Taksim Gezi Parkı direnişinin son günlerinde ( polis müdahalesinsden önceki son iki gece) biraz da taksim dayanışma platformuna dayatılarak derçekleştirilen  forumların gördüğü beklenmedik ilgi ve coşkulu kitlesel katılımdan, ve polisin Gezi Parkı’nı işgalinden hemen sonra Çarşı Grubu’nun Abbasağa Parkı’na yaptığı çağrının kendiliğinden foruma dönüşmesinden esinlenerek, büyük ölçüde “kendiliğinden” vucut bulduğu unutulmamalıdır.     
 
     İstanbul’da 40, Ankara’da 10, Türkiye’de 70′e yakın yerde park/sokak meclisleri/Forum ları doğdu. Çoğu fiili birer özgürlük ve toplumsal yaşam/paylaşım alanı haline gelen parklarda, bazıları mahalle meydanlarında, hatta bazıları bulunabilen bir açık arazi veya kaldırımlarda, önceden izin almadan ve bulunduğu yeri kullandığı sürece kamulaştırarak kendi koyduğu kurallarla yoluna devasm ediyor.
 
      Gezi forumları için ilk söylenebilecek şeylerden biri, bu çapta yığınsal bir hareketin, tüm bayağı, kabuk bağlamış, küf kokan ilişki ve düşünce biçimlerini, önyargıları sarsmasıdır. Gezi, yalnız sosyal medyayı değil kitlelerin yüz yüze temasa girdiği hemen her ortam ve yeri, bir ay boyunca doğallığında birer Gezi forumuna dönüştürdü. Gezi eylemlerine katılmış olsun olmasın, birbirini tanıyor olsun olmasın, apartman sahanlıkları, bir şey almak için gidilen marketler ve büfe önleri, otobüsler, trenler, vapurlar, çay bahçeleri, tüm konuşmaların Gezi’yle başlamakla kalmadığı, birisi Gezi üzerine bir şey söyleyince ortamda bulunanların da katıldığı doğal Gezi forumlarına dönüştüğü günleri hep birlikte yaşadık.
 
     Kapı komşusuyla bile temasın olmadığı apartman ve sitelerde, girişte ya da sahanlıkta rastlaşıp Gezi’yle başlayan bir konuşma bir anda sitedekilerin çoğunluğunun katıldığı site önü ya da sahanlık forumlarına dönüşüverdi. Böylesi süreçler, önceki hiçbir ilişki ve iletişim biçiminin karşılamadığı, insanlar arasındaki görünmez hücre duvarlarının ve oto-sansür basıncının yıkıldığı, olup bitenin doğru bilgisini edinme, tutum belirleme ve tutum belirtme, kendini – o ana kadar belki kendinden bile sakladığı şeyleri- duygusal, düşünsel ve eylemli olarak ifade etme, kendisi gibi olanlarla, benzer sıkıntı ve sorunları yaşayanlarla doğrudan, yüzyüze ilişki ve iletişime geçme, kendini bu harekette bu hareketi kendinde bulma ve gerçekleştirme, sosyal paylaşım ve karar süreçlerine aktif katılım ve birlikte hareket etme ihtiyacının had safhaya ulaştığı zamanlardan geçiliyor.
 
      Kitlelerin temas ettiği hemen her yerde ortaya çıkan doğal forumlarda ya da park forumlarında, bugüne kadar belki yüzbinlerce kişi konuştu. Çok büyük çoğunluğu ilk kez, önceden tanımadığı bir topluluk önünde kendi gerçek duygularını, düşüncelerini, istemlerini, önerilerini, eleştirilerini dile getirenlerdi. Ki tek başına bu bile nasıl bir eşiğin daha aşılmaya başlandığını, içselleştirilmiş eski ilişki biçimleri ve baskılardan oluşan görünmez bir düzen duvarının daha nasıl sarsıldığını gösterir.
 
      Forumlarda tanımadıkları bir topluluk önünde ilk kez konuşanların kaçınılmaz iç dinamiği ve elbetteki heycanlanmaların altıda kendilerini ifade açlığı yattığı görülmelidir. Hatta forum yöneticileri “gündeme gelin”, “önerinizi söyleyin” diye müdahale ettiğinde bile konuşmacılar dinmez bir açlıkla kendilerini anlatmaya çalışmaya devam ederler. Bunun bireycilik ile bir ilgisi yoktur. İnsanların kendilerini bu büyük kitlelerin hareketinde ve onun organik bir parçası ve öznesi olarak, bu hareketi de kendilerindeki yansıması ve yol açtığı sarsıcı değişimlerle birlikte yeniden tanımlama ve anlamlandırma ihtiyacının bir ifadesidir.
 
     Toplumun, artık büyük çoğunluğu inkar eden ve bastıran “tek sınıf, tek ulus, tek din-mezhep, tek cins, tek ideoloji-kültür, tek yaşam tarzı, vb” deli gömleğine sığmadığını biliyoruz. Bir yandan üretimin ve yeniden üretimin, emeğin, bilginin, kültürün, bireyin dev çaplı, küresel temelden toplumsallaşmasının kaçınılmaz sonucu olarak; işçilerin ve hızla işçileşenlerin toplumun büyük bir bölümünü oluşturması bunun sonucunda  geniş çaplı ara sınıf durumlarının ortaya çıkması, ulusların, ırkların, dinlerin, kültürlerin, hatta cinslerin daha fazla birbirine yakınlaşması ve iç içe geçmeye başlaması ve  fakat hiçbirinin kendi kendini ifade etme, toplanma, örgütlenme ve kendini gerçekleştirme olanağının bu sistem içinde olmaması, engellenmesi ve bastırılması yan yana gelme durumunun alt yapısını oluşturduğu kanatindeyim.
 
     Eski modernist kültürün, katı otorite, işbölümü, uzmanlık, modelcilik, standartizasyon, kategorizasyon, akılcılık, işlevselcilik, ezbercilik ve mesafeliliğe dayalı ilişki biçimleri yerine, bu hiyerarşik ve mesafeli ilişkileri kaldırıp katılım ve samimiyete, doğrudanlığa, doğaçlamaya ve ucu açıklığa dayalı ilişki ve iletişim biçimleri arayış ve eğilimlerini de, forumlar şeklinde sürdürülen mücadelenin arka planında  olduğunu görülmeden formlar gerçekliliği değerlendirilmemelidir diye düşünüyorum. 
 
     Not:Ahmet Başkan’a (Av. Ahmet Oğuz Özman Niğde Eski Belediye Başkanı) 16.07.2013 tarihli “Park Ahmet’in  Parkları Nerede? ” başlıklı yazısında ismimi anmasından dolayı teşekkür eder, çalışmalarında başarı dileklerimi iletirim.