Cumhuriyet tarihinde bunu da gördük!
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) nin 101. Kuruluş yıldönümünde, Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kaleme aldığı “NUTUK” kitabının dağıtılması yasaklandı. Yasaklama kararına İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Bakkal imza attı. Karar, Mersin Çamlıyayla, Ülkü Ocakları’nın okullara Nutuk dağıtma talebi üzerine alındı. Müdürün öne sürdüğü gerekçe ise; Osmanlı Padişahı Vahdettin’e yönelik, “soysuzlaşmış, alçak” ve dönemin Osmanlı hükümetine yönelik, “aciz, haysiyetsiz ve korkak” ifadeleri kullanılması ve Atatürk'ün elinde sigara bulunan fotoğrafı ile kötü örnek olmasıydı.
Bakalım Vahdettin gerçekten de “soysuz” ve “alçak” mıymış…
1918 yılı Osmanlı İmparatorluğu’nun tam teslimiyet fermanı olan Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı uğursuz bir yıldır. Anlaşma, 30 Ekim 1918 tarihinde, İtilaf Devletleri adına İngiliz Akdeniz Filosu komutanı Amiral Sir Somerset Arthur Gouch Calthorpe ile Osmanlı Devleti adına Rauf, Reşat Hikmet ve Sadullah Beyler tarafından imzalanır. İmparatorluğun başında, son padişah VI. Mehmet Vahdettin bulunmaktadır. İngilizler hiç vakit kaybetmeden, Musul’u işgal ederler. (3 Kasım 1918) Ortadoğu petrollerinin ele geçirilmesi için ilk adım atılmış, petrol zengini Musul ele geçirilmiştir.
Almanya I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıktığı için Osmanlı Devleti de “yenilmiş!” sayılmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. ve 24. Maddeleri gereği Türk toprakları işgal edilir. Türk’ü Çanakkale’de teslim alamayanlar, tek bir adamın, padişahın attığı imza ile masa başında teslim alma başarısını gösterirler. Mütarekeye en sert tepki, o tarihte Adana’da bulunan Mustafa Kemal’den gelir. Mustafa Kemal, bu hükümler aynen uygulandığı takdirde vatanın işgal ve istila edileceğini bildirerek yetkilileri uyarır. İngilizlerin Musul’dan sonra İskenderun’a da asker çıkaracağını öğrenince, İngiliz kuvvetlerine karşı mücadele edeceğini bildirir. Bunun üzerine telaşlanan hükümet, Yıldırım Ordu grubunu lağvederek, Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırır. Mondros Antlaşması gereği itilaf devletlerine ait büyük bir filo İstanbul boğazına girerek şehri işgal eder. İngiliz donanmasına ait zırhlılar toplarını Dolmabahçe Sarayı’na çevirirler. Bu duruma bizzat şahit olan Mustafa Kemal yaverine, “Geldikleri gibi giderler!” diyecek ve haklı çıkacaktır.
NUTUK, Türk Kurtuluş Savaşı’nın âdeta bir yol haritasıdır, manifestosudur; toplumsal bir hareketin siyasal inanç ve amaçlarının açık ifadesidir. Tarihin, birinci ağızdan tanıklığıdır… Ömrü, at üzerinde savaş meydanlarında, yurdu ve ulusu için cepheden cepheye koşan bir Başkomutan’ın tarihe bıraktığı bir iz’dir. İşte bu nedenle NUTUK’a müracaat edelim; bakalım Mustafa Kemal Atatürk, Vahdettin ve Osmanlı için neler söylemiş;
“1919 yılı Mayısı’nın 19. Günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüm
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, ağır şartları olan bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Dünya Savaşı’nın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve fakir bir durumda… Ulusu ve ülkeyi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatlarının derdine düşerek, ülkeden kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca padişahın buyruğuna bağlı ve onunla beraber kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silahları, cephanesi alınmış ve alınmakta…
İtilaf devletleri, ateşkes hükümlerine uymaya gerek görmüyorlar. Birer bahaneyle, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da... Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş ve Ayıntap (Antep), İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askerî birlikleri; Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve görevlilerle özel ajanlar çalışmakta. Sonuçta konuşmamıza başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da İtilaf devletlerinin onayıyla Yunan ordusu İzmir’ e çıkartılıyor. Bundan başka, ülkenin her tarafında Hıristiyanlar gizli, açık, özel istek ve amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak ve devletin bir an önce çökmesi için çalışıyorlar.”
