Asıl adı Ahmeddin Carlak olan Manisa Tarzanı, 1899 yılında Bağdat'ta doğmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında Antep ve Kilis cephelerinde savaşmış olup, İstiklal Madalyası sahibidir. Harpten sonra yaşamını Spil Dağı eteklerindeki küçük bir kulübede sürdüren Manisa Tarzanı, tüm yaşamını doğa ve ağaç sevgisine adamıştır. Onun 1923 yılında başlayan çalışmalarıyla Manisa, birkaç yıl içinde yemyeşil olmuştur.
Manisa Tarzanı’na “Dünya’nın İlk Çevrecisi” ünvanı atfedilir... Dünya’nın ilk çevrecisi Aristo’dur, El Biruni’dir, İbn-i Haldun’dur. “Halikarnas Balıkçısı” Cevat Şakir ile Manisa Tarzanı için “Türkiye’nin ilk aktivist çevrecileri” sıfatı daha uygun olur.
Manisa Tarzanı, fazlalıklarla çevrili olduğumuz, insanoğlunun kendi yarattığı dünyasının kölesi olduğunu biliyordu. Kurtuluş Savaşı sonrası harap olan Manisa ve çevresini “Buraları yeşillendirmek için soyunuyorum” diyerek Cumhuriyet döneminin ilk yeşillendirme projesini başlatmıştır. Tarzan iç özgürlüğünü elde etmiş, çağının çok ötesinde bir özgür ruhun tekrar bedenlenmiş hali gibidir. Günümüz insanının böylesi bir münzevi bir hayat yaşaması beklenemez ama onun verdiği mesajlardan ders alması gerekir. Dağa taşa kurda kuşa börtü böceğe uzaklaştıkça huzursuzlanan insanoğlu, maddi ve manevi arayış içine düşmüştür.
Manisa Tarzanı, eski mistiklerin geleneği ile John Muir/ Thoreau tarzı çevreciliği harmanlayan isimdir, tabiatı koruma şuuru olan kişidir. Hayatın safralarını attığı için gerçek mutluluğu yakalamıştır. Hayat tarzını bu şekilde sürdürürken kendini toplumdan soyutlamamış, sık sık şehre inip kendine saygıda kusur etmeyen halkla hemhal olmuş, onlara öğütler vermiş, türlü aktivitelere önayak olup dağcılığı ve doğayı sevdirmiştir. Manisa Dağcılık Kulübü’nün kurulmasında öncülük eden Tarzan, şehre gelen turne sanatçıları ve zamanın meşhur isimleriyle de tanışmış, gönüllerini fethetmiştir.
Araştırmacı Radi Dikici; Müzeyyen Senar’ın anılarını kaleme aldığı kitabında Tarzan ve Senar ile ilgili ilginç bir anıyı aktarır:
Müzeyyen Senar, şaşaalı günlerinde İzmir Fuarı’nın ardından Manisa’ya konsere gelir. Konser sonunda kendine çiçek gönderen hayranı Manisa Tarzanı’yla tanışır. Tarzan, Senar’ı yaşadığı yere davet eder. Senar tereddüt etmeden Manisa’lıların şaşkın bakışları arasında çarşının içinden geçerek Tarzan’la beraber ormandaki kulübesine gider. Derme çatma kulübe, gazete ve posterlerle kaplıdır. Burada Tarzan Müzeyyen Senar’a evlenme teklif eder.
Tarzan’a dair pek çok anekdot anlatılır: Bunlardan birisini de Manisa’nın değerli eğitimcilerinden Arsal Hoca’dan duymuştum:
Manisa’da pek çok kişiyi yetiştiren, onlara doğa ve dağcılık sevdası aşılayan bir eğitimci olan Arsal Kasımoğlu Manisa Dağcılık Kulübüyle yurt sathında çeşitli faaliyetlere katılmıştır. Babasının, Manisa’nın tanınmış doktorlarından olduğunu söyleyen hocamız, Manisa Tarzanı’nın ömrünün son günlerinde hastaneye yattığını, enjeksiyon yapmak istediklerinde hemşirelerin zorlandıklarını, zira soğuktan korunmak için vücuduna sürdüğü karışımın sertleşip kalın bir tabaka haline geldiğini, iğnenin bu yüzden vücuduna işlemediğini anlatmıştır.
Manisa Tarzanı’nın Niğde’ye gelip Aladağlara tırmandığını da pek hatırlayan da kalmamıştır günümüzde...
Uğur Soylu, Türkiye’nin ilk dağcı şehidi Engin Kongar ve Manisa Tarzanı’nı yakından tanımış, o tarihlerde yaşanan acı tatlı olaylara tanıklık etmiştir. O günleri bana şöyle aktarır:
“1956 yılında yitirdiğimiz Eylül ayında ilk dağcı şehidimiz Engin Kongar’ın Çukurbağ köyündeki anıt mezarının açılış töreni için Manisa Tarzan’ı gelecek dediler. Tarzan’ın adını duyardık, o yıllarda bizim kuşak için yarı efsane, epik bir figürdü. 1959 tarihinde Manisa Dağcılık kulübü üyeleriyle beraber geldi. Anıtın açılışı sırasında konuşma yaptı, “ilk dağcı şehidimiz Engin Kongar ismini zirvelerde yaşatacağız” dedi. Bizim için çok önemli bir gündü. Bugün Demirkazık’tan sonra en çok tırmanış yapılan 3734 metre yükseklikteki Emler zirvesine Engin Tepe adı verildi. Biz de dağlara çıkmak istiyorduk. Tarzan’ın ekibiyle beraber Demirkazık zirvesine çıkmayı kafaya koyduk.
