Mavi yaka, beyaz yaka ayrımları muğlâklaşıp emeğinden gayrı pazara sunacak bir şeyi kalmayanlar, çalıştıkları iş kollarının haleleri gün be gün sökülüp atılanlar mevcut ekonomik ve siyasal düzenin gadrine uğrayanlar birleşmekten gayrı çareniz yoktur. Meydanları, caddeleri, sokakları çınlattığınız “birleşe birleşe kazanacağız” sloganını hayata geçirme vaktidir.
 
       Kar oranlarının düşme eğilimine karşı sermaye döngüsü ve üretimin durmaksızın hızlandırılması, her kapitalistin en kısa zamanda en düşük maliyetle en yüksek artı değer sömürüsünü gerçekleştirme zorunluluğu, sömürü temposunu durmaksızın artırmaya zorlayan kapitalist rekabet, işçilerin kadrolu veya taşeron olmasından bağımsız olarak, iş cinayet, sakatlanma ve hastalıklarını, tükenme sendromunu artırırken doktorundan avukatına öğretmeninden mühendisine çalışanları da hızla işçileştirmektedir.
 
      İsteyen daha sermaye yoğun, daha teknolojik otomotiv, petro-kimya sektörlerindeki, hatta finans alanındaki kadrolu işçilerin çalışma koşullarına bakabilir. Bugün hekimler, hemşireler bile devlet tarafından hedef gösterilerek hasta yakınları tarafından dövülüp öldürülebilmekte, ya da kar-maliyet-performans çevriminde enfeksiyondan ölebilmektedir. Sermayenin değerini koruması ve artırması, emeğin, insanın ve doğanın yıkıcı değersizleştirilmesi olmadan gerçekleştirilemez.
 
      Emeğin yıkıcı değersizleştirilmesi, kadrolu ve vasıflı işçiler için geçerli olduğu gibi unvanlı meslek ehli içinde geçerlidir. Emek tahribat ve yıkımı, yalnız bedensel değil, zihinsel ve psikolojik olarak da korkunç boyutlar kazanmaktır. Taşeronluk sistemi toptan kaldırılsa bile, haftada 6 gün, günde 10-12 saat aşırı yoğunlaştırılmış çalışma, esneklik, rekabet ve performans sistemleri sürdükçe, insanın yabancılaşma ve tecrit süreçleri hızlanacaktır.
 
      Taşeronluğun kaldırılması ile birlikte iş güvencesi, sosyal güvence, iş saatlerinin kısaltılması, çalışma temposunun azaltılması, üretim ve çalışma koşulları üzerinde tam yetkili işçi kontrolü istenmelidir.
 
       Ey birleşmekten gayrı başka çaresi olmayanlar! Maden ve inşaat işçileri, ağır ve tehlikeli işlerde çalışanlar başta olmak üzere eğitim, sağlık, hukuk, güvenlik hizmeti gibi omuzlarında hale varmış gibi çalışanlar bu kokuşmuş ve kan emici sistemi geçinebilmek için sırtında taşımak ve her gün yeniden üretmek için zincire vurulmuş olanlar! Çalışma yeteneğimizi 3 kuruşa satmak zorunda kaldığımız yetmiyor, bu leş kargaları çoğunu daha çoğunu istiyor.
 
       Egemenler tarafından sömürüldüğümüz ve hayvan muamelesi gördüğümüz yetmiyor mu? Zaten gırtlağımıza kadar bizi borçlandırıp ücretimizin artan kısmını soyan bankalar, iletişim şirketleri daha nice niceleri emeğimizin alın terimizin üzerine her geçen gün artarak çökmüyor mu? Bizi öldüresiye sömürmeye doymadıkları gibi, bir de üstüne iş cinayetlerinde öldürülmemizin sorumluluğunu bize, bizim “yetersizliğimize” yıkıyorlar.
 
       Ücretli kölelik cehennemi, finansal kölelik cehennemi (bankalara büyüyen borçlarımız!) yetmezmiş gibi, bir de bizi aynı iş kolunda farklı farklı verdikleri kırıntı artışlarla ayrıştırma politikası güdüyorlar. Örneğin üniversitede eğitim hizmeti verenle okul öncesi, ilkokul, ortaokul, liselerde eğitim hizmeti veren emekçileri ayrıştıracak ücret zammı yapıyorlar. Adalet bakanlığı çalışanına ayrı hizmet zammı, kolluk güçlerine ayrı görev tazminatı gibi bir uygulamayla emekçiyi emekçiye düşman kılmak istiyorlar.
 
       Ey birleşmekten gayrı başka çaresi olmayanlar! Emeğimizi korumak, yaşamımızı savunmak için bile, bu leş kargalarıyla, banka-borsa-tekeller ile sermaye ve egemenleriyle, bu kölelik sistemi ile savaşmak zorundayız. Bu leş kargalarını bedenimizden, çalışma yeteneğimizden, yaşamımızdan, kafamızdan defetmek zorundayız. Kendimiz için özgür, insanca, bilinçli yepyeni bir yaşam yaratmak için bir araya gelmek, yaşamımızı ve geleceğimizi kendi ellerimize almak zorundayız.

       Kendi kararlarımızı kendimiz almak, siyasal bir güç, bir sınıf iradesi olmak zorundayız. “İş” denilen eziyeti, “ücret” denilen köleliği, “devlet” denilen banka-borsa-şirket tezgâhtarlarını ortadan kaldırmak, kimsenin kimseye muhtaç ve bağımlı olmadığı, üretim ve yönetim araçlarının kolektif mülkiyet ve denetimimizde olduğu bir dünya kurmak zorundayız.