Mustafa Kemal Nutuk’ta o günlerde ülke içinde faaliyet gösteren ve uzantıları günümüze kadar gelecek olan işbirlikçi ihanet kuruluşlarından da bahsediyor. Bu kuruluşlardan özellikle İngiliz Muhipler Cemiyeti (İngiliz Severler Cemiyeti) için şunları söylemektedir: “Bu cemiyete katılanların başında Osmanlı padişahı ve yeryüzünün Halifesi adını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, İçişleri Bakanlığı’nda bulunan Ali Kemal, Adil ve Mehmet Ali beyler ve Sait Molla bulunuyordu. Cemiyette Rahip Fru (Frew) gibi İngiliz ulusundan bazı maceracılar bulunmaktadır.”[1]
Mondros Anlaşması’nın üzerinden iki yıl geçmiştir. Bu kez 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını ve emperyalist devletler tarafından paylaşılmasını sağlayan 433 maddelik bir Sevr Antlaşması imzalanır. İflah olmaz bir Türk düşmanı olan İngiliz Lloyd George, 29 Ekim 1919’da Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada şunları söyler: “Dünyanın en zengin topraklarından biri olan geniş bir ülkeyi (Türkiye) Türk’ün mahvedici nüfuzundan azad eyledik. Medeniyet yüzlerce yıl bu yolda başarısızlığa uğradıktan sonra İngiltere bunu gerçekleştirdi.”[2]
Mütareke basınının, Veliaht Abdülmecit’in, hatta Tevfik Paşa’nın bile isyan ettikleri Sevr Antlaşması, “Mevcut durumu korumanın, tamamen mahvolmaktan daha uygun olacağı” düşüncesine sahip olan Osmanlı Padişahı Vahdettin tarafından onaylanır. 22 Temmuz 1920’de Yıldız Sarayı’nda toplanan Saltanat Şûrası’nda, Sevr’in maddeleri oylanırken, Damat Ferit şu sözleri söylemiştir; “Paris’te imzalamamız istenen antlaşma, İstanbul’u ve küçük bir toprak parçasını bize bırakıyor. Antlaşmayı imzalarsak, iyi kötü bu kadar bir varlığımız olacak. İmzalamazsak dünya haritasından silinmekle tehdit ediliyoruz. Bu antlaşmanın imzasını oya sunuyorum. Susanlar ‘imzalayalım’ demiş sayılacaktır.” [3]
Sevr Antlaşması, Bizzat Vahdettin’in huzurunda, Saltanat Şurası’na davet edilen 43 kişinin 42’si tarafından kabul edilir. Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Reşat Halis beylerden oluşan Osmanlı heyeti; 10 Ağustos 1920’de Fransa’da, Paris’in banliyösündeki Sevr kentinin porselen imalâtıyla ünlü fabrikasının çinili konferans salonunda, bu utanç belgesini imzalarlar.
