.

Tarih 19 Haziran 2018.  Cumhurbaşkanı, “Bu kur filan, bunların hiçbirisi bizim geleceğimizi belirleyen şeyler değil. Bizim geleceğimizi, biz belirleyeceğiz. 24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” dediği zaman Dolar kuru 4,75, Euro kuru 5,50 TL idi. 

Vatandaş verdi yetkiyi, gördü etkiyi. Bugün, yani 28 Mart 2023’e geldiğimizde Dolar 32,33, Euro 34,89 civarına ulaştı.

Faize gelirsek; Seçimlerden sonra Merkez Bankası ilk toplantısında %17,75’de sabit bırakıldı. (24 Temmuz 2018)  Sonrasında  “Düşük faiz, yüksek kur” politikasına devam edildi ve “Nas var!” denilerek uygulanan sıra dışı ekonomi politikası sonucunda faiz %8,5’a kadar düşürüldü. Döviz fırladı, enflasyon tırmanışa geçti. Yoksulluk derinleşmeye başladı. Baktılar ki olmuyor, yeni bir Merkez Bankası Başkanı getirdiler ve 27 ay sonra faiz %8,5’dan %15’e çıkarıldı. O gün bugündür “Nas” rafa kaldırıldı ve faiz artışı devam ediyor. Bugün politika faizi %50’ye çıktı. Kredi kartı, ihtiyaç kredisi, ek hesap ve benzeri faiz oranlarına ve enflasyona hiç girmiyorum. Vatandaş ekonomik olarak batmış durumda.

Uygulanan ekonomi politikaları sonucunda dipsiz bir yoksulluk yaratıldı. Yoksulluğun en dibinde emekliler, bir kademe üstünde olanlar ise asgari ücretle çalışanlar yer alıyor.  İnsanları 10 bin 500 TL tek tip emekli maaşına mecbur bıraktılar. Yıllardır uyguladıkları emekli maaş politikaları sonucunda emekliyi perişan ettiler; hakkına girdiler. 92 yaşındaki emekliyi 84 yaşındaki anneyi gece yarısı ucuz et kuyruğunda beklemeye mahkûm ettiler.

Şubat 2024 açlık sınırı 16 bin 257 TL; yoksulluk sınırı ise, 52 bin 955 TL. (Türk-İş) Bu durumda 53 bin liranın altında geliri olan bir aile yoksul demektir. 2024 yılı net asgari ücretin 17 bin 2 lira olduğunu düşünürsek, milyonlarca insan da açlık sınırında yaşıyor.  

2019 seçimlerinde işbaşına gelen CHP’li belediyeler, İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere beş yıldır iktidar eliyle bizzat yaratılan bu dipsiz yoksulluk ile mücadele etmeye çalışıyorlar. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBBB) Ekrem İmamoğlu’nun yoksulluk konusunda verdiği mücadele övgüye değerdir. Bazılarını sayalım: Türkiye’nin en büyük Halk Ekmek fabrikası açıldı; şubeleri artırıldı. Halk Süt ile yüz binlerce aileye süt desteği; Anne Kart ile 0-4 yaş arası çocuğu olan annelere ücretsiz ulaşım kolaylığı sağlandı. Ucuz yemek yenilebilecek Kent Lokantaları açıldı, mahalle bakkallarına destek verildi. Çiftçilerin ürünlerini aracısız ve komisyonsuz satabilecekleri Üretici ve Kooperatif Pazarları kuruldu. Dünyada örnek alınan “Askıda Fatura” projesi ile yüz binlerce yoksulun faturalarının hayırseverlerce ödenmesi sağlandı. Dar gelirli vatandaşlara sosyal yardım destekleri artırıldı.

Sözün kısası Kasım 2002’de iktidara gelen AKP hükümetinin İstanbul’da yirmi bir yılda yapmadıklarını Ekrem İmamoğlu, beş yılda yapmak için olağanüstü bir çaba sarf etti; üstelik “topal ördek yapın” talimatına karşın… AKP’nin İstanbul adayı ise İmamoğlu’nun gençliğinde köfteci dükkânı işletmesini alaya alarak köfteci esnafını küçümseyip, Kent Lokantalarına burun kıvırarak halktan oy istiyor. İşin ilginç yanı ise İmamoğlu’nun beş yılda yaptıklarını ve yapmayı planladıklarını İstanbul halkına vaat olarak sunuyor. Metro ağını genişleteceklerini, deniz yolculuğunu artıracaklarını, İstanbul trafiğine çözüm bulacaklarını, taksi sorununu çözeceklerini filan söylüyor. Sanki taksi sorununun çözümüne engel olan kendileri değilmiş gibi. İki yıldır masada onaylanmayı bekleyen Beylikdüzü metro projesini bile vaat olarak sundu iyi mi?

