Ülkemiz hummalı kızılca kıyametin koptuğu günlerden geçiyor. Bir yandan Ortadoğu’daki IŞİD tehlikesi diğer yandan barış ve çözüm sürecinin, AK Parti Hükümeti’nin atması gereken yasal pratik adımları atmamasından kaynaklı aksamalarla yüz yüze olması, ülkenin yeniden bir iç çatışmanın eşiğine dayanmasına neden olduğunu geçtiğimiz günler onlarca insanımızın kaybıyla gösterdi. 
 
      Başta Kürt halkı ve dostları olmak üzere halklarımızın ve demokrasi güçlerinin, Kobanê’deki direnişi desteklemek ve AK Parti’nin tüm taleplere rağmen koridor açılması yönündeki istekleri ret etmesini protesto etmek amacıyla demokratik haklarını kullanmaları, AK Parti Hükümeti tarafından bilerek ve isteyerek tersinden okunup tersinden hareketle 12 Eylül dönemini ve 90’lı yılları hatırlatan hata o günleri de aşan bir bastırmayla karşı karşıya kalmıştır
 
      Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İçişleri Bakanı olmak üzere, ülkenin en yetkili ağızları tarafından yapılan açıklamaların, ölen canların değil de zarar gören kamu mallarının önemini belirtir nitelikte olması, dehşet vericidir. 
 
      Kobanê’deki direnişi selamlayan ve Türkiye’nin mevcut IŞİD politikasını demokratik hakkını kullanarak protesto eden ülkemiz emekçi halkları ve demokrasi güçleri daha ilk günden polis tarafından yoğun bir müdahale ile karşılaşmış ve birçok insanımız bu müdahale sonucu yaşamını kaybetmiştir. AK Parti Hükümeti, birçok kentte sokağa çıkma yasağı ilan etmiştir. Hükümetin tutumu linç, yakma, zorla kaybettirme, haksız gözaltı ve tutuklamalara zemin oluşturmuştur. Benzer birçok hak ihlali ve hukuksuzluk da bunların peşi sıra ne yazık ki kendisini göstermiştir.
 
       Bu anlayışla Dargeçit, Nusaybin ve Muş gibi birçok ilde kolluk güçleri demokratik tepkisini ortaya koyan halkımızın üzerine ateş açmıştır. Gaziantep başta olmak üzere birçok ilde HDP binaları yakılmış, linç girişimleri olmuş, emekçi halkın yaşadığı mahalleler ve evler, arabalar taranmıştır. Birçok ilde yurttaşlarımıza herkesin gözü önünde, kameralar karşısında işkenceler yapılmıştır. Kamuoyunda görüntüleri olan tüm bu katliam girişimleri devlet tarafından araştırılmamıştır. Bazı merkezlerde polisin bilgisi ve yönlendirmesi dâhilinde bu girişimlerin olduğuna ilişkin kayıtlar basına düşmüştür.
 
       Bu birkaç gün içerisinde, başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere hükümet yetkililerinin açık talimatı ile yüzlerce işkenceli gözaltı gerçekleşmiş, bu gözaltılar da birçok vatandaşımız hukuk dışı bir şekilde gerekçesiz olarak tutuklanmıştır. Bırakın kendi yurttaşlarımızı Kobanê den kaçarak Mürşit Pınar sınır kapısından ülkemiz topraklarına geçen sığınmacıları dahi kapalı spor salonlarına doldurarak toplama kampı uygulamalarına yönel ilmiştir.
 
      Hükümetin ve ilgili birimlerin yaşanan cinayetleri, yaralamaları, işkenceleri araştırmak ve failleri ortaya çıkarmak yerine, yaşanan maddi kayıpları kamuoyuna açıklama gayretleri, üzerlerine düşen sorumluluğu atma gayretinde olduklarını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

      Bir HDP üye ve yöneticisi olarak, barış ve çözüm adına demokratikleşme adımları ve dönüşümleri beklerken, mevcut hukukun dahi askıya alınmış olmasından, bugün için ve özellikle de gelecekte yaşanabilecek gelişmeler için endişe duymamam mümkün mü?
 
     Tüm bu hak ihlallerinin ve yitirilen canlarımızın sorumlularının bulunması için hukuki sürecin takipçisi olunacağı umudu, barış ve demokrasi mücadelesinin her türlü baskıya rağmen kesintisiz yürütüleceğine olan inancımı paylaşır “ölümden öte köy olmadığını” hukukun üstünlüğünden ayrılmak isteyenlere naçizane hatırlatmak isterim.