Allah, zerreden kürreye varlıkları yarattı ve aynı zamanda onların misyonlarını da belirledi/yükledi. Bütün varlıklar hücresinden bütünlüğüne kadar bu ilahi kodlamaya tabidir.

İnsan iradesinin olmadığı yerde Allah’ın koyduğu sistem, en mükemmel olarak varlığını devam ettirmektedir.

Mesela, üreme hücresi kendisine kodlandığı şekilde bitki, hayvan ve insana dönüşür. Canlı bir varlığın çürümesi sonucu toprağa dönüşmesi, diriden ölüyü, ölüden dirinin çıkarılması (Âl’i-İmran 3/27), canlı varlıkların devamı için gerekli olan her şeyin ona göre var edelmesi gibi evrendeki haraketliliği buna delil gösterebiliriz.

Yediğimiz besinler düzenli olarak ayrışarak, vücudumuzun ihtiyaçlarına göre otomatik olarak vücudumuzun tüm kısımlarında yerini alır. Kimi besinler kana dönüşürken, kimi de “çocuğun tam ihtiyacı olan süte” dönüşür.

Hayvan ve insanların gelişim sürecinde, kimi besinlerden et, kemik oluşurken, kimi besinlerden tırnak, saç (tüy, kıl) oluşmaktadır. Sivrisineğin dizaynından/yapısından devenin yaratılışına, içinde yaşadığımız güneş sisteminden uzaydaki tüm varlıklara kadar var olan her şey, sonsuz güç ve irade sahibi yüce yaratıcının varlığının ve hükümranlığının delillerindendir.

Evren ve içindekiler üzerinde tek hükümdar olan, her türlü şerikten uzak sadece Yüce Allah’tır. Zaten evrenin kusursuz işleyişi bunun delilidir. “Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan uzaktır” Enbiya 21/22.

Yüce yaratıcı zerreden kürreye tüm varlıkları yaratmış ve aynı zamanda varlık misyonlarını yüklemiştir. “Yaratıp düzene koyanın, her şeyi ölçüyle yapıp doğasına göre görevini belirleyenin” A’lâ 87/2-3.

Allah, seçebilme özelliği ile yarattığı insana, “tam ve ekmel (Enam 6/114)” olan vahyiyle rehberlik yapmakta ve bundan ayrılmamasını hatırlatmaktadır (Şura 42/13, Âl’i-İmran 3/103).

İşte şeytan ve yanılttıkları din adına din adamları, akletmeyen insanları yanıltmakta, onları sonu cehenneme çıkacak bir yöne yönlendirmektedirler. Hinduizmde ineğin kutsallığını, Hrıstiyanlıkta; “papazların, azizlerin” seçilmiş kullar olduğunu ve günahların papazlar tarafından çıkarılacağı, Yahudilikte; Yahudilerin Tanrı Yahova’nın seçilmiş kulları olduğunu, Budizmde; Buda’nın aynı zamanda yaratıcı güç olduğunu telkin eden hep din adına konuşanlar olmuştur.

Halbuki Allah dinini temsil eden din adamları veya dokunulmazlar diye bir soy/sınıf bırakmamış (Hadid 57/27), sadece nebileri elçilikle/rasullükle görevlendirmiştir.

İnsanlık tarihi boyunca akletmeyen insanlar, cin ve insan şeytanlarının yanıltmalarına kanmışlar (A’raf 7/16-17), kendilerine uzatılan kopmaz olan Allah’ın vahyine sırt dönmüşler, sadece Allah’a has kılınması gereken ilahlık, rablık, meliklik alanlarında, din adına Allah’ın sınırlarını aşarak şirke düşmüşlerdir.
“İnsanlar tek bir topluluktu. Sonra Allah onlara, müjde veren ve uyarıda bulunan nebîler gönderdi. Onlarla birlikte hep doğruları gösteren kitap da indirdi ki, ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında o kitap hâkim olsun. Onda ayrılığa düşenler kendilerine Kitap verilenlerden başkası olmadı . O açık belgeler geldikten sonra birbirlerinin haklarına göz diktikleri için böyle oldu. Sonra Allah inanmış olanları, anlaşamadıkları konuda, kendi izniyle doğruya ulaştırdı. Allah gerekli gayreti göstereni doğru bir yola yöneltir.” Bakara 2/213

Dini algımızı ve yaşantımızı, hidayetin tek kaynağı Allah’ın insanlığa son mesajı olan “eksiksiz ve tam olan Kur’an’la” gözden geçirilmeli ve şeytanın yanıltmalarına karşı kendimizi “Kur’an ve Kur’an’ın ölçüleriyle” korumalıyız.

21.11.2015
Savaş Ören
Niğde Kur’an Evi Derneği Başkanı


[1]- Kişi kendi durumunu Allah’ın kitabıyla karşılaştırmadan yolunun sapık olduğunu anlayamaz. Bunu anlayanlardan kimi yolunu düzeltir, kimi de bile bile sapıklık içinde kalır. Bu da kendine kitap ve nebi/peygamber gönderilen toplumlarda ayrılıklara sebep olur.