.

Belediye, halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi, hem yürütmenin hem de karar organı olan Belediye Meclisinin başı olan Belediye Başkanı da halkın temsilcisi sıfatıyla halk iradesinin vücut bulmuş halidir.

Günümüzde Belediyenin normal işleyişi dışında Sosyal Belediyecilik kavramı da önem kazanmıştır.  İnsan odaklı sosyal belediyecilik, sorunlar ortaya çıktıktan sonra değil öncesinde tedbir almayı gerektirir. Sosyal belediyeciliğin hedefi insanların yaşam kalitesini artırarak, yardıma gereksinim duyanlara kucak açmak, çocuklara, yaşlılara, özürlülere, yardıma muhtaç kişilere yönelik hizmet projeleri hayata geçirmektir.

Şehirde eşşekler bile makamla anırır derler.

Şehir adâbının ve estetiğin ön planda tutulduğu Osmanlı döneminde konut inşâ edilirken komşu hakkı, kul hakkı gözetilir; tüm pencere boyutları eşit yapılır, kimse kimsenin güneşini kapatmazken, günümüzde çarpık yapılaşma ile şehirlerimizin ufkuna gökdelen dikenler, kul hakkına girdiklerinin farkında bile değildirler.     

Yerel seçim atmosferinin gitgide ısındığı bugünlerde, Belediye Başkanı hangi vasıfları taşımalıdır sorusuna cevap ararken bu göreve talip olan arkadaşlar da kendilerine aşağıdaki soruları sormalıdır diye düşünüyorum:

“Bu göreve hazır mıyım? ” Akıl ve beden sağlığım vazifemin yükü ve gerilimini kaldırır mı? Bu şehri nasıl ve kimlerle yöneteceğim? Şehrin öncelikli sorunları nelerdir?  Hangi projeleri gerçekleştirmeliyim? Liderlik vasfım ve ikna kabiliyetim var mı? Kanunları, mevzuatları okudum mu? Hukuk, sosyoloji, psikoloji, muhasebe, inşaat, şehir planlama gibi konularda en azından başlangıç seviyesinde bilgim var mı? Belediye Kanunu’nu açıp okudum mu?  

Belediye Başkanlığı başka hiçbir görevle kıyas edilemeyecek kadar karmaşık, değişken, olağanüstü fedakârlık gerektiren ve o derece de nankör bir makamdır. Bir kere, başkan ne yaparsa yapsın, vatandaşın bazısına hoş gelen, diğerine nahoş gelecek, daima eleştiriye maruz kalacaktır. Üstelik başarıları göz ardı edilip, hataları ayyuka çıkarılacak, çelme takan, ayağına dolanan, ardından belâ okuyanı bol olacaktır. Günümüz popüler kültür ortamında ağzı olan konuşmakta ya da klavye başında ahkâm kesmektedir. Bunlara tahammül edemeyenlerin “Adayım” diye ortalıkta gezinmemesi gerekir.

Vatandaş, ne kadar pes perdeden, ne kadar hışımla konuşursa konuşsun, başkanın yaklaşımı daima nazik, yapıcı ve ılımlı olmalıdır.  17. yüzyıl divan şairlerinden Nabî :

 

Kimseye verme huşûnetle cevap

Lütufla, izzet ile eyle hitap 

 

Diyerek bu duruma noktayı koymuştur.

Başkan, öfke kontrolü kavramının farkında olmalı, vatandaş, yüzüne küfür etse dahi, ona yaklaşım gösterip dinlemeli “ Arkadaş senin derdin nedir” diyebilecek olgunlukta olmalı,

verdiği her emrin, aldığı her kararın, ağzından çıkan her kelimenin, attığı her imzanın bağlayıcılığı kadar vebali olduğunu da aklından çıkarmamalı, zirvelerin uçurumlarının derin olduğunu bilmelidir.  

Siyaset, yöneticilerin eksenini şaşırtıp insani vasıflarını, vicdanlarını kaybetmesinden ziyâde, 

ahlâkî duyarlılığı her şeyin önünde tutarak halkı temsil edip hizmet üretme sanatıdır. Bunun ölçüsü de süslü laflar, göz boyama, algı yönetimi ve şişirilmiş haberler değil, iyi ahlâk ve salih ameldir.  Abdülkadir Geylâni bu hususta;  “Yolumuz Dikenli Yoldur Ayağını Seven Gelmesin” diyerek yolu doğru olanın yükünün ağır olacağını vurgulamıştır.

Belediye Reisinin karşılaşacağı dertlerinden biri de seçimde kendisine oy vermiş olanların, kapısına dayanıp “Ağam ocağına düştük bizim oğlanı-kızı bir işe dık !” diye yalvarıp yakarmalarıdır. Ülkemiz şartlarında, doğu kültüründen kaynaklanan nepotizm-adam kayırmacılık sebebiyle belediye kadroları şişmiş, ortalık vasıfsız gençlerle dolmuştur. Belediye, hizmet üreten bir kurum olup bütün gün boş oturulan, çay kahve içilip lak lak edilen bir yer değildir. 

