.

İsmail Hakkı Tonguç: “Atatürk’ün Halkçılık ilkesine uygun olarak, geniş halk kitlelerinin eğitim düzeyini yükseltmek, böylece Atatürk devrimlerinin yerleşmesi için gerekli koşulları yaratmak, halkın politik, ekonomik ve kültürel yaşama etkin biçimde katılmasını sağlamak ve aynı zamanda kendi hakları konusunda bilinçlendirmektir.”

“Köy Enstitüleri Yasası” gereği, Enstitülere şu kurumları bitirenler atanacaktır: Yüksek okullar ve üniversite fakülteleri, Gazi Eğitim Enstitüsü, Öğretmen Okulu, Ticaret Lisesi ve Orta Ziraat Okulu, Erkek Sanat Okulu, Kız Enstitüsü, Köy Enstitüleri, İnşaat Usta Okulu ve her türlü teknik meslek okulu çıkışlılar. Bu listede lise çıkışlılar bulunmamaktadır. Zira Tonguç’a göre yalnız lise çıkışlı olmaktan başka bir özelliği ve becerisi olmayanların Enstitülerde yapacağı bir iş yoktur. Türkiye’nin tüketici, ezberci eğitimle ne kaybedecek zamanı, ne buna yetecek parası, ne de işe el sürmeyen asalak bir okumuş kitlesine dayanma gücü vardır.

Günümüzün eğitim sisteminde de “düz lise” olarak belirtilen liselerin yerini hızla İmam Hatip Liseleri almaktadır. 1950 yılından itibaren ve özellikle de son yirmi yılda okullarda uygulanan ezbere dayalı, sadece test soruları çözme becerisi ile sınav kazanmaya yönelik bir eğitim sistemi, büyük ölçüde ezberlenmiş hayatlar yaratmaktadır. Bunun sonucunda da işe dayalı olmayan nitelikli iş gücü eksikliği ile tüm ticari sektörlerde “ara eleman” ihtiyacı, kronik bir soruna dönüşmektedir. Hal böyle olunca da toplumun yaratıcı gücünü ortaya çıkarmak neredeyse imkânsız bir halde gelmektedir. Günümüzün Türk toplumu, üretmeyen, deyim yerindeyse “işsiz ama borç ile tüketen” bir toplum görünümündedir. Bir şekilde ceplerine koyulan kredi kartları ile geleceklerini satarak borçlanmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün daha Kurtuluş Savaşı yıllarında işaret ettiği, “teknik ara eleman” yetiştirme konusunun ne kadar önemli olduğunu anlamak için ülke gençlerinin işsizlik oranlarına bakmak yeterlidir sanırız.

Köy Enstitülerinde 5 yılda verilen derslerin detaylarını bu yazıya almak elbette mümkün değil ancak kısaca vereceğimiz bilgiler sanırız eğitimin niteliği ve kalitesi açısından ciddi bir fikir oluşturacaktır:

Enstitülerdeki Kültür Dersleri ve saat üzerinden süreleri şöyledir: Türkçe: 736, Tarih: 222,  Coğrafya: 276, Yurttaşlık Bilgisi: 92,  Matematik: 598, Fizik: 276, Kimya: 184, Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi: 368, Yabancı Dil: 411, El Yazısı: 92, Resim İş: 230, Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar: 184, Müzik: 460, Askerlik: 368, Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı:46, Öğretmenlik Bilgisi: 368, Zirai işletme, Ekonomi ve Kooperatifçilik Dersi: 46 saat. Sonraki yıllarda; Türkçe, Tarih, Coğrafya, Matematik, Fizik, Kimya, Yabancı Dil, Resim, Beden ve Müzik eğitiminin dışındaki tüm dersler kaldırılacaktır;  buna Beden Eğitimi ile birlikte verilen Ulusal Oyunlar dersi de dâhildir. Günümüzün iktidar anlayışında ise Ulusal Oyunlar, yani halk oyunlarına “kızlı-erkekli” oynandığı için karşı çıkılacaktır. 

Enstitü programının uygulamadaki önemli özelliklerinden biri eğitimde süreklilik ilkesidir. 30 haftalık tatilde eğitim çarkı sürekli dönmek zorunda olup, yavaşlamasına bile izin verilmemektedir. İşte bu seferberliğin ürünü olarak “Köy Enstitüleri uygulaması” yeni insanı yetiştirmeye ve ülkenin kalkınmasına yönelik büyük bir eğitim patlaması yaratacaktır.

İsmail Hakkı Tonguç’un gördüğü acı gerçeklerden biri de köylünün sağlık sorunudur. Şöyle demektedir:

“… Köyleri hastalıklardan kurtaramadığımız sürece, canlı ve mutlu bir topluma kavuşamayız. Millet çoğunluğunun sağlığı ile ilgili bu işi tıpkı ilköğretim davası gibi kökten çözümlemek yoluna düşmek, Sağlık Bakanlığının gerçekleştirmesi gereken ulusal ülkülerimizden biridir. Ulusal hizmetler, ulusu yıkımlardan kurtarma yolundaki hizmetlerdendir.”

