Gündem o kadar doludizgin gidiyor ki!..
Sizlere bu köşeden, mümkün olduğunca en sıcak gelişmeleri günü gününe aktarmaya çalışıyorum. 4-5 manşetlik gelişmelerin aynı gün yaşandığı Türkiye’de olanları anlatmaya, yazı yazarak yetişmek gerçekten çok güç.
İşte bu güçlük yüzünden Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Çin’e yaptığı geniş katılımlı ziyaret ile ilgili düşünce ve tespitlerimizi sizlerle biraz geç paylaşmak zorunda kaldık.
Tayyip Erdoğan’ın Çin gezisinde Suriye hep gündemdeydi. Sıcak gündem açısından baktığınızda bu tabii ki normal. Çin ve Rusya’nın Suriye’deki gelişmelerde ağırlığını tekrarlamanın anlamı yok. Dönüş gecesi ise Erdoğan’ın uçakta gazetecilere verdiği, “Hakan Fidan sır küpüm” demeci de manşetlere taşındığında bence gerçek Çin gündemi ve orada heyetler arasında ne olup bittiği “ustaca” gündemden düşürüldü.
Bir de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’ye gelince uçaktan inip havaalanında klasik basın toplantısını yapmaması, en azından gezinin rutin bölümünün değerlendirilmemesi pek de olağan değildi.
Yıllarca, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Bakanlarla çok sayıda yurtdışı seyahatler yaptım. Gazeteci olarak yaptığım bu seyahatlerin dışında, Başbakan Başdanışmanlığım sürecinde de çok yoğun dış gezilerim oldu. Yani; iki cepheden de teknik ve siyasi işleyişleri yeterince gözlemleme fırsatım oldu.
Dış gezilerde devlet bürokrasisi, teknik olan her şeyi, temas edilecek ülkenin bürokratları ile çalışarak önceden hazırlar. Yapılacak pazarlıkların ve görüşmelerin tüm metinleri daha liderler o ülkeye gitmeden hazır hale getirilir. Sürpriz ihtimaller, mümkün olduğu kadar en aza indirilir. Diyelim ki; Başbakan’ın gündemi çok yoğundu ve fırsat bulunamadı, bürokrasinin hazırlığına uçak yoldayken bakılır ve üstünde çalışılır. Uçaktan ziyaret edilen ülkeye inildiğinde herkes, neyi nasıl yapacağını bilir. Türk Devlet geleneği ve bürokrasisi bu anlamda gerçekten de çok güçlü ve titiz bir yapıya sahiptir. 
Hatırlayın!..
İran gezisinde kapıda bekletilip açıktan hakarete uğratılan Tayyip Erdoğan, dönüş uçağından iner inmez onca moral bozukluğu ve yorgunluğuna rağmen geniş bir basın toplantısı yapmıştı.
İran’dan sonra yapılan Çin gezisinin Hükümet ekibindeki isimlere baktığınız zaman (Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Enerji Bakanı Taner Yıldız, TCDD Genel Müdürü, THY Genel Müdürü...) ortaya ekonomi ağırlıklı bir gündem çıkıyordu. Bu devlet bürokrasisinin de ağırlıklı yaptığı temas ve çalışmaların göstergesiydi. Daha önceki kabine görevleri sırasında Çin malları aleyhine yaptığı çıkışlar ile hatırlanan Zafer Çağlayan’ın da gezide olması başka dikkat çekici bir noktaydı.
İran’dan sonra yapılan Çin gezisinde günlerce ne olmuştu?
Yatılıp, kalkılıp hep Suriye mi konuşulmuştu?
Gezinin ekonomi omurgasına rağmen, daha önce başka ülkelerde yapılan anlaşmalarda hiç fırsat kaçırmadan siyaset yapan Tayyip Erdoğan’a ne olmuştu?
Geziye katılan Bakanlar da mı rutin gelişmeleri anlatacak bir basın toplantısı yapamıyorlardı?
Geziye katılan ekonominin en ağır Bakan ve diğer isimlerine rağmen ortada somut bir şey yok muydu?
Bu sorulara kısaca da olsa Cuma günü Akşam gazetesi adına geziyi takip eden İsmail Küçükkaya’nın yazısında cevaplar bulabildik.
“Edirne’den Karsa hızlı tren projesi”, “Nükleer santral projesi”, “İstanbul’a üçüncü havaalanı” ...
Bir ülkeyle demiryolu ve nükleer santral anlaşması yaparsanız bu ülkeyi artık kendinize -hani şu çok meşhur bir deyim var ya-  “stratejik ortak” seçmişsiniz demektir.
İlgili Bakanlarımızın yapılan temaslara rağmen kıyıdan köşeden yaptığı açıklamalara bakarsanız  “işler hâlâ müzakere ediliyor” .
Hadi, (dış basından okuduğum kadarıyla) Çinlilerin Tayyip Erdoğan’ın bazı temaslarına yaptıkları ufak tefek geciktirmeleri de bir tarafa bırakalım. Başbakan en azından İsmail Küçükkaya’nın yazdığı gelişmeler konusunda kamuoyuna niye doyurucu bilgiler vermiyor?
Aklıma iki seçenek geliyor!
Ya Tayyip Erdoğan ABD’nin hışmından korkuyor, ya da bu planlamalar kendi isteği dışında o çok şikayet edip “oligarşik” benzetmesi yaptığı bürokrasi tarafından önüne konuldu.
Unutmadan!..
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye sınırında meydana gelen kurşunlama olayını bahane ederek Çin gezisini yarıda kesip, apar topar Türkiye’ye dönmüştü.
İçişleri Bakanı Türkiye’deyken, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da  sınırda Kofi Annan ile fır dönerken, bu telaş garip gelmişti bana.
Yoksa!..
ABD mesajlarını bugüne kadar başarı ile taşıyan Davutoğlu’nun, Çin’de canını bir şeyler çok mu sıkmıştı?
Davutoğlu’nun hoşuna gitmeyen bir şeyler yüzünden kapalı kapılar ardında sert tartışmalar mı yaşanmıştı?
Bunlar da amma tuhaf sorular mı?!..

28 Şubat sorgulaması
28 Şubatçıların Ankara Emniyetindeki sorgulamalarından basına sızan haberlere göre 5’den başlayarak 10’a kadar sorular gündemde. Soruların ortak noktası ise Batı Çalışma Grubu faaliyetleri, fişlemeleri ve emirlerin nereden geldiği yönünde. En azından basına sızanlar bakıldığında görülen o ki; henüz işin özüne inilememiş. Okuyucularımıza süreci daha iyi takip edebilmeleri için iki husus sunayım.
1) Taraftar basında göz altıların yapıldığı gün sunulan Kenan Evren’in arkasında başyaveri Çevik Bir fotoğrafları var ya!.. Onların başka kareleri de var. O zaman Kenan Evren’in kara yaveri de Utku Güney’di. Utku Güney, Çevik Bir hem başyaver hem de Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı iken onun yardımcısıydı. Kurmay Albay Oğuz Kalelioğlu 1997’de Genelkurmay Psikolojik Harp Dairesi’nden Çevik Bir’in isteği üzerine emekli edilmişti. O zaman dairenin başına Tuğgeneral olan Utku Güney getirilmişti. Ayrıca Çevik Bir, başyaver iken Hilmi Özkök de Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Necdet Üruğ Paşa’nın özel kalemiydi.
2) Sorgulamalarda, 28 Şubat döneminde Genelkurmay Karargahı’nda görev yapan biri subay diğeri astsubay iki ’Amerikalı Psikolojik Harpçi’den söz ediliyor. Onlar da sorgu konusu olacak mı acaba?