Kolektif Şuur Eksikliği ve Niğde: Sosyolojik, Psikolojik ve Felsefi Bir İnceleme
Birlik Olmanın Felsefi Temelleri
Kolektif şuur, bir toplumun tüm bireylerinin ortak bir bilinç ve hedef doğrultusunda hareket etmesini ifade eden çok katmanlı bir olgudur. Bu bilinç, yalnızca bireysel faydaları değil, toplumun genel çıkarlarını da gözetmeyi gerektirir. Sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik boyutları olan bu mesele, toplumsal ilerlemenin temel dinamiklerinden biridir. Ancak bu bilinç her toplumda eşit ölçüde gelişmiş değildir. Niğde gibi potansiyel barındıran ancak kolektif şuur eksikliği nedeniyle yerinde sayan bölgelerde bu konu, acilen ele alınması gereken bir öncelik halini almıştır.
Kolektif şuur, insan varoluşunun hem ontolojik hem de etik bir gerekliliğidir. Aristoteles, insanı "zoon politikon," yani sosyal bir hayvan olarak tanımlar. Ona göre birey, toplumdan bağımsız düşünülemez; çünkü insan, anlamını ve varlığını ancak bir topluluk içinde bulabilir. Ancak kolektif şuur, basit bir topluluk içgüdüsünden daha fazlasını ifade eder. Bu kavram, bireylerin kendi egolarını aşarak daha büyük bir bütünün parçası olmayı kabul etmeleriyle ilgilidir.
İslam düşüncesinde de bu birlik fikrinin kökleri derindir. İbadetlerin cemaatle yapılmasının önemi, bu birlik ruhunun manevi boyutunu ifade eder. Bu birlik ruhu , yalnızca ibadetle sınırlı kalmaz; hayatın tüm alanlarında bir olmayı, dayanışmayı ve kolektif gayeyi teşvik eder. Bu bağlamda, kolektif şuur eksikliği yalnızca sosyolojik değil, aynı zamanda manevi bir zaaf olarak da değerlendirilebilir.
Sosyolojik Bir Perspektif: Durkheim ve Toplumsal Bağlar
Émile Durkheim’ın toplumsal bağlar üzerine yaptığı çalışmalar, Niğde gibi şehirlerin neden kolektif şuur eksikliği yaşadığını anlamak için yol göstericidir. Durkheim’a göre, bir toplumun "mekanik dayanışmadan" (geleneksel, kırsal toplumlarda görülen türdeş bağlar) "organik dayanışmaya" (modern toplumlarda görülen işbölümüne dayalı bağlar) geçmesi gerekir.
Niğde, mekanik dayanışmanın hakim olduğu bir yapıya sahip. Bu, bireylerin akrabalık bağları ve yerel aidiyetlere dayalı olarak hareket ettiği bir düzeni ifade eder. Ancak modern dünyanın gereksinimleri, bu yapının artık yeterli olmadığını göstermektedir. Organik dayanışmaya geçiş, bireylerin uzmanlaşarak birbirine bağımlı hale geldiği ve işbirliği yaptığı bir toplumsal yapıyı gerektirir. Niğde, bu dönüşümü başaramadığı için toplumsal ahenk yerine bireysel çıkarların ön plana çıktığı bir yapıya sıkışmıştır.
Psikolojik Atıflar: Öğrenilmiş Çaresizlik ve Kolektif Kimlik Krizi
Niğde’de kolektif şuur eksikliği, bireysel düzeyde öğrenilmiş çaresizlik ve özgüven yetersizliğiyle ilişkilendirilebilir. Psikolog Martin Seligman'ın öğrenilmiş çaresizlik teorisi, geçmişte yaşanan başarısızlıkların bireylerde yeni girişimlere karşı bir direnç oluşturduğunu ortaya koyar. Bu durum, bireylerin mevcut şartları kabullenmelerine ve çaba göstermemelerine yol açar. Niğde halkı, geçmişte yaşanan başarısız ortaklık deneyimlerinin etkisiyle, iş birliğine dayalı girişimlere karşı temkinli bir yaklaşım sergilemektedir.
Bunun yanında, bireylerin kendi potansiyellerine olan inancını artıracak sosyal destek mekanizmalarının eksikliği, girişimcilik ruhunun zayıflamasına neden olmaktadır. Bir toplumda bireysel motivasyon eksikliği, zincirleme bir reaksiyonla kolektif bilinç oluşumunu engeller. Bu psikolojik bariyerin aşılması, ancak güven telkin eden liderlik ve olumlu ortaklık örnekleriyle mümkündür.
Evet, Martin Seligman’ın “öğrenilmiş çaresizlik” teorisi, Niğde’nin durumunu anlamak için çarpıcı bir modeldir. Öğrenilmiş çaresizlik, bireylerin geçmişte yaşadığı başarısızlık deneyimleri sonucunda yeni fırsatları değerlendirmekten kaçınmasıdır. Bu durum bireysel düzeyde olduğu kadar toplumsal düzeyde de gözlemlenebilir.
Niğde’nin geçmişte yaşadığı ekonomik ve siyasi kayıplar, bu şehirde yaşayanların kolektif bilincinde bir başarısızlık algısı yaratmıştır. Nevşehir ve Aksaray’ın il olması, ticaret yollarından uzaklaşması gibi olaylar, şehrin toplumsal psikolojisinde bir tür "kadercilik" yaratmıştır. İnsanlar, kendi potansiyellerine olan inançlarını yitirmiş ve mevcut durumu kanıksamışlardır.
