Yıllar önce Kıbrıs hadisesinde pilot olarak görev yapan bir subayımızdan dinledim. Kendi yönetiminde bulunan uçaktan paraşütlerle indikleri söylenenen Kıbrıs semalarında görülen sarıklı cübbeli yüzlerce melek ordusunun ihlaslı bir müdahalede ne şekilde yer aldıklarıyla ilgiliydi. Yani sizin gucünüzün yetmediği yerlerde tuplumun duaları, temiz kalpleriyle birleştiği zamanlarda, yoldan, çizgiden çıkmadan gösterilen yakarışlarda ALLAH’ın yardımlarının yetiştiğinin binlerce örneklerden biriydi bu. Ben bu Kıbrıs konusundaki Cenab-ı ALLAH’ın (C.C.) Türk askerlerine ve Kıbrıs Türk toplumuna yardımlarının Kıbrıs Rum’larına nasıl yansıdığını da Beşiktaş Deniz Müzesindeki bir belgeden öğrenmiştim. Belge esir düşen bir Rum subayının cebinden çıkmış, orada, binlerce sarıklı, cübbeli Türk askerlerinin adeta gökten paraşütlerle üstlerine yağmur gibi yağdıklarını ve Rum askerlerine çok büyük zarar verdirdiklerini, acele asker ve yardım gönderilmesi isteniyordu !
Her sözün, her nasihatın, her davranışın bir dayanağı, bir gideceği yer var !
Paris’te Karadeniz’li bir vatandaşımız beni evine davet etmişti. Kaba tabirle «Cahille veya düşmanla dost olmak, camla kıç silmek gibidir ; insanı kan içerisinde bırakır, diye sözlerine başladı. Bağdat’ta kocası şehit olan Müslüman bir dul kadının kocası ölmeden önce dost olan cahil kasaba biraz kemik vermesi, çoluk çocuğunun 3 gündür aç olduğunu söylemesi karşısında fırsatçılık yapan kasap, elindeki sinek kişelemek için kullandığı sopayla kahkaha atarak kadının eteğini kaldirmış ve kadını kan ter içerisinde bırakmış... Bu iffetli dul Müsluman kadının yürekten ağlayarak yaptığı «Ya Rab bu hayasız kasabı sana haval ediyorum. Abdülkadir Geylânî Hazretleri yüzü hürmetine senden yardım istiyorum» şeklindeki dua aynı anda Türkiye’de bir imam tarafından da duyulmuştu. Mesafeleri kısaltan veya uzatan, zamanı genişleten veya daraltan Cenab-ı ALLAH (C.C.) kasabın feci akıbetini bu imama da göstermişti.
İyiliğe karşı yapılan kötülüklerin de mutlaka bir karşılığı olur
Nahl Sûresi, 23. âyet : «Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O büyüklük taslayanları aslâ sevmez.»
1984 yılından sonra Fransa’nın Lyon şehrinde kurduğumuz çok ortaklı bir şirkette çalışırken uğradığım iftira sonucunda Türkiye’ye gidemiyordum. İki Nevşehir’li vatandaşımız annemi ve babamı ziyarete gitmişler; biz en üstünüz dercesine, ululuk taslarcasına, beni aşağılarcasına konuşmalar yapmıslar, annemi ve babamı kuşkuya ve endişeye sevkedecek bir etki bırakarak Fransa’ya dönmüşlerdi. Onlar gelmeden önce telefonla ben ne konuştuklarını öğrenmiştim. Gurbette, yaşadıklarımın üzerimdeki etkileriyle, titrek bir kâlple ALLAH’a (C.C.) sığınmaktan başka bir yolum yoktu.
Çok geçmeden Nevşehirli vatandaşlarımızdan biri arabalarıyla feci bir kaza yaptı, bu kazada kendisi ve eşi hayatlarını kaybettiler. İki çocuğu ise sağ kurtuldular. Diğer Nevşehirli vatandaşımız da aynı hafta içerisinde aracıyla kaza geçirmiş ve kırılmadık yeri kalmamıştı.
