Koku her yeri sardı. Haftalardır, kaset, paralel yapı, dinlemeler, dinleyenlerin dinlenmesi derken, 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk operasyonu gölgede kalmıştı. Dün (Pazartesi akşamı) internet sitelerine düşen bir ses kaydı, Başbakan'ın oğluyla yaptığı görüşme, yeniden derin bir güvensizlik ortamının oluşmasına kaynaklık etti. 17 Aralık'tan sonra unutturulan, yeniden gündeme geldi.
Siyasal iktidar “darbe”, lobi” söylemleriyle geçiştirmeye çalıştığı iktidar patisinin grup toplantısındaki korkuyu gizleme feveranlarını hep birlikte izledik. Faiz lobisi, Dış güçler, Geziciler, 32 tekmili birden söylense de hızla yitirdiği inandırıcılığını geri getirmesi mümkün görünmüyor. Başbakandan çok Başbakan’cı olanlar, "milli iradeye saygı" diye söylenseler de kendileri bile hükümetin meşrutiyetinin kalmadığını biliyorlar. Bu işin saygısızlarca ortaya saçılan düzmece ses kayıtları olduğunu dillendirseler de “haleleri” hızla dağılmakta.
Hükümetin MİT yasasını, internet yasasını ve HSYK düzenlemesini "milli irade"yi korumak için yaptığına inanmamızı isteyenler, bin dereden su getirmeye devam edecektir. Ama eğer bu ses kayıtları gerçekse, AK Parti iktidarının tarihsel ömrü dolmuştur. Başbakanın bireysel olarak siyasal ömrünün güncel ve pratik olarak ne zaman dolacağını ise yaz aylarındaki Cumhurbaşkanlığı seçimiyle belli olacak.
Hükümetin son günlerde yasal düzenlemelerle neleri engellemeye çalıştığı kamuoyunca net bir biçimde görülmüştür. Bundan gayrı mızrak çuvala sığdırılamayacaktır. Lakin sığması için her türlü yol ve yöntem denecektir. Ama mızrağın çuvala sığmasına imkân yok.
HSYK düzenlemesi, internet yasası, binlerce polisin görev yerinin değiştirilmesi ya da 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarına bulaşan bakanlar hakkındaki fezlekelerin engellenmesi; hiçbiri para etmeyecek. Bugün hepsi geçmişte kaldı! Yolsuzluğu aklamak için Balyoz ve Ergenekon'u aklama çabası da, her türden siyasal gelişmeyi "paralel yapılara" bağlama gücü de, her fırsatta ve yüksek sesle Gezicileri aşağılama fırsatı da geçmişte kaldı.
Şimdi, bu siyasal krize karşı siyasal yanıt vermek için daha keskin bir mücadele dönemine giriyoruz. Yıllardır Kürt sorununda çözüm ve barış diyenler; Ergenekoncuların, Balyozcuların, Kenan Evrenlerin, Veli Küçüklerin yargılanması için mücadele edenler, Hrant Dink'in cenazesinde yürüyen ve her duruşmada, her 19 Ocak'ta "Hepimiz Ermeneyiz" diye bağıranlar, yaşasın halkların kardeşliği diyenler; ekolojik yıkıma, küresel ısınmaya, kuraklığa, gözü dönmüş çılgın enerji siyasetlerine karşı mücadele edenler; Gezi direnişinde yer alan, yolsuzluklar açığa çıktığında bakanların istifasını talep edenler... Yani tüm emekçiler, gadre uğrayanlar, ötekileştirilenler, yok ve hor görülenler şimdi, hem sokakta mücadelenin düzeyini hem de demokratik halk iktidarı isteme talebiyle iktidarı hedefleyen mücadele anlayışını örmelidir.
Sorun, 30 Mart'taki yerel seçimlerle çözülemez. Çünkü sorun, yerel yönetimler sorunu değil, siyasal kokuşmuşluğu yöneteme krizinin ortadan kaldırma sorunudur. Şimdi, erken genel seçim için bastırma, demokratik halk iktidarını isteme zamanıdır. Şimdi, kokuşmuş olanı süpürme, emekçi halklarımıza yakışır demokratik bir siyasal iktidarı oluşturma zamanıdır.
Yaşanılan anın önemini kavrayamayanlar, geniş halk kitlelerini alanlara dökemeyenler 31 Mart sonrası artacak despotizm uygulamalarını bu günden öngöremeyenler gölge etmesinler ve fakat itfaiyecilik görevini de sütlenmesinler.