Haziran ayı toplumsal mücadele belleğimiz de 15/16 Haziran 1970 gibi büyük işçi başkaldırılarıyla anıla gelen bir tarih olmaktan geçen yılın Taksim Gezi Parkı direniş günleriyle kurtularak ete kemiğe bürünerek nesnel bir gerçeklik oldu.
 
    Zenginler sınıfsal çıkarlarını tüm toplumun genel çıkarları olarak sunarak kitleleri kendi davası için mücadeleye koşar. Zenginlerin kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarları olarak gösterebilmesinin temel sebebi yaygın medya ağı, uşakları konumundaki politik özneler, finas kapitale hâkim konumları ile ilişkilendirilse de sınıfsal özü itibarıyla kitlelere vaad edebileceği argümanlar giderek azalmakta.
 
     Dünyada ve ülkemizde tüm köklü yapısal dönüşüm süreçlerinde zenginler, bu süreçlere eşlik eden siyasal-toplumsal kriz dinamiklerini (işçi sınıfı ve emekçilerin eskisi gibi yaşamak-yönetilmek istememe istem ve taleplerini manipüle ederek) dönüşüm sürecinin payandası haline getirmeye çalışır. Rejim krizinin hafifletilmesi veya aşılmasının tek yolu budur.
 
     Çok açık, bugün AK Partinin işçi sınıfı ve emekçilerin en güvencesiz, yoksul, geleceksiz kesimlerinin ağırlıklı bir bölümünü yedekleyebildiğini görmekteyiz. Diğer yandan küresel mali oligarşi de egemen devlet krizini aşmak, neoliberal sermaye birikim sürecinin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için hazırladığı stratejiyi, hedeflediği yapısal dönüşümü isyanın dilini konuşan sınıf bölükleri üzerinden, onları manipüle ederek gerçekleştirmeye çalışıyor.    
 
      Kendi davası için dövüşmeyen/dövüşür düşmanının davası için! AK Partiye oy veren işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin bu desteği, ne salt AK Parti’nin Sunni İslamcılığı baskın bir biçimde kullanmasıyla, ne de tek millet, tek vatan, tek millet, tek bayrak söylemiyle açıklanabilir. Bunların nasıl tehlikeler yaratacağını bilecek ve fakat bunun sorunun sadece bir boyutu olduğunu da atlamayacağız.
 
       İşçi ve emekçilerin aidiyet duygusunun kimlikler (neoliberalizm, esneme ve daralma düzeyiyle koşullu olarak, işçi ve emekçilerin, sınıf kimliği hariç, her türlü kimlik siyasetine öyle ya da böyle alan açılabilir.) üzerinden değil sınıf temelinde,  diğer aidiyet ilişkilerini de sınıf durumuna bağlayarak, kurmasını sağlamadan egemen kliklerin birinden birine yedeklenme sorunu ortadan kaldırılamaz.
 
       İşçilerin sınıf kimliğini kazanması ise bir araya gelip örgütlenmeleri ve mücadele etmeleriyle günlük mücadeleler içerisinde sağlanabilir. Gref direnişi, Soma katliamı sonrasında örgütlenen protesto eylemleri “saman alevi” bir birine eklemlenip büyütülmez ise spontane olarak kalıp sönümlenir. Şunu unutmayalım. İşçi ve emekçilerin çığla şan işsizliğe, yoksulluk ve pahalılığa karşı tutum alabileceği beklentisinin elbette bir karşılığı vardır. Ancak mevcut durumda zenginlerin dümen suyunda onların işaret ettiği siyasi partilere oy verecek milyonlarca emekçi olacaktır.
 
       Yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik, sefalet örgütlenmemiş bir işçi sınıfı söz konusuysa her durumda beklenen rasyonal sonuçları doğurmaz. Ayrıca kapitalizm içerisinde kendisi için sınıf olarak varlık hakkını kazanmamış bir işçi sınıfının rasyonalitesi de ancak bir zengin partisinin yerine bir başka zengin partisini koyarak ve başka bir zengin kesime yedeklenmek biçiminde olacağı bilinmelidir.
 
        İşçi sınıfı kendisi için sınıf olmayı, üretim alanlarında, yaşam alanlarında, okullarda emeğin korunması mücadelesi içerisinden, her türlü ezme-ezilme ilişkilerine karşı sınıfsal konum ve karakterinin rengini verdiği mücadeleler içerisinden, günümüz zengin demokrasisine karşı işçi demokrasisi mücadelesini kendine hedef koyarak başarıya yürüye bilir.
 
       Haziran geliyor. Beynimizin seçimlerle ve zengin demokrasisinin türlü çeşit kurum ve ilişkileriyle sulanmaması için şaşmaz rotamız sınıf siyasetimiz, sınıf programımız olmalıdır. İçerisinde yer aldığım HDP’nin ısrarlı çağrısı olan bir adımın hep sokakta olması durumu sınıf politikasının gereğidir. Zenginler ve siyasi temsilcileri yönetememe krizini aşmak için cumhurbaşkanlığı seçimi dâhil bildik tüm yöntemleri kullanacaklar. Sokağa çıkılmaması için bin dereden su getirip TOMA larıyla üzerimize püskürterek engel olmaya çalışacaklardır.
 
 
      Sokağın özgürleştirici çağrısını Haziranda daha çok hissedeceğiz. Bu çağrıyı büyütmek, ülkemizin ve dünyanın daha özgür bir dünya olması için mücadele etmek her vicdanlı yüreğin birincil çalışma alanı olması dileğiyle hoşçakalın, sokakta kalın.