Nefislerini ilâh edinenler hüsrana uğrarlar
Aynı dönemde bir Yozgatlı vatandaşlarımız elektrik ve gaz borcunu ödeyemedikleri için lokantalarını kapatmak zorunda kalacaklarını, acilen paraya ihtiyaç duyduklarını ifade ettiler. Bu paranın verilmesi halinde bir hafta içerisinde ödeyeceklerini söylediler. Onlara güvendim, kendi hesabımdan para çektim. Onları bu sıkıntıdan kurtardım. Bır hafta geçti, 10 hafta geçti, yıllar geçti, ben şirketten ayrılmıştım, 1988’e kadar ödenmeyen bu borç için Kâbe önünde ALLAH’a sığındım. 33 günlük Hac yolculuğundan sonra bir tanıdığım, 5042 Frank alacağım olan bu kişilerden birinin, Fransa devletine vergi borcunu ödemediği için 800 bin Frank para ve 8 ay hapis cezasına çarptırıldığını söyledi.
Büyük küçük tanımamak ya da ne konuşulacağını bilmemek adına günaha koşanlar
1986 sonrası Argenteuil’de oturuyordum. Bir gün komşularımdan iki genç bir hiç uğruna, bana çehre olarak ağabey diye deli divane oluyormuş gibi görünmelerine rağmen benim aleyhimde konuşarak oturduğumuz binanın üst katına çıkıyorlardı. İkinci katta bulunan evime girmekte iken benim kendi konuştukları sözleri duyduğumu o an farketmişler, her ikisi de kıpkırmızı kesilmişlerdi. Ok yaydan çıkmıştı. Özür de dileyemediler.
Ben onlara cevap vermedim, benim aleyhimde niye böyle konuşuyorsunuz, demedim. Bu konuşmayı yapan, (dinleyen değil) eşi ve çocuklarıyla, ben Mantes la Ville’e taşındığım bir dönemde yöremizde bulunan gölller bölgesine piknik yapmaya gelmişlerdi. Ben de tek başıma sanat çalışmaları yapmak için yaklaşık onlardan 100 – 150 metre uzakta idim. İlerde oturanları görüyordum ama kim olduklarını bilmiyordum. 10 dakika geçmemişti ki önümden bir ambulans geçti. Ben birkaç dakika sonra oradan ayrıldım. Ertesi günü Argenteuil’de bulunan tanıdıklarımdan biri beni aradı ve Ankara’lı B., sizin orada bulunan yüzülmesi yasak gölde yüzmek isterken boğularak ölmüş, dedi.
Alma mazlumun ahını, gelir aheste aheste
Bir yakınım benim ilgimle yöneticilerini, öğretmenlerini yakından tanıdığım bir okulda insan merkezli bir eğitime başlamıştı. Öğretmeni zenci bir bayandı. Bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi eğitim üzerindeki ekonomik, psikolojik ve siyasî baskılar, bu okulda da hissediliyordu! Verilen eğitim, hastane, yaşlılar, anaokulu öğrencileri, özürlüler gibi kapsamlar içeriyordu. Eğitim yapılırken 3 konuda (hastane, anaokulu, yaşlılar yurdu) staj yapma mecburiyeti vardı. Benim vasıta olduğum yakınımı bir gün oldukça üzgün gördüm. Kendisine sebebini sordum. Zenci öğretmeni staj yapmadığı hastane konusunda kendisini imtihan ettiğini, bu imtihanda ilgisi ve bilgisi olmayan konularda sorular sorduğunu ve kendisine sıfır verdiğini bana söyledi. Bana ne yapabiliriz, diye sordu. Ben de ALLAH’a (C.C.) haval et, «belki yarın ayağı kayar, düşer, bir daha yüzünü görmezsin» dedim. Beni ruhen tanıyan yakınım bayan sustu. Ertesi günü yaşadıklarını ve duyduklarını bana anlattı : «Zenci öğretmenim bugün okula gelirken evinin yakınlarında ayağı kaymış, düşmüş ve hastaneye kaldırılmış.» dedi. Zenci öğretmen bu sebepten üç yıldır da okula gelemiyor.
