Güçlü devlet, büyük millet tanımlamaları geçmişte olduğu gibi bugünde kullanılmaktadır.
Bir devletin gücü; ekonomisine mi, silahlı gücüne mi, nüfusunun fazlalığına mı dayanır?
Devlet yönetimi; ciddiyet ister, bilgi ister, tecrübe ister, tarihi algılamak ister, öngörü ister.
Milli güçler, birikimli yetenekli, kararlı, planlı değilse; küresel güçler, karanlık merkezler, işbirlikçileri yetiştirir, iktidara getirir ve kullanırlar.
İşbirlikçiler; iç ve dış destek ile orada uzun yıllarda oturabilirler. Kullanılma süresi sonrası deliğe süpürülebilirler. Ama ülkeye devlete verdikleri zararı, insanlar çeker.
Tarih boyunca her coğrafya’da; temel gerçeklik bu algıdır.
Kanlı iktidar çatışmaları, Arap baharı kamuflajı altında, Arap dünyasında devam ediyor. Müslümanlar iktidar için birbirlerini katlediyor, kendi kentlerini yakıp yıkıyorlar.
Türkiye; yüzyıllar boyunca başta Anadolu, Ortadoğu, Balkanlar ve Kuzey Afrika’da barışın, huzurun, adaletin temsilcisi olmuştur. Farklı dine mensup olanları ve farklı etnik halkları bir çatı altında tutan çimento Osmanlı devleti dağılınca, 100 yıldır süren kaos, çatışma alanı oldu. İngilizler ve Fransızlar; bölgeyi sömürgeleştirdi, sınırlar çizdi, halkları böldüler
ABD Egemenliği sürecinde ise; Büyük Ortadoğu projesi kapsamında bölge üzerinde sınırlar çizildi, NATO dergisinde NATO toplantılarında yayınlanan bölgeye ilişkin haritalar şimdi ise uygulama aşamasındadır. Arap baharı denilen toplumsal değişim ve dönüşüm talepleri ABD-İngiliz-Fransız planlamaları ile örgütlenmiş ve kaos yaşanmaya başlamıştır.
Önceki ABD başkanı Bush; ya benden yanasın ya karşımdasın doktrini ile uluslararası toplumu, Irak ve Afganistan işgallerinde yanına çekerken, şimdi ki ABD başkan Obama kaosdan düzene doktrini uygulamaktadır.
Strateji; öngörmek demektir. Alternatifli olarak olası gelişmelere göre yapılması gerekenlerin planlanması demektir.
ABD ve İngiltere’nin siyasetten askeri alana, tarımdan bölgesel ilişkilere kadar Türkiye’nin temel stratejilerini belirlediği algısı vardır.
Bu karmaşık ilişkiler ağında; milli güçlerin ortak stratejik akla ihtiyacı vardır.
Her devletin; milli duruşu vardır, olmalıdır. Aksi halde çelişkiler yaşanır. Uluslararası ciddiye alınırlığınız olamaz. Güç merkezlerinin temsilcisi gibi hareket edip te sonradan kendi insanınıza bağımsız bağlantısız kendi irademizle hareket ediyoruz imajını yaratıp ta uluslararası karar mekanizmalarında dışlanırsanız itibarınız olmaz. Belki içeride itibarlı olma enstrümanlarını kullanarak halkı yanıltabilirsiniz ama kısa süre içinde gerçekler ortaya çıkar.
Oysa devletlerde devamlılık esastır. Devlet politikalarında iktidarda olan siyasi partilerin tercihleri esas olmakla birlikte, devam eden gelen esas yaklaşım tarzı üzerine hareket ederler.
Küresel aktör stratejisi; güçlü devlet algısına sahip olanlar için temel gerçekliktir.
Büyük Devlet stratejilerinde; komşu ve bölgesel ve küresel stratejiler değişmemektedir. Sadece yöntem değişiklikleri olmaktadır.
Bürokrasi; icra yeridir. Bürokratın deneyimi, bilgi birikimi gereklidir.
Devlet yönetimi; tarihi birikimine, bilgiye, öngörüye sahip kişilerle yürütülmek zorundadır. Bilgisiz, birikimsiz, ilkesiz, tutarsız kişiliklerin devlet yönetiminde olması her zaman sorunları artırır, huzursuzluk kaynağı olur.
Bölge dışı devletlerin; mezhep, din, etnik kimlikleri ayrıştırma stratejisine karşı bir ve beraber olunmalıdır. Ortak değerler, ortak tarih, ortak şuurun yapısı tekrar tesis edilmelidir.
Türkiye; sözüne güvenilen, bölgede ve dünyada barışın, kardeşliğin, huzurun teminatı olan bir görüntü vermeli ve uygulamaya yönelmelidir.
Tarihin, jeopolitik ve jeostratejik konumun gerçeklerine göre; milli varlığın milli değerlerin, milli düşüncenin, strateji ortak akılla yaşama geçirilmesi gerekir. Milli birlik ve beraberlik için, ayrıştıran değil birleştiren unsurların esas alınması gerekir.