Eğitim yoluyla köyü canlandırma davasında olduğu gibi kesin önlemler alınarak köy sağlığı korunmalıydı. Aksi takdirde çok insan harcanabilirdi. Verem, frengi, trahom, sıtma gibi can alıcı hastalıklar, şiirlerle, kurultaylarda yinelenen nutuklarla, yaldızlı sözlerle yok edilemezdi. Sağlık alanında görev alacakların halkın içine dalarak, halkla birlikte çalışmaları sağlanmalıydı. Enstitüde yetişmekte olan öğretmenler gerek okul sağlık bilgisi derslerinde, gerek revir çalışmalarında, eğitim yoluyla sağlık önlemleri almayı ve ilkyardım, iğne yapma gibi hizmetleri öğrenmeleri gerekmekteydi. Yaklaşık 85 yıl önce ilköğretimde ilkyardım dersleri… Gerçekleştirilmesi imkânsız bir hayal gibi…

Köy Enstitüleri, aynı çatı altında çok programlılık niteliği gösteren bir sistemdir. Köyleri canlandırma bağlamında; eğitmen kursu, ilköğretmen yetiştirme programı, sağlık kolu, Yüksek Köy Enstitüsü, uygulama okulu, çocuk yuvası gibi birimleriyle alttan, üstten ve büyüyerek gelişecektir. 

Köy Enstitülerini anlatmaya sayfalar yetmeyeceği için burada sadece, Köy Enstitülerinin simgesi olan ve bugün bile hafızalardan silinmeyen Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nden bahsetmek istiyoruz. Çünkü bu Enstitü, sadece kendi iç dinamikleriyle yaratılan efsanevi Türk Millî Eğitim sisteminin hayata geçirilmiş bir özeti gibidir…

Millî Eğitim Bakanlığı, Ankara çevresinde bir Yüksek Köy Enstitüsü kurulması kararı alır. İsmail Hakkı Tonguç başkanlığında bir komisyon oluşturulur. Bakanlık, kendi öğretmenlerini yetiştirmek için Ankara’ya 32 km. mesafede Elmadağ’daki Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde “Yüksek Köy Enstitüsünü” açar. Buradan yetişenler enstitü öğretmeni, eğitim müfettişi, gezici başöğretmen, millî eğitim müdürü, eğitim araştırmacısı ve benzeri elemanları yetiştirecektir.

1943-1944 öğretim yılı başında Çifteler, Kızılçullu ve Kepirtepe çıkışlıların çoğunluğu da alınarak birinci ve ikinci sınıflar tamamlanır. Öğrenci sayısı 130’a çıkarılır. 1944 öğretim yılı sonunda 16 enstitü birden mezun verir ve onlar arasından seçilip gelenlerle yüksek Köy Enstitüsünün üç sınıfı tamamlanır. 225 öğrenci ile öğretime başlanır.

Hasanoğlan, Cumhuriyet’in en büyük imece hareketidir çünkü öğrenciler tarafından inşa edilmiştir. Sinema, müzik salonu, açık hava tiyatrosu, ağaçlandırma, üç km. uzaklıktaki Hasan Deresi’nden su getirme çalışmalarının yanı sıra hayvancılık ve bağcılık işleri için de çalışmalar yapılmıştır. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Müdürü Hürrem Arman, anılarında şöyle anlatmaktadır:

“Üç sınıfın öğrencileri kendi binalarını kendileri tamamlayıp, içine girerler. Erkek öğrenciler yapı işlerinde çalışırken kız öğrenciler de kışlık giyecekleri, yatak takımlarını, binanın perde ve benzeri eşyalarını dikerler. Kızlar ve erkekler vardiya yöntemiyle iş yaparak, karpit ışığında çalışarak tüm işler kısa sürede bitirilir. Bunun için öğrencilere ücret verilir.”

Hasan Oğlan Yüksek Köy Enstitüsü, bir anlamda Türkiye’nin ilk köy üniversitesi olacaktır ve üniversite gerçek anlamda köylüye “milletin efendisi” olma kapısını açacaktır. Tonguç’a göre eğitimi ve köyde eğitimi bilimsel temellere dayandırmanın yolu, sorunların içine dalarak işe başlayıp, derinlerdeki gerçekleri yakalamaktan geçmektedir. 

Yüksek Köy Enstitüsü öğrenim süresi en az üç yıl olup her ders yılı dörder aylık iki yarıyıla ayrılır; her ders yılı sonunda öğrenciler meslekleriyle ilgili 2 ay uygulama (staj) ve ayrıca yurt inceleme gezisi yapmaktadırlar. Öğrencilerin eğitim gördüğü alanlar şunlardır:

Kızlar için: Kümes Hayvancılığı ve Tarım Sanatları Kolu, Köy Ev ve Ev Sanatları Kolu.

Erkekler için: Yapıcılık, Maden İşleri, Hayvan Bakımı, Tarla ve Bahçe Ziraatı Kolu.

Kız ve erkekler için: Güzel Sanatlar Kolu, Zirai İşletme Ekonomisi Kolu.

Yönetmeliğin 3. Maddesinde “Öğrencilerin Ulusal Ahlâkın ana ilkelerini benimsemiş; müspet bilim anlayışı ve bilgisini gerekli alanlarda yetkinlikle kullanmayı öğrenmiş; çalışkan, yetiştirici, girişimci, yapıcı ve yaratıcı, yurdun her yerinde severek görev yapmaya hazır; yaşayışı ve etkileriyle çevreye örnek olan; beden ve karakterce sağlam, kişilikli meslek adamı olarak yetiştirilmeleri amaçlanır” denilmektedir.

4. Madde ise öğrencilerin şu alanlarda bilgi ve yeteneklerini geliştirmelerini öngörmektedir: Genel bilgi kültürü, eğitim bilimi kültürü, güzel sanatlar kültürü, teknik sanatlar ve teknoloji bilgi ve kültürü, tarım bilgisi ve kültürü, yönetim ve denetleme tekniği, köy ve eğitim araştırmaları tekniği.

Devam edecek...

Tülay Hergünlü

İstanbul, 28 Kasım 2024