Yıllar önce, ‘70’lerin sonlarına doğru ilk defa dinlediğim “Haziranda ölmek zor” ezgisiyle tanışmıştım Hasan Hüseyin Korkmazgil şiiriyle. O bizden bir öncekileri 12 Mart dönemini anlatıyordu şiirinde ama 12Eylül 1980 den sonra aynı havayı bizler de soluyorduk.
“…sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak…”
Hasan Hüseyin 1927′de Gürün’de doğdu. Adana Erkek Lisesi (1948), Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (1950) mezunu. Göksun’da (K. Maraş) başladığı öğretmenlikten siyasi eylemde bulunduğu gerekçesiyle atıldı, tutuklandı, hüküm giydi.
Daha sonra Gürün’de ve Sivas’ta arzuhalcilik, tabela ve portre ressamlığı, inşaat işçiliği yaptı (1955-60). 1960′da İstanbul’a, sonra Ankara’ya yerleşti. Akis dergisinde çalıştı, bir süre de Forum dergisini yönetti (1968-70). “Kızılırmak” kitabı nedeniyle hakkında 142. maddeden dava açıldı, yargılandı, “aklandı”.
Lise yıllarında şiir yazmaya başlayan Hasan Hüseyin’in ilk şiiri, 1959′da Dostdergisinde çıktı. Bu yıllarda mizahi hikayeleri de yayımlandı. Kavel (1963) adlı kitabı ile 1964 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Kızılkuğu (1971) ile TRT’nin 1970 Sanat Başarı Ödülü’nü, Filizkıran Fırtınası (1981) ile 1981 Toprak ve Nevzat Üstün şiir ödüllerini aldı. 26 Şubat 1984 yılında hayatını kaybetti. Yaşamı boyunca içi sınıfından yana tavrını hep korudu. Onların sorunlarını, direnişlerini hep sahiplendi, eserlerinde dile getirdi. Dili yalın, herkesin kolayca algılayacağı bir dil oldu. Masallardan, efsanelerden, türkülerden yararlandı. Kavel Direnişi’ni anlattığı Kavel şiiri, işçi direnişlerinde hep okundu.
“İşime karım dedim, karıma Kavel diyeceğim.
Ve soluğum tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada,
Güneşe karışmadıkça etim
Kavel Grevcilerinin türküsünü söyleyeceğim.”
Bir de kendi kaleminden şair ozan ne demek ona bakalım:
Oanın da yaşı yoktur şiirin de… Ozan radyum gibi uranyum gibi bir maddedir. Şiiryum! Kendini yiyip bitirmesi beşikten mezara dek sürer ozanın; yanar, yanar, yanar; durmadan yanar! Solumaktır şiir, yürümektir, yüzmektir, yiyip içmektir Şakımaktır, sevmektir, kavga etmektir, gülüp ağlamaktır şiir ozan için. Bunlardan nasıl usanılır, nasıl vazgeçilir. Bence şiir bir sürekliliktir. Onu tanımların dar, tutucu, kısır kalıpların içine sokmaya çalışmak boşunadır. O, evrensel köprülerden geçe geçe, zaman zaman politik, ideolojik renklere bulaşa dolaşa, yürüyüp koşup uçup gider. Onu yakaladığımızı sandığımız anda yerde bir de bakarız ki birkaç tüy, birkaç kabuk kalmış elimizde. Kovalamaca yeniden başlar.
“bak şu bebelerin güzelliğine/kaşı destan/gözü destan/elleri kan içinde/kör olasın demiyorum/kör olma da/gör beni”
Değerli Ozan’ı büyük bir aşkla bağlı olduğu eşi Azime Korkmazgil’in satırlarıyla veda edelim:Yaratmak istediğin en son şeyin özü de, biçimi de sevgiye, barışa, kardeşliğe, eşitliğe dayanmalıydı. Açlığı, işsizliği, zulmü ve yalnızlığı tatmıştın. Ağrıları tanır, yüreğini şiirlere şarkılara dökerdin. Gecen gündüzün şiirdi, aşkın özlemin şiirdi. Ve herbir şiirin günışığına çıkarılışı, koskoca bir kavgaydı, sancıydı, coşkuydu, ölümdü. Kendinle boğuşmanın her bitiminde bir başka yaratışın arayışlarına yönelir, yeni bir özgürlüğe doğru koşardın. Her kanatlanışında yepyeni deyişlere, anlatımlara, ufuklara varmaktı muradın, Tepeden tırnağa arı bir ozandın sen; o dağlarda da, bu yerlerde de…”
Evet, tepeden tırnağa ezilenlerin emekçilerin gadre uğrayanların şairi hasan Hüseyin Kormazgil’i ölümümün 30. yıldönümünde saygıyla anıyor, şiirleri ve mücadeleci kimliğiyle kutup yıldızı misali karanlıkta yol göstermeye devam ediyor.