Sosyal paylaşım ağlarından ifşa edilen ve boyutunun daha kapsamlı olacağı iddia edilen, “sızma” nedeniyle 150 lerden 30 lara çekildiği yönünde heyulaların oluşturulduğu operasyonun basın özgürlüğüne vurduğu büyük darbeyi görecek yerden ele alarak karşı olunmalıdır. Tıpkı Ahmet Şık’ın Zaman gazetesinin önüne giderek yaptığı gibi.
Zaman gazetesi ve Samanyolu grubunda çalışan yayın yönetmenlerinden bazı dizilerin senarist ve teknik elemanlarına dek uzanan bir listenin gözaltına alındığını canlı yayınlarla gördük. Ancak siyasal iktidarın bu tür operasyonları kamuoyunu yönlendirmek için bir propaganda malzemesi olarak kullandığı dikkate alındığında bu operasyonun izleyen başka operasyonlarla ilerletileceğini söylemek abartı olmaz.
Hele de önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ”Paralel yapının inine girdikçe onların faili meçhul bazı kirli cinayetlere bulaştığını gördük”, “Daha fazlası da çıkıyor. Zincir bunu gösteriyor. Daha şaşırtıcı şeyler de duyacaksınız.” şeklindeki sözleri de dikkate alındığında bu operasyonun bir başlangıç olduğu da anlaşılmaktadır.
Hükümete yakın basın yayın kuruluşları bu operasyonu “övüp”, “haklılığını” savunurken, Gülen Cemaati medyasının da “Özgür basın susturulamaz” talebini yükselterek, yandaş medya yanı sıra kendilerine canhıraş sahip çıkmayan medya ve medya çalışanlarını “Özgür basına sahip çıkmamakla” suçluyorlar.
Dahası bu gurubun çalışanları, dün bile kameralar karşısında kendilerine yönelik saldırıyı eleştirirken, geçmişte oynadıkları lanetli rolün bir öz eleştirisini yapmak bir yana, geçmişteki hizmetlerinden hükümetin çok memnun olduğunu yineleyip, “Biz yine o adamalarız” diyor, kendilerine bugün “intikam operasyonu yapılmasına” karşı çıkıyorlar.
“Cemaat medyası” olarak bilinen medya gurubunun bundan 1.5 yıl öncesine kadar siyasal iktidarın her hukuksuzluğunu, özellikle de gazetecileri işten çıkarttırmaktan cezaevlerine atmaya, “havuz medyası” oluşturmaktan gazetecilere “manşet vermeye” kadar varan basını susturma girişimleri de dâhil her Hükümetin eylemlerinin en militan savunucuları olduğu; devrimci sosyalist ve özgür basına yönelik tüm operasyonlarda suskun ya da siyasal iktidarın ağzından manşetler atarak olumladığını bilindiğinden; “Özgür basın yeni mi akılarına geldi?” sorusu boğazıma düğümleniyor.
Ya da olup bitene bakıp, “Etme bulma dünyası”, “besle kargayı oysun gözünü” gibi klişelerle “Oh olsun!” diyenlere de bir çift sözümüz olmalı. Demokratlığınızı, demokratlığımızı sergileme zamanıdır. Basın özgürlüğüne sahip çıkma zamanıdır. beylik klişelerle geçiştirilecek anlar bu anlar değildir. An temel özgürlüklere sahip çıkma anıdır.
Bu operasyon görünürde Cemaat medyasına yönelik bir sindirme, bastırma operasyonu da olsa da daha fazla ve daha kapsamlı bir planın basamağıdır. Siyasal iktidarın son yıllarda meydanlarda gazetecileri “teşhir” ve “tehditlerle” başlayıp her yolla basını sindirme ve susturma gayretlerinin bir devamı olduğundan kuşku yoktur.
Bu operasyonun; Hükümetin, 10 yıl koltuğunun altında besleyip hizmet aldığı Cemaatle arası bozulmasından, özellikle de 17-25 Aralık operasyonları için bir “intikam operasyonu” olduğu da tartışılmazdır. Bu operasyonun 17 Aralık’tan üç gün önce gerçekleştirilmiş olmasının nedeni de bu operasyonunu bir intikam operasyonu olarak bilinmesinin istenmesidir. Dolayısıyla bu operasyonun amacında aynı zamanda “İktidarın” yolsuzluklarıyla uğraşanların sonunun bu olacağının gözümüze sokulması vardır.
Bu yüzden de bu operasyon basın özgürlüğünü, halkın haber alma özgürlüğünü savunan herkese yönelik bir operasyon olduğunu görerek karşısında tavır almak gerekir. Operasyona tabi tutulanlar geçmişlerine yönelik özeleştiri vermeseler dahi temel hak ve özgürlüklerin daraltılması anlamına gelen son Zaman vakasında kendine demokrat olmayan herkesin karşı tepki göstermesi gerekmektedir. Özgürlükleri savunmanın aması-fakatı-lakini olmaz. Olmamalıdır.