Toplum kişilerden oluşur. Toplumun ise yöneten ve yönetilenleri olur. Aynı zamanda kişilerin bulundukları konumlara göre sorumlulukları artar. Mesela arabadaki kişiler gibi. Mükemmel olan arabayı kullanan ile diğerlerinin sorumluluğu arabanın haraket ettiği esnada aynı değildir. Aynı hedefe ulaşmada şoför ve yolcuların uyacakları özel vegenel kurallar araba için değil arabadakiler içindir. Arabayı toplumsal bir yapıya benzetirsek, araba ne kadar mükemmel olursa olsun, trafik kuralları arabayı değil kişileri bağlar.
Trafik kuralları vasıtalar için değil, kişilerin hayatını kolaylaştıran bu vasıtaların düzgün seyrini sağlar. Bu insanla ve insanın sorumluluğunda olan bir durumdur. Yani trafik kuralları kişiseldir ve kişi olarak herkesin uyma mecburiyeti vardır. Uymayanlar veya bunu hesaba almayanlar bunun sonuçlarıyla karşılaşır.
Mümin sorumluluğu içinde konumu ve yeri ne olursa olsun, mümin bireyin asla göz ardı edemeyeceği sorumlulukları olduğu gibi, başka sorumluluk alanlarına girme hakkı ve yetkisi yoktur. İşte bu konuda İslam bulunduğumuz konumlara göre, herkesin uymak zorunda olduğu genel kurallarla beraber, kişilerin bulundukları yere göre özel konumdaki kuralları ve sorumluluklarını da belirlemiştir. Allah’a karşı, inanıp inanmama, bunun gereğini yapıp yapmama, namaz kılıp kılmama, infak edip etmeme...gibi bireysel insani ortak sorumluluklarımızda, Allah kimseyi kimseye veli/vekil tayin etmemiştir.
Toplumsal yapının gereği müminlere, iftira etmeme, vicdani sorumluluğumuzu sürekli canlı tutma, takvayı hedefleme, dürüst olmak...gibi bireysel önerilerinin yanında, toplumsal önerilerini de sunmuştur. Yetki kullanırken kamunun/insanlığın menfaatlerini göz önünde bulundurma, hükmettiğinde adaletten ayrılmama, kamuya/insanlığa ve insanlığın ortak kullanımlarına ihanet etmeme...gibi.
Allah müminlere, kamuyu aynı zamanda yönetimleri ele geçirme yetkisi vermediği gibi, bireysel ve yetki kullanımında sorumluluklar da yüklemiştir. Müminin değişik mazerekler üreterek İslam’a kamusal muamelesi yaparak insanları hizaya sokma diye bir görev ve sorumluluğu yoktur. Yani İslam bireye hitap eder, kamuya değil. Trafik kuralları vasıtalar için değil, vasıtaları kullanan insanlar için olduğu gibi.
Müslümanlar bireyi sorumluluklarını aşarak, insanlara hidayet verme, İslam adına toplumu veya toplumları hizaya getirme ve kamuyu İslam adına ele geçirme diye bir görev ve yetkileri yoktur. Müminin Allah’ın ayetlerine bağlı kalarak başkalarıyla ilişkilerde tebliğ görevi, yani insanlara Allah’ın ayetlerini hatırlatma, vahyin aydınlığında insanlık için artı ve insani değerler yani yaşanabilir bir dünya, insani bir medeniyet üretme ve bunun için gayret içinde olma görevi ve sorumluluğu vardır. Bu açıdan kamu yetkisi kullanmak artı bir avantaj/değer değil, ateşten bir gömlektir.
Onun için müslümanların, din adına oluşmuş kültürü din zannederek, akşam sabah dini öğretim adına beyinleri yoracaklarına, Kur’an’ı, Kur’an’ın kendi ölçüleri içinde, sanki kendimize vahyolunuyor sorumluluğu içinde yeniden keşvetme ve okuma mecburiyetleri, sorumlulukları olduğu unutulmamalıdır.
25.10.2015
Savaş Ören
Niğde Kur’an Evi Derneği Başkanı