Ülkem emekçilerinin bin bir zorlukla,zenginlerinin ve egemenlerinin tercih ettikleri yurt içi ve yurt dışı eğlence mekanlarında çok kolaylıkla karşıladıkları 2013 yılının ilk gününden 2012’ye bakıp değerlendirmelerim elbette bin bir zorlukla yeni yıla giren emekçi kardeşlerimin bakış açısından olacak.
2012 yılını geride bıraktığımız bu ilk gününde geçtiğimiz yılın tablosuna bakmak ve önümüzdeki yıla dair tespitlerde bulunmak için öncelikle yılbaşı hay huyundan uzak dinlenmiş bir vücut, pırıl, pırıl bir bellek ve elbette emek eksenli düşünme,yorumlama yol ve yöntemlerini bilmek gerekiyor.
Siyasal iktidarca 3. seçim döneminin ustalık dönemi olarak ilan edilmesinin yansımalarını ve elbette baskılamalarını 2012 yılının hemen her gününde iliklerimize kadar hissettik desek hiçte abartı olmaz. 2012 siyasal iktidarın topluma giydirmek istediği deli gömleğini “ustaca” hamlelerle (4+4+4,sendikalar yasası,belediyeler yasası vb.vb.) giydirdiği bir yıl olması hasebiyle geçtiğimiz diğer yıllardan farklılaşıyor.
Devletin tüm üst düzey yönetim kurumlarını ve zor aygıtlarını kendi kontrolü altına alan siyasi iktidar 2012’de kendi pozisyonunu sıkıca tahkim etti. AK Partisinin başından beri yaptığı, iktidarı minik,minik hamlelerle hegemonyasına alırken en az bunlar kadar ideolojik aygıtları, yani toplumu yönlendiren ve yeniden üreten araçları da kendine yedeklemesi olmuştur. 2012 yılının en önemli özelliği, AK Partisinin tüm bu aygıtlar üzerinde güçlü bir denetim kurması ve bundan da aldığı güçle alabildiğine pervasızlaşmasıdır.
“Asker kışlasına çekildi, yargı normalleşti, bir tek sokak kaldı” Bu sözler AK Partisinin has adamlarından biri olan Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu’ya ait. 2012 yılını özetleyen bence en çarpıcı sözler bu sözlerdir.Çünkü siyasal iktidarın 2012 icraatlarını anlamamızı kolaylaştırıyor.Liberal maskeyle iktidara gelen ve “açılımlarla” kangrene dönmüş Kürt,Alevi,azınlık okulları vb. ülkem sorunlarını çözmekten bahsederek umut yayan, komşularımızla “sıfır sorun” diyen ve bir dizi liberal kalemi etkisi altına alan AK Partisinin bugün geldiği yer, o günlerden taban tabana zıt görünmektedir.
Sayın Burhan Kuzu’nun da ifade ettiği gibi, sistem içi çekişmelerde Adalet ve Kalkınma partisinin eli geçmişe göre çok daha güçlüdür. Ordu ve yargı MİT ve polis gibi kurumlar istisnasız siyasal iktidarın emrine (tamda yasalarda ve anayasada yazıldığı biçimiyle) girmiştir. Ancak iktidar aygıtlarını elinin altında toplayan AK Partisi, “hükmetmek” için bunun yetmeyeceğinin farkındadır. İdeolojik aygıtlara bu kadar önem vermesinin sebebi, toplumu çok yönlü bir kuşatma altına almak ve çok korktuklarını ifade ettikleri “sokağı” etkisiz hale getirmektir. Bunun bir yanı şiddet ve zorsa, bir yanı da her türlü basın yayın organı üzerinden geliştirdiği, kültürel manipülasyon ve dezenformasyondur.
AK Partisinin sokağa karşı müdahalesinin önemli bir yanını örgütlü güçlere yönelik baskı ve terör oluşturmaktadır. 2012 bu açıdan hayli karanlık icraatlara sahne olmuştur. 2011’in sonundan başlayan KCK operasyonları 2012 yılına sarkmış ve yıl boyunca devam etmiştir.Hemen her türden en basit demokratik hak aramaların önünü kesmek ve toplumun diğer kesimlerine de “göz dağı” vermek için bu ve benzer “operasyonlar” artarak yaygınlaştırılmıştır.
Hak arama eylemlerine yönelik polisin “orantısız güç” kullanma pratiği de bu yıl görülmemiş biçimde tırmanmıştır. Geçmişin demokratik kazanımlarını bir, bir gasp eden iktidar, hayli güdük olan eylem özgürlüğünü büyük ölçüde sınırlayarak gerçekte ne istediğini gayet iyi ortaya koyuyor. Artık en basit basın açıklamalarında bile biber gazı ,cop,tazyikli su,,gaz bombası gibi saldırı araçlarını göze alarak alanlara çıkabilirsiniz mesajı verilmek istendiği apaçık görülüyor.
Siyasal İktidarın sokak korkusunun en çarpıcı örnekleri, seçim sürecindeki Hopa’yı saymazsak, cumhuriyet bayramında “Cumhuriyet” hassasiyetiyle “kendiliğinden” organize olan 29 Ekim yürüyüşü ile üniversite gençliğinin en ileri unsurlarının ODTÜ çıkışı olmuştur.Cumhuriyet hassasiyetli sokak çıkışı siyasal iktidarın görünürdeki sistem içi muhalefetinin elini güçlendirdiği için korkutmuş, ODTÜ direnişi ise Hopa’nın ardından sistem dışı muhalefetin sokak tutuşundaki kararlılık yönünden iktidarı zorlayacağını göstermiştir. Tamda her alanın ele geçirildiği “ustalık” sürecinde, Ankara’nın göbeğindeki bir üniversiteye, hem de toplumsal muhalefetin ve gençlik hareketinin bu denli geri olduğu bir dönemde binlerce polis eşliğinde girebilmiş, ortaya çıkan manzara ise siyasal iktidarı hayli zor bir duruma düşürmüştür. Günlerdir birbiri ardına ODTÜ açıklamaları yapan Başbakanımız dahil tüm hükümet yetkilileri, her türlü basın yayın organını, rektörlerini, polisini, mahkemelerini seferber ederek, beyanat üzerine beyanat vermelerine rağmen geniş emekçi yığınların gözünden düşüşlerine engel olamamışlardır.
Bu engel olamama ve değer kaybı yaşamanın korkusu, “sokaklarda” hakimiyet kuramama hali ile birleşerek 2012 yılına damgasını vurduğu gibi,baskı ve direnişin doğru orantıda yükseleceği bir 2013 yılı yaşayacağımızın ip uçlarını birinci gününden biz emekçilere veriyor.