Manisa Dağcılık Kulübüne bağlı dağcılar da gelmişti. İlk gün Hoputkeleri mevkiindeki damlarda kaldık. Avcı Mehmet Ecemiş, akraba gençleri toplayıp Aladağlar’a tırmanış grubu kurmuştu. Ne doğru düzgün ayakkabımız, ne çadırımız, ne giysimiz vardı... Her şeyimiz derme çatmaydı. Ellili yılların ikinci yarısı... Potsiyet lüks sayılırdı, bazı arkadaşlarda Churchill denilen asker postalı ve lastik çizmeler vardı. Ekibimizde, Zeki Ecemiş, Hacimin abi (Emin Necdet Öner), Hacıosman Ecemiş ile Eskigümüş’ten gelen Şahiner ve Akdoğan’lardan iki arkadaş vardı. Zeki Dedemizin Mavzerini omzuma asmıştım. “Çandarlı’nın Fehmi” adlı bir arkadaşımız da bizimle birlikteydi. Ecemiş çayından eliyle Alabalık tutardı. O zamanlar Ecemiş Çayı Alabalık kaynardı. Bizimle beraber akrabamız Askeri Lise öğrencisi Tevfik Ecemiş de vardı. Talat Aydemir hareketinden sonra intihar etti.
Arkadaşlarla Hoputkeleri’nden yola çıktık. Yürüyüşe başladıktan hemen sonra Manisa Dağcılık Kulübüne üyelerine rastladık. Cimbar Boğazı’na girdik. Arpalık yaylasına kadar çıktık. Burada Manisa Tarzanı da mola vermişti. Bizi yanına çağırdı. “Gençler” dedi; “Dağlara bu kadar hızlı tırmanılmaz; ağır ağır, bastığınız yeri bilerek çıkacaksınız” Tarzan’ın üzerinde sadece bir don vardı. Bizim asker postallarıyla zar zor tırmandığımız patikada yalınayak sekiyor, ekibindekilere bir şeyler anlatarak ilerliyordu. Zirve külahının altına geldiğimizde Manisa Dağcılık ekibi gözden kaybolmuştu. Zirveye tırmandılar. Bizim gruptan bazısı zirve yaptı bazısı zirve külahından geri döndü .”
Manisa Dağcılık Kulübü üyelerinden Haydar Aksakal; Engin Kongar ve Manisa Tarzanı ile ilgili şunları yazmıştır:
“ Engin Kongar, 1956 yılında, Aladağlar’da Dağcılık Federasyonu’nun açmış olduğu dağcılık kursuna katıldı. Eylül ayı başlarında fakülteden arkadaşı Yalçın Müftüler ile birlikte Aladağlar’a gitti. Demirkazık zirvesine, batı cephesinden tırmanırken 8 Eylül 1956 günü, bir kaza sonucu düştü ve vefat etti. Manisa Dağcılık Kulübü, ilk Türk Dağcı Şehidi Engin Kongar için bir anıt yaptırdı. Anıtın granit taşları ve lahit kısmı Manisa’dan, Çukurbağ Köyü’ne (Niğde-Çamardı) gönderildi.
Anıtın yapımında Sadık Karaöz, Cenap Görgün, Halil Erdoğan, Öner Arıcı ve Haydar Aksakal çalıştı. Bor İlçesi’nde olan Engin Kongar’ın eski mezarı açıldı. Naaşı oradan Çukurbağ Köyü’ne getirildi. Dağcılar naaşın başında nöbet tuttular.
Anıtın projesi Manisa’da çizildi, anıt yapılırken kullanılacak mimari parçalar numaralandı. Anıtın yapı taşları, mermerleri sessiz ve sakin bir ustanın nezaretinde yerine kondu. Anıtın ustası, sağır ve dilsizdi, onunla yazışarak anlaştık. Şimdilerde Teknik Üniversite’de Prof. olan Öner Arıcı ile beraber, her gün anıta Ecemiş çayından su taşıyorduk, bu görev bizimdi. Anıtın bitimine doğru Manisa’dan Tarzan, Erdoğan Karaöz, Halit ve Yıldız Ögüt geldi. Anıtın açılışı 26 Temmuz 1959 günü, törenle yapıldı. Törene İstanbul’dan Kongar ailesi, Niğde İli’nden Daire Müdürleri, gazeteciler, spora gönül verenler, Niğde Lisesi İzcileri, Civar köylerden ve Bor ilçesinden gelenler katıldı. Halil Erdoğan’ın okuduğu mevlidin sözleri, Demir Kazık zirvesine kadar ulaştı. Annesi Mediha Kongar ‘oğlum’ diyerek anıta sarıldı ve törene katılanlar duygusal anlar yaşadı. Manisa Tarzan’ı Ahmet Bedevi, Kongar’ları teselli etti, ‘Engin Kongar ismini dağların doruklarında yaşatacağız’ dedi. Bir gün sonra Manisalı Dağcılar Engin Kongar anısına 3734m yüksekliğindeki Demirkazık zirvesine, ertesi gün de Kızıltepe’ye tırmandılar. Anıt mezar, Çukurbağ Köyü yakınında, Demirkazık Zirvesi’ne bakan bir yamaçtadır.