Padişah Vahdettin’den kısaca bahsedelim:
VI. Mehmed ya da bilinen adıyla Sultan Vahdettin, Osmanlı İmparatorluğu’nun 36. ve son sultanıdır. Sultan Reşat’ın ölümü üzerine 57 yaşında tahta çıkar. (3 Temmuz 1918) Tahta çıkar çıkmaz Mustafa Kemal Paşa’ yı Suriye Cephesi Komutanlığı’na atar. Amaç, İttihat ve Terakki’ye muhalefetiyle tanınan Mustafa Kemal’i Anadolu’dan uzaklaştırmaktır. Zayıf ve dirayetsiz bir sultan olan Vahdettin, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak Osmanlı topraklarının işgaline göz yummuştur. Ordunun silahsızlaştırılmasına ve teslim alınmasına karşı da sesini çıkarmamıştır. Vahdettin, Mustafa Kemal’in ve arkadaşlarının idam fermanını imzalamaktan çekinmeyecek, Mustafa Kemal’in rütbesini de yarbaylığa indirecektir. Türk ve İngiliz arşivlerinde Vahdettin’in ihanetlerinin açık belgelerinin yer aldığı bugün artık bilinmektedir. Vahdettin; İstiklâl Savaşı mücadelesi sürerken İngilizlerle gizli görüşmeler yapmış, Mustafa Kemal’in ve Yunanlıların Anadolu’dan “defedilmesi” karşılığında Türkiye’nin yönetimini 15 yıl boyunca İngilizlere bırakan bir anlaşmayı imzalamıştır.
Vahdettin, İstanbul’dan kaçışı konusunda da İngilizlerden yardım ister. Müttefik işgal kuvvetleri komutanı General Harington’a bir mektup yazar ve “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devlet-i fehimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli ahara naklimi talep ederim efendim.” diyerek kaçırılmasını talep eder. İstanbul’da bulunan İngiliz Malaya zırhlısına binerek ülkesinden kaçar. (17 Kasım 1922) İngilizlerin yardımı, Arapların da desteği ile halifeliğini sürdüreceğini düşünen Vahdettin; Kral Hüseyin’in çağrısı üzerine Mekke’ye gider. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı hilafetle saltanatın ayrılması kararının şeriata aykırı olduğunu anlatan bir bildiri yayınlayarak kararı geçersiz kılmaya çalışır. Ancak beklediği sonucu elde edemez. Mekke’den ayrılarak İtalya’nın San Remo kentine yerleşir.
Yeni Türk Devleti 1924’te hilafeti kaldırarak hanedan mensuplarını ülkeden çıkardığı zaman Vahdettin, bu kez San Remo’dan Amerika Başkanı’na bir mektup yazarak tepkisini dile getirir. Mektupta, Osmanlı Devleti’nin yıkıldığını kabul etmediğini, mevcut durumun geçici olduğunu, hilafet ve saltanatın varlığını sürdürdüğünü iddia ederek, hanedan mensuplarının sürgün edilip mal ve mülklerine el konulmasının haksızlık olduğunu, bu konuda yardımlarını istediğini belirtir.
Dikkat edilirse hanedan mensupları, her başları sıkıştığında ya da kaçmaya kalkıştıklarında Arap ülkelerine değil, İngiltere, ABD, İtalya ve benzeri Batı ülkelerine müracaat etmişler ve bu ülkelerde hayatlarını sürdürmüşlerdir.
Tüm bu yazılanlardan hareket ederek soralım;
Osmanlı Padişahı VI Mehmet Vahdettin, “soysuz ve alçak” mıymış?
Osmanlı hükümeti “aciz, haysiyetsiz ve korkak” mıymış?
Karar Türk Milleti’nin…
Tülay Hergünlü
İstanbul, 21 Nisan 2021-04-21
Not: Bu yazı Tülay Hergünlü’nün “İngiliz Sicimi’nden Amerikan Bezi’ne” adlı kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.
[1]Mustafa Kemal Atatürk, “Gençler İçin Fotoğraflarla NUTUK”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010
[2] Taha Akyol, “Bilinmeyen Lozan”, İstanbul, 2014, s. 23
[3] Banu Avar- “Soykırım Yalanını İlk Kabul Eden, Damat Ferit Hükümetiydi” http://banuavar.com.tr/soykirim-yalanini-ilk-kabul-eden-damat-ferit-hukumetiydi-banu-avar/