Başta canımız olmak üzere sahibi olduğumuzu sandığımız herşey aslında birer emanettir. Yeryüzüne gelişimiz ve emaneti sahibine teslim edip gidişimiz arasında geçen şu vakitlerin bizzat kendisi dahi bir emanettir. İçinde bulunduğumuz bütün zamanlar ve mekanlar hızla giden bir aracın penceresinden dışarıyı seyretmekten farksızdır. İnsan her an yeniden yaratılmakta her an yeniden var edilmektedir. Hareket zamanı doğurmakta varoluş çarkı hiç durmadan dönmektedir. İnsanın dünyada geçirdiği zaman okyanusun içinde bir damla bile değildir.
Bu aleme bizden önce gelenler nasıl gittilerse sıramız geldiğinde bizde çekip gideceğiz. Bu dünya ve içindekiler bize verilmiş bir emanettir. Emanetçi olan birisinin kalbini hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlaması bütün günahların çıkış noktasıdır.
Emanetçi olma şuuruna erişen insan ne kaybettiğine üzülür nede kazandığına sevinir. O bilirki bu alemde hakiki bir kazanç ve hakiki bir kaybetme yoktur. Herşey tabirini bekleyen uzun bir rüyadan ibarettir. İnsan uykudadır ve ölünce uyanır.
İnsan yeryüzüne bir emanetçi olarak gönderilmiş yüzlerce elementin bir araya getirilmesiyle varlık kilimine nakış nakış işlenmiştir. Gelip geçici bir mülkün içinde var sandığı yoklar arasında ömür kervanını bir handan başka bir hana sürüp durmuştur. Anne karnından kabir çukuruna doğru giderken gördüğü herşeye meftun olmuş gördüğü her resme aşık olmuştur. Nakışta nakkaşı, resimde ressamı, eserde ustayı görmek yerine geçici heveslerin tuzağına düşmüş dünyanın gelip geçici zevklerine kul köle olmuştur.
İnsanın gerçekten sahihi olduğu birşey varsa o da amel defterinde yazan hayırları ve şerleridir. Bu zamana kadar günahlarından başka bir birikimi olmayanların bu dünyadan giderken yanlarında hiçbirşey götüremeyeceklerini unutmaları ne kadar hazindir.
Dört elle sarıldıkları ve mamur kılmaya çalıştıkları dünyaları onlar için koskoca bir mezarlıktan başka birşey değildir.
İnsan bir emanetçidir ve temel görevi bu emanete asla hıyanet etmemektir.
Söz dahi bir emanettir ve yerine getiremeyecek söz asla verilmemelidir. Sözünde bir itibarı ve namusu vardır. Söz verdiği halde verdiği sözü tutmayanlar ilk önce kendilerine ihanet ederler.
Bütün kainat verilen sözün düzeniyle hareket eder. Atomların dizilişinden dna'ların kodlanışına kadar herşey bu sözün etrafında şekillenir. Bütün oluşlar varlığını Hakkın "kün" sözünden alırlar. Esasında bütün sözler bu sözün bir türevidir.
Hiçbirşey tesadüfen var olmamıştır ve herşey belli bir ölçüyle dizayn edilmiştir. Bütün aşırılıklar bütün dengesizlikler insanın kalu belada verdiği sözü unutmasından kaynaklanmaktadır.
Münafıklığın üç alametinden biriside emanete ihanet etmektir. Yeryüzünde küçük dağları ben yarattım edasıyla dolaşanlar kimin mülkünde kimin verdiği nimetlerle kime karşı kibre kapılmaktadırlar. İnsan nerden geldiğini ve nereye gideceğini azıcık düşünse bu dünyanın malı mülkü için kendini bu kadar heba etmeyecektir.
Hakkın kendilerine verdiği kulluk emanetini kula kulluk etmeden tamamlayanlara ve emanete ihanet etmeden yaşayanlara ne mutlu.