrasiyi önce araç sonra adım adım çağdışı karanlık ilkel yaşama dönüştürme projesi iflas etmiştir.
İslamcı bir dil, taban, liderlik ve içerik yoksunluğunu İslamcılığın can çekişme nedeni olarak görenler artıyor.
Her İslam düşünürün görüş, tespit ve yorumlarını Gerçek İslam diye algılayarak bölündüler.
Hiç bir konuda bir ve beraber değiller. Bir oldukları tek konu; tek gerçek kendilerinin olduğudur. Tek bilginin, tek doğrunun kendilerinde olduklarına inanmalarıdır.
Oysa dünya nüfusunun ancak yüzde 23’ü Müslüman. Kendi aralarında birlikte değiller.
İslam dünyası parçalı. 57 İslam ülkesinin dini İslam ama farklı çizgideler, ortak payda yok.
Bilimde yoklar.
Sanatta yoklar.
Kültürde yoklar.
Teknolojide yoklar.
Marka üretmede yoklar.
Ahlaki anlayışta yoklar.
Dürüstlükte yoklar.
Kadın haklarında yoklar.
Özgürlükte yoklar.
İnsan haklarında yoklar.
Eşitlikçi düşüncede ve uygulamada yoklar.
Ilımlı İslamcılar birçok ülkede iktidara geldi. Beceremediler. Ahlaklı, hoşgörülü olamadılar.
Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, dürüstlüğü, hakkı hukuku, adaleti, hoşgörüyü barış içinde bir arada yaşamayı anlayamadılar, özümleyemediler, kabullenemediler.
Dillerinde yalan, nefret, gözlerinde kin, midelerinde haram, ellerinde kan var.
Demokrasi, özgürlük, nihayet İslami kuralara dayalı rejim kuruyoruz diyerek, insanları ayrıştırdılar. Şimdi Mısır’a ağıt yakıyorlar. Afganistan, Irak işgallerinde, Libya’nın bombalanmasında Suriye’nin kan gölüne dönmesine neden oldukları halde maskeli yüzlerle saf temiz iyiniyetli Müslümanları aldatıyorlar.
Ilımlısı da siyasalcısı da, radikali de; kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik her türlü iğrenç hile yapmayı, tuzak kurmayı meşru gören sapkın akıma dönüştü.
Küfür-hakaret cephesi oldular. Kan istiyorlar, kaos istiyorlar. Peki ama neden?
Dünya; iç savaşlar sonrası din-mezhep savaşlarını geride bıraktı. Barış içinde bir arada yaşamayı öğrendiler. Laiklik, hukuk devleti, sosyal devlet, özgürlük, insan hakları kurallarla benimsendi. İşleyen sistem kurdular.
İslam ülkelerine bakın. Kan fışkırıyor, silah sesleri artıyor, bombalar patlıyor. Yakıyorlar, yıkıyorlar, katlediyorlar. Özgürlük diyip özgürlükleri kısıtlıyorlar. Diktaya karşıyız diyip diktatörlüğe yöneliyorlar. Bu durum artık normal hal kabul ediliyor.
Dinden imandan bahsediyorlar, çirkinleşiyorlar, tuzak şiddete yöneliyorlar.
Siyasal, radikal ya da ılımlı islamcı olmak, vicdansız olmayı mı getiriyor?
Ben ve öteki anlayışı, akılcı bilimden uzaklaşmak, dogmatik kavram ve kabullerle düşünmek ve yaşamak, ötekileştirmek, karşıtı düşman görmek yıkımın temel nedeni.
Ortadoğu coğrafyasında din istismarcıları mazlumu oynuyorlar, kabadayılığa yöneliyorlar.
İslam dünyasında; akıl, mantık, izan durmuş durumda.
Çağdaş insanlık anlayışı; akıl ve bilim öncülüğünde, hoşgörüyü, barış içinde birarada yaşamayı, insanı-hayvanı-bitkiyi-doğayı bir bütün olarak görmeyi, anlamayı, bilmeyi öngörür.
Uyanışın, dirilişin sancıları artıyor. Ufukta aydınlanmanın parıltıları ışıldamaya başlamıştır.
Günün Sözü: Akıl ve Bilimden uzak anlayış, insanları mutlu olmaktan mahrum bırakır.