Öğütlerden ders almayanlar yaşayacaklarına da katlanırlar
Bir Vietnamlı manavdan devamlı alışveriş yapıyordum. 1991 yılında izin öncesi alışveriş yaparken «elektrikli endüstriyel araçlar üzerine eğitim görmüş bir kişi olarak dükkânının elektrik tesisatının çok tehlikeli olduğunu, acilen onarmasını tavsiye ettim. Ve 100 – 150 franklık malzeme ile bu tehlikenin giderileceğini, bu malzemeleri alması halinde yarım saat içerisinde ücretsiz bu onarımı yapabileceğimi söyledim. Vietnamlı manav bu uyarımı önemsemedi. Yaklaşık bir ay sonra geldiğim zaman elektrik kontağından çıkan yangınla dükkanının kül olduğunu gördüm. Kendisi orada temizlik yapıyordu. Bana “seni dinleseydim bunlar başıma gelmeyecekti”, dedi. O Vietnamlı bir daha dükkanını açamadı!
Yer gök dua ile durur
Temizlik firmasında çalışan Müslüman zenci bir kadın patronunun kendisinin hakkını vermediğinden bana yakındı. Dedim ki, sen ALLAH’a (C.C.) sığın, nefsini şikâyet makamı haline dönüştürme. Yolundaki engelleri dualarınla kaldır!
İki gün geçmedi, bana patronunun bütün haklarını verdiğini, üstelik 80 Euro’luk da hediye çekiyle kendisini ödüllendirdiğini söyledi.
ALLAH (C.C.) var keder yok!
Sadece bunlar mi?
Zaman zaman diğer yaşadıklarımı da sizlere nakledeceğim
AKP’li yöneticiler Türkiye’de memur olarak çalıştığım süreler için hakettiğim emekli maaşımı hemen hemen 3,5 yıl geçmesine rağmen kendilerine karşıtlığım sebebiyle vermediler. Bu ihmallerin, keyfiyetin, görev süistimallerinin kendilerine nasıl yansıyacağını düşünemeyenlere elbet bir gün birileri ya da şartlar hatırlatma yapacaklar!
Kusurları, ihmalleri çok! Onlar Türk ordusunu, Türk Milletini aşağılayan, dağıtan ve dünyaya rezil eden insanlar olarak tarihe geçecekler!
Türk Milletinin geleceğini karartacak yozlaştırmalara, ihanetlere, kötülüklere de imzalarını atan bu kişilerin kendi iradeleriyle, akıl güçleriyle hareket etmedikleri %100 tescillendi!
Sözlerime nasıl başlamıştım : AKP’li yöneticiler ne zaman duvara çarpacaklar ?
23 Mayıs 1949’dan beri Alman anayasası değiştirilmedi. Bizde ise 136 kez değiştirildi!
T.B.M. Başkanlığı koltuğunda oturan AKP’li Cemil Çiçek’in «Yeni anayasa ile Türkiye’nin demokratik itibarını sağlayacaklarını» söylemesine ben bir anlam veremedim. Bugüne kadar neye el attılarsa çurüttülerini gördüm. Eğer arzu ediyorlarsa kendileri hakkında yazılan yüzlerce kitaba göz gezdirsinler! Sayelerinde Irak’ta katledilen 2 milyon Müslümanı, tecavüze üğrayan çoğu çocuk 100 bin kadınla ilgili veballerinin büyüklüğünü gözden geçirsinler! Sonra mevcut anayasaya uymak için anayasal yeminle göreve geldiklerini de unutmasınlar!
Amerika 200 senedir aynı anayasa ile idare ediliyor! Ama AKP’li yöneticilerinin ağızlarından yeni anayasa tabiri sakız gibi eksik olmuyor. Yeni anayasa yapılmasını daha çok kim istiyor ? : Emperyalistler!
Yani emperyalistler istiyorlar AKP’liler yapıyorlar! AKP’lilerin yaptığı herşey Türk Milletinin lehine değil!
Mevcut anayasayı çiğneyenler yeni anayasa yapsalar ne değişecek ki? Önce kafalarını değiştirsinler, sonra kâlplerini!