Adeta muhalefet partilerinin adayı gibi konuşan AKP’nin İstanbul adayı, sanki yıllardır iktidarda değillermiş gibi emekliye ve öğrencilere vaat üzerine vaat sıralıyor. Cumhurbaşkanı “kasada para yok” derken bu kişi her ay emekliye 2.500 lira, öğrenciye de 10 bin lira eğitim bursu vereceklerini söylüyor. Ayrıca 100 bin sosyal konut üretilerek düşük fiyata kiralama; ilk işini kuran 100 bin kadına 100’er bin lira hibe; gençlere ulaşımda yüzde 40 indirim; yeni evlenecek gençlere 50 bin lira beyaz eşya yardımı ve benzeri vaatler havada uçuşuyor. Diğer AKP’li belediye başkan adaylarının vaatlerini sıralamaya kalksak sayfalara sığmaz.

İktidar mensupları kendi yarattıkları yoksulluğu bir takım vaatlerle örtbas etmeye çalışırken diğer taraftan da emekliye kültür sanat, uçuş ve konaklamada indirim kampanyaları başlatılacağını açıklıyor. Karnını zor doyuran emeklinin uçağa binip seyahat etmeye, tatile çıkmaya, operaya, sinemaya, baleye gitmeye imkânı mı var? Şaka gibi…

İstanbul 1994 yılından 2019’a kadar, Türkiye ise 2002’den günümüze kadar AKP hükümetinin idaresinde bulunuyor. Uygulanan ekonomik sistemlerle Türkiye’de dipsiz bir yoksulluk yaratıldı ve bu yoksulluğun üzeri zavallı vaatlerle örtbas edilmek isteniyor.

Tabi bir de İstanbul depremi gerçeği var. Bu konuda da Ekrem İmamoğlu, KİPTAŞ ve ekibi kolları sıvadı. İstanbul’un deprem planını çıkardılar. On kata kadar binaların deprem riskleri için bina sakinlerinden belediyelere müracaat edilmesini istediler. Bir milyonun üzerinde vatandaş müracaat etti. Kentsel dönüşüm çalışmalarına hız verildi. Çok sayıda bina yerinde dönüştürüldü ve dönüştürülmeye devam ediliyor. AKP’nin adayı ne vaat etti dersiniz? İstanbul’da 650 bin konut… İstanbul 1994 yılından 2019 yılına kadar ellerindeydi; 1999 depreminin üzerinden neredeyse 25 yıl geçti. Adama bugüne kadar neden yapmadınız ya da neyi beklediniz diye sormazlar mı?

Bu kişi beş yıldır Çevre ve Şehircilik Bakanı görevinde bulundu. 2018-2023 arasında bizzat bu bakana bağlı TOKİ, beş yıllık süreçte 8 bin 500 konut teslim etti. İstanbul’da beş yılda KİPTAŞ ve TOKİ eliyle 20 bin konut yapıldı. Uzmanlar, mevcut dönüşüm hızında 650 bin konutun tamamlanması için 160 yıla ihtiyaç olduğunu söylüyor. (Basın) Halk bu vaatlere inanır mı onu sandıkta göreceğiz…

Bir konuyu daha hatırlatmakta yarar var. En son Erzincan İliç’te meydana gelen maden kazasının acısı hâlâ içimizde tazeliğini koruyor. Eski Bakan şimdinin İBBB adayının, madenin genişletilmesi izninde imzası bulunduğu basında çokça yer aldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz; “Erzincan İliç’te, Anagold şirketinin işlettiği altın madenindeki; felaketin gerçekleştiği yığın liç sahasının, çamur olarak akan 4. fazına ait yığın liçi onay belgelerinin, dönemin Çevre Bakanı imzasıyla verildiğini tespit ettik” açıklamasında bulunmuştu. Ayrıca Bakan Beyin döneminde imara açılan araziler nedeniyle ülkenin betona gömüldüğünü de ekleyelim. Erzincan İliç maden faciasında ölen vatandaşların dışında dokuz canımız hâlâ tonlarca siyanürlü toprak altında yatıyor. Bakan Bey ise hiçbir şey olmamış gibi adayı olduğu İstanbul’da halay çekiyor, şarkılar söylüyor, kollar havada oyunlar oynuyor. 

CHP’nin İBBB adayı Ekrem İmamoğlu’nun üzerine, on yedi bakan ve artı Cumhurbaşkanı ile birlikte devletin tüm olanaklarını kullanarak çullanıyorlar. Sokaklarda, meydanlarda kendi adaylarına oy istiyorlar. Ülkenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu bakanlar sokak sokak gezerek oy devşirmeye çalışıyorlar. Bu bakanlar tüm ülkenin bakanı değil mi? Nerede kaldı bakanların tarafsızlığı? Tabi tüm bunların yanı sıra vatandaşa savrulan “Bize oy vermezseniz hizmet gelmez” tehditlerini de unutmayalım.

Sonsöz; Yaratılan yoksulluk vaatlerle giderilemez!

Türk milleti! Tüm bu bunları düşünerek karar ver! Sandığa git ve iline, ilçene kısaca ülkene sahip çık!

Tülay Hergünlü

İstanbul, 28 Mart 2024