Çalışırken ölmek, yada iş cinayetine kurban edilmek!
 
Emekçi kardeşlerim, sorumsuzluğun, vurdumduymazlığın, aşırı kâr hırsının, güvencesizliğin, güvensizliğin, örgütsüzlüğün, tedbirsizliğin, eğitimsizliğin, öngörüsüzlüğün sonucu olarak meydana gelen iş cinayetlerinde yaşamını bir, bir yitiriyor. Zonguldak Kozlu’nun acısını atlatmamışken 30.01.2013 Çarşamba günü  Gaziantep'te 4. Organize Sanayi Bölgesi'nde kurulu Güneydoğu Galvaniz Fabrikası’nda asit kazanının aşırı ısınma sonucu patlamasından dolayı 8 emekçi kardeşimin feci bir şekilde öldüğü, 13’ünün ağır olmak üzere 20 civarında emekçinin yaralandığı, iki işçinin de kayıp olduğu haberleriyle yüreğimiz bir kez daha dağlandı. 
 
 
      Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve tüm “sorumlu sorumsuzlar” onca tepkiye rağmen artık birer katliama dönüşen iş cinayetlerinde, işçilerin çadırlarda, servis araçlarında, işyerinde yanarak, düşerek, ezilerek, elektriğe kapılarak, göçük altında kalarak, barajlarda boğularak öldürülmesine hâlâ seyirci kalmaları düşündürücü olduğu kadar esef vericidir. 
 
 
       Aslında “seyirci” değiller, iş cinayetlerine kapı açan vahşi ekonomik politikaların bizatihi uygulayıcısı ve katliamların ortağı durumundalar. Rekabet, ucuz emek, daha fazla kâr dürtüsü ve bu amaçla gerçekleştirilen özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin piyasalaştırılması, kamusal denetimin ve yaptırımın yetersizliği ve etkisizleştirilmesi, sendikasızlaştırma, örgütsüzleştirme politikaları, kayıt dışı, sigortasız ve fazla çalıştırma sonucunda iş cinayetlerine açıkça davetiye çıkartmaktadır.  
 
 
      Ülkemizde işçi sağlığı ve güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. İnsan yerine “daha fazla kâr”ı kutsayan, iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya ikincisi; sendikal hak ve özgürlükler konusunda da ILO’nun kara listesinde olan bir ülkeden başka hangi sonuç beklenebilir ki? 
 
      Önlem almayan, denetim yapmayan, sorumluları cezalandırmayan, işçileri örgütsüz ve yalnız bırakan, “daha çok kâr” için göz göre göre işçileri ölüme sürükleyen siyasal iktidarlar bu cinayetlerin birinci derecede sorumlusudur ve bundan dolayı emekçilere hesap vermek durumundadır!
 
     Antep'teki patlama hepimize gösteriyor ki, iş cinayetleri sermayenin aşırı kar hırsının sonucudur, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini ek maliyet olarak gören sermayedarlar, işçileri aşırı kar hırsına kurban etmektedir. Zonguldak'ta taşeron kömür madeninde ve daha dün Çanakkale'de meydana gelen iş cinayetlerinin arkasında da bu temel gerçeklik vardır.
      Denetimsizlik can almaya devam ediyor, ama ne acıdır ki, esnek, güvencesiz, sendikasız işçi çalıştırılmasını yasa haline getiren iş bilir politikacılarımız döneminde, katliama dönüşen iş cinayetleri hâlâ “takdiri ilahi” diyerek kadermiş gibi gösteriliyor.
 
      Artık tahammüden cinayet ve katliam düzeyine gelen işçi ölümlerinin asıl sorumluları yargılanmıyor. Bundan 4 yıl önce 21 kişinin yaşamını yitirdiği, 116 kişinin yaralandığı Davutpaşa patlamasında sorumluluğu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, BEDAŞ, Çalışma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği 4 yıldır yargılanmadı. Emekçilerin adalet arayışı hala devam ediyor.
 
      Her geçen yıl artan iş kazaları, yaralanmalar, ölümler işçilerin alın yazısı değildir, bunlar bir sistematiğin, politikanın ürünüdür. Kapitalsizimde egemenlerin siyasetçileri işçi sınıfının çıkarlarını gözetmekten tamamen uzak yasaları sermayenin çıkarlarına göre yeniden ve yeniden düzenlemeye devam ederler ve işçi ölümlerini “kader” veya “tekil” örnekler olarak adlandırarak kendi sorumluluklarını gizlemek isterler. İş cinayetlerinin asıl sorumlusu sermayedarlar ve emrindeki siyasetçileridir. Gerçek sorumlular ölen işçilerin ruhuna rahmet okumakla kurtulamazlar, emekçilere mutlaka hesap vermeleri gerekmektedir. Çalışma Bakanı iş cinayetlerinin gün geçtikçe artan sayısından bir az olsun “üzüntü” duyuyorsa derhal istifa ederek görevini bırakmalıdır.