Birgül Ayman Güler’e «emperyalizme ve AKP yöneticilerine karşı olan herkes» sahip çıkmalıdırlar!
Peygamberimiz (S.A.) «Vatan sevgisi imandandır» diyor. Müslüman maskeli AKP’li yöneticiler ise vatanları için canlarını feda edebilecek duyarlılıkta olan vatanseverlere ateş püskürüyorlar. Bu yüzden milliyetçiliğe, ulusalcılığa savaş açıyorlar. Milliyetçilik yani ulusalcılık vatanseverlik demektir. AKP’nin milliyetçilik, ulusalcılık karşıtlıklarının ardında vatanseverliğe, millete bağlılığa düşmanlık vardır! Bu sebeple Atatürk’e, Türk Bayrağı’na , Millî Bayramlarımıza dil uzatıyorlar!
AKP’nin savunduğu açılım ve yeni anayasa konuları bu sebeplerle iç savaşları körükleyecek, Türkiye’yi Yugoslavya’dan daha vahim şartlara itecek! Emperyalistler böyle istiyorlar!
En’âm Sûresi, 159. âyete bakın : «Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.»
Türkiye’de Kürt, Türk, Alevî, Sunnî, Çerkez, Laz, Arnavut ayırımı yapanlar, etnik bölücülüğü körükleyenler, vatana ihanet suçunu işlemektedirler!
Birbirleriyle iç içe geçmiş, kaynaşmış,kız alıp kız vermiş, akraba olmuş, arkadaş olmuş insanlarımızı bölerek, parçalayarak “önce parçala, sonra yut” projesine hizmet etmektedirler. Eyaletler, yeni anayasa konuları ve AKP yöneticilerinin her yaptığı iş ihanetin parçalarıdır.
Maymunu maymuna ezdiren emperyalistler, Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızı da, komşu ülkelerdeki Müslümanları da birbirlerine ezdirerek yok etme peşindeler.
Ben Kosova savaşları sırasında bölgeye büyük kamyonlarla sargı bezi, ilaç, giyecek yiyecek gönderilmesine katkıda bulunanlardan biriyim. O zamanlar bizim yanımızda bugünkü AKP kadrolarından bir tek kişi dahi yoktu! O zamanlarda yüzlerce ayakları, kolları kopan insanlarla görüştüm.
Düşünün bir Kürt Devleti kurulursa ne olacak, Türk Kürt aile birleşmeleri parçalanacak, iş hayatı yok olacak, tedavi, yardım, dostluk ortadan kalkacak; sefalet, yoksulluk Kürt -Türk ayırımı yapmadan bütün insanları mahvedecek, Uyanın! Ey insanlar uyanın!
Türkiye’de, eğer kendi sonlarını göremeyen AKP’li yöneticilere, onların bölücü anayasalarına desteğinızi sürdürürseniz Kosova’da yaşanılanların 100 bin katı size yaşatılacak. Şu an AKP yöneticilerini kim destekliyorsa İslâm dışındadır. Yapılan bütün ihanetlere, zulümlere ortak olacaklardır.
Tekrar ediyorum, düşman içinizde. Hiç olmazsa tövbeye zaman ayırın. Belki ölmeden, üzerlerinize bombalar yağmadan önce affolunursunuz!
Suriye’de Müslüman’ı Müslüman’a katlettiren, ülke içerisinde teröristlerle işbirliğini siyaset haline dönüştüren AKP’li yöneticiler ne zaman duvara çarpacaklar ?
Evet böyle giderse çok yakında onlarla birlikte sizler de duvara çarpacaksınız! Gaflet, Türk Milletine yakışmadı! Bu kadar vahşete suskunluğa, kötülükleri kabullenişe, Müslüman katliamlarına destek olmaya verilecek cevap çok hazin olacak! Çok yazık oldu! Bu sözlerimin ve bugüne kadar yazdıklarımın ne anlama geldiğini yakında göreceksiniz! Ben yazmaya devam edeceğim, siz dinlememeye devam edin! ALLAH (C.C.) MÂLİKÜ-L-MÜLK’dür.
Paris, 02.02.2013