Belediyelerin bir görevi de istihdam yaratmak, mal ve hizmet üreten belediye şirketlerinin sayısını artırmak ve yatırımcıların tercih edeceği bir şehir tasavvuruna kafa yormaktır. 

   

Kendi fikri takibini yapması gereken başkan, sıklıkla geriye dönüp seçim öncesi vaatlerini, projeleri, verdiği sözleri ne kadar yerine getirebildiğinin hesabını tutmalıdır. İnisiyatif ve sorumluluk alabilmeli, vizyon sahibi, cesaretli, basiretli, kararlı ve kendine güveni tam, yerel tabirle:  “Dalağı Dışarıda” yani dışa açık ve sevecen olmalı, dağdaki dayısının, ovadaki emmisinin, şehirdeki ninesinin derdine ortak olup çare aramalıdır.  

Göreve geldiğinde tutamayacağı sözü, veremeyecek hesabı olmamalı, şeffaflık ve vatandaşın bilgi alma hakkına itina göstermeli, hukuki altyapısını araştırmadan bol keseden vaat vermemeli verdiyse de yerine getirmeli veya en azından gerçekleştirmek için çabalamalıdır. Oy kaygısı ve onunla bununla kötü olurum düşüncesiyle yasaları uygulamaktan kaçınmamalı, kanuna nizama riâyet etmeli, eline, beline, diline sahip olmalıdır. 

Kendini sürekli yenilemeli, bilime teknolojiye aşina olmalı, işi ehline vermeli, hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklememeli, hısım akrabayla değil, profesyonel kadrolarla çalışmalı, danışacağı kişileri iyi seçmeli, kendine tapmayı hayat tarzı haline getirmiş, hiç kimseye hayrı olmayan köhne beyinlerden, fitne fesatçılardan akıl almamalıdır.

Şehrin sokaklarında oynamış, okullarında okumuş, kültürüne folkloruna derinlemesine vakıf, yetiştiği topraklara vefa borcunu ödeme derdi ve gayreti içinde büyük hayalleri, büyük sevdaları, büyük davaları olmalı “Yaptım oldu” anlayışıyla değil Katılımcı Belediyecilik düsturuyla hareket etmelidir.

Taklitçilikten sakınıp özgün projeler ortaya koymalı, Asar-ı Atika vasfında olup korunması gereken yapıları gelecek kuşaklara, sağlam ve aslına uygun şekilde restore edilmesini sağlamalı, planlama ile uygulamayı bir araya getiren, geçmişten aldığı ecdat yadigârı kültürel mirasları geleceğe taşıyabilen, şehri kültür ve sanatla buluşturan, toplumsal dayanışmayı ve vatandaşın huzurunu ön planda tutan bir belediyecilik anlayışıyla hareket etmelidir.

Hâl böyleyken, reis namzetlerinin bin yıllık söylemler, cılız vaatler ve ruhsuz sloganlarla, mecâlsiz, heyecansız, yasak savar gibi ortalıkta dolanıp, esnafla, talebeyle, ameleyle, emekliyle kafa tokuşturup çoluk çocuğun gürbüz yanaklarından makas almakta olduğunu, iki hâl hatır sorup sırt sıvazladıktan sonra şehrin majör sorunlarını es geçtiğini, ayağı yere basan projeleri olmadığını görüyoruz. Halbuki bu arkadaşlar işin özünün, yüzeysel söylemler ile günü kurtarmak değil şehrin çıtasını yükseltecek köklü ve radikal hamleler ortaya koyabilmek, kalıcı hizmet ve eserler üretmek olduğunu bilmelidir. Bunun da yolu halkın güvenini kazanıp, olumsuz düşüncelerin, önyargıların, öğrenilmiş çaresizliklerin üstesinden gelmekten geçer.

Yurt sathında dürüst siyaset ve düzgün belediyecilik bekliyorsak önce kendimizi hizaya sokup, terbiye etmemiz, doğrudan sapmamamız, her işimize halisâne bir kalple ve iyi niyetle başlamamız gerekir. Kendi mikro dünyamızda başlayan iyileşme zamanla topluma da sirayet edecektir.

Silkinip toparlamamız için başımıza daha ne gelmesini bekliyoruz?

Tarihimizin en büyük depremini, selleri, yangınları, hastalıkları yaşadık. Ekonomik sarsıntı, kavimler göçü ve savaşlar ise devam ediyor. Bütün bunlardan ders aldık mı? Topyekûn tövbe istiğfar edip yeni bir bakış ve eylem ortaya koyduk mu? Hâlâ bu atâlet neden?  Güneşin Batı’dan doğup Doğu’dan batmasını mı, yoksa uzaylı istilâsını mı bekliyoruz? 

Unutmayalım: Semere-i hayat hayırla yâd edilmektir.