Afganistan’daki yeni gelişmeler İslam ile ilgili bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. Özellikle Türkiye’de birçok yazar ve aydın bu konuyla ilgili farklı düşünce ve yorumları dile getirdiler.
Öncelikle belirtmemiz gerekir ki insanı ve evreni mükemmel bir şekilde yaratan Yüce Allah, uyulması gereken kuralları ve kanunları da ortaya koymuştur. Bu kuralların uygulanmasındaki ölçü herhangi bir mezhep, tarikat, şahıs ve cemaat vb. oluşumlar değil, başta Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin sözleri ve davranışları ve bunlardan yola çıkılarak ortaya konulan yaklaşık 1500 yıllık özgün uygulamalardır.
İslam dininin başta hukuk, ekonomi gibi hemen her alanda ortaya koyduğu kurallar vardır. Bu kuralların bazıları ayrıntıya girilmeden öz olarak belirtilmiş uygulamasında zaman ve şartlar hesaba katılarak öze aykırı olmamak şartıyla farklı yorumlara açık kapı bırakılmıştır.Birçok ırktan oluşan İslam milletinin Kur’an ve sünneti temel alarak gerçekleştirdiği İslam medeniyeti bizim için, sorunlarımızın çözümünde bugün içinde yarınlar içinde bir hazine niteliğindedir.
Farklı alanlarla ilgili, İslam kültür ve medeniyetinde elbette çok örnekler vardır. Şimdilik bir örnekten yola çıkarak bazı karşılaştırmalar yapmaya çalışalım. Mesela haksız yere adam öldürmenin cezası üzerinde duralım. Haksız yere derken nefsi müdafaa durumu olmayan, örneğin bir savaş ortamında işlenen öldürme gibi. Eğer o öldürmese karşısındaki düşman onu öldürecek.
İşte haksız yere işlenen bir cinayette İslam, mağdur olan tarafa üç seçenek hakkı veriyor. Öldüren kişinin de aynı şekilde öldürülmesini isteyebilir. Başka bir seçenek de isterse affedebilir. Duruma göre affedilmesi de başlı başına bir cezadır. İdam edilmesi gerektiği halde affedildiğini gören o suçlu kişi ömür boyu vicdan azabı çeker ve bu azabı hafifletecek büyük fedakârlık ve erdemli davranışlara yönelebilir. Bu da toplum için önemli bir kazanım olma niteliğindedir.
Diğer bir seçenekte mağdur olan taraf, geçim şartları açısından zora düştüyse suçlunun belirli miktarda para, ev veya mal karşılığında affedilmesini isteyebilir. Görüldüğü gibi üç seçenek de insanın fıtratına uygun, meseleyi kısa zamanda çözüme kavuşturan orijinal uygulamalardır. Mevcut kanunlara göre ise cinayet işleyen birine hatta birden fazla kişiyi öldüren birine hapis cezası veriliyor, yıllarca hapishane köşelerinde Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle geviş getiriyor. Veya bir genel afla hapisten çıkıyor. Toplumda o suçlu nedeniyle yeni cinayetler işlenmesine sebebiyet veriliyor.
Afganistan’daki İslami uygulama nasıl olacak? Belki bazı yanlışlıklar yapılacak. Bütün bunları zaman gösterecek. Kimse bunlardan yola çıkarak İslam’ı suçlama yoluna gitmesin. Bir Müslümanın veya Müslümanlık iddiasında bulanan bir kişinin yaptıkları İslam’ı bağlamaz. Nasıl ki bir Mercedes’i kullanan şoför acemiyse ve kazaya sebebiyet vermişse arabanın ne suçu vardır?
Afganistan ve Afgan halkı İslam medeniyetinin çok kıymetli bir parçasıdır. Bu topraklar başta Mevlana, Fahreddin Razi vb.gibi daha nice büyük insanları yetiştirmiştir.Ama Afgan halkı önce İngilizlerle, sonra Ruslar ve Amerikalılarla yıllarca savaşmış hatta dağlarda yaşayarak mücadele etmiş insanlardır. Bundan dolayı medeniyetten uzak kalmaları da mümkündür. Nitekim iki üç yıl önce Afganistan’a giden bir arkadaşın anlattığına göre bazı resmi dairelerin bile kanalizasyonunun sokaklara aktığını belirterek, medeniyetin yıllarca gerisinde olduklarını söylemişti. Şayet İslam dünyası birlik beraberlik içerisinde olsaydı birbirlerine yardım ve destek olsaydı, Afganistan Asya’nın kim bilir belki de çok gelişmiş bir ülkesi olurdu.
Konuyu tekrar İslam dini ile bağlayarak söyleyecek olursak: İslam, inançlarıyla, ibadetleriyle ve toplum hayatına getirdiği kurallarla en mükemmel bir dindir. Ve Allah’ın izniyle kıyamete kadar da böyle devam edecektir.
Üstad Sezai Karakoç’tan bir alıntıyla yazımızı sonlandıralım.
“Her yol denendi çağda. Ve hepsinin çıkmaz olduğu anlaşıldı. Nazizm, kapitalizm, komünizm, insanlığa mutluluk değil, felâket getirdiler. Şimdi tek yol kaldı çağımızda denenmedik. O da İslâmdır. Ki eskiden denenmişti. Ve deneyen insanlık bölümü gerçekten iki dünya mutluluğuna ermişti.”(Sezai Karakoç, Sütun, s.603)