Bu bağlamda, Carl Jung’un "kolektif bilinçdışı" kavramı da anlamlı bir çerçeve sunar. Toplumların geçmişten bugüne taşıdığı travmalar, ortak bilinçdışında yer eder ve toplumsal davranışları şekillendirir. Niğde’nin geçmişte yaşadığı olumsuzluklar, bugün bireylerin ve kurumların birlikte hareket etme kabiliyetini kısıtlamaktadır.
Tarihsel ve Kültürel Atıflar: Ataletin Kader Haline Gelmesi
Tarihte pek çok şehir, kolektif şuuru geliştiremediği için kaderine boyun eğmiştir. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Orta Çağ’ın "kara veba" salgınından sonra Avrupa’da yaşanan durgunluktur. Veba, yalnızca nüfusu değil, toplumsal dayanışmayı da yok etmişti. Ancak Rönesans dönemi, bireylerin ortak bir amaç için bir araya gelerek bu durgunluğu aşmasının bir sonucuydu.
Niğde’nin de benzer bir "atalet sendromu" yaşadığı söylenebilir. Ancak burada unutulmaması gereken, tarihsel olarak ataletin her zaman aşılabilir olduğudur. Şehir, kendi içindeki potansiyeli fark ederek ve geçmişin yüklerinden kurtularak bu durumu tersine çevirebilir.
Sosyolojik Perspektifin Derinleştirilmesi
Sosyolojik açıdan bakıldığında, Niğde’de kolektif bilincin eksikliği, sosyal sermayenin zayıflığıyla doğrudan ilişkilidir. Sosyal sermaye, bireylerin birbirine duyduğu güven, paylaşılan değerler ve karşılıklı destek mekanizmalarından oluşur. Niğde'de bu sermayenin zayıflamasına yol açan birçok faktör vardır:
Akrabalar Arasındaki Çatışmalar: Aile bağlarının gevşemesi ve kıskançlık gibi duyguların toplumsal uyumu zedelemesi, bireyler arası güveni olumsuz etkiler.
Küçük Olsun Benim Olsun Anlayışı: Bu zihniyet, bireylerin kısa vadeli çıkarları için toplumsal faydadan feragat etmesine neden olur.
Ortaklık Kültürünün Eksikliği: Geçmişte yaşanan olumsuz ortaklık örnekleri, bireylerde ortak girişimlere karşı bir güvensizlik oluşturmuştur. Bu durum, toplumun ekonomik ve sosyal gelişimini yavaşlatmaktadır.
Tarihsel ve Ekonomik Arka Plan
Niğde, tarih boyunca Anadolu’nun önemli bir geçiş noktası olmuştur. Ancak, çevresindeki Kayseri ve Konya gibi illerin büyümesi ve ticaret yollarının değişmesiyle birlikte geride kalmıştır. 20. yüzyılın sonlarında Nevşehir ve Aksaray'ın il statüsü kazanması, Niğde'nin idari ve ekonomik anlamda daha da küçülmesine neden olmuştur.
Bunun yanı sıra, Niğde’nin sanayi ve tarım potansiyeline rağmen bu kaynakları etkin bir şekilde kullanamaması, şehrin ekonomik büyümesini sınırlamaktadır. Tarımsal üretim, modern teknikler yerine geleneksel yöntemlerle yapılmakta; bu da verimliliği azaltmaktadır. Ayrıca, mevcut sermayenin şehirde tutulamaması ve dışa kaçması, ekonomik durgunluğun başlıca sebeplerindendir.
Kültürel ve Demografik Dinamikler
Niğde, çalışkan ve girişken insanlarıyla bilinir. Ancak bu girişkenlik, genellikle bireysel çabalarla sınırlı kalmakta, kolektif bir faydaya dönüşememektedir. İl dışında yapılan faaliyetler ,Niğde’de birçok ailenin geçim kaynağıdır. Büyük şehirlerde tatlıcılık, hurdacılık ve sebzecilik gibi işlerde çalışan bu bireyler, memleketlerine ekonomik katkı sağlasa da, şehrin kalıcı kalkınması için yeterli olmamaktadır.
Niğde’nin kültürel mirası, şehrin tanıtımında ve turizm potansiyelinin artırılmasında önemli bir rol oynayabilir. Ancak bu mirasın yeterince değerlendirilememesi, şehrin dışarıdan yatırım çekmesini zorlaştırmaktadır.
Ekonomik ve Sosyolojik Dinamikler
Niğde, tarım, sanayi ve ticaret potansiyeli açısından oldukça zengin bir bölgedir. Ancak bu potansiyelin harekete geçmesi, bireylerin "küçük olsun benim olsun" anlayışını terk etmesiyle mümkündür. Max Weber’in "Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu" adlı eserinde belirttiği gibi, ekonomik kalkınma yalnızca bireysel çaba değil, toplumsal bir zihniyet dönüşümünü de gerektirir.
Niğde’nin ekonomisindeki en büyük problem, dışa bağımlılık ve sermaye kaçışıdır. Şehrin kaynakları, dışarıdan gelen büyük şehirlerin sermayesine akmakta, yerel dinamikler ise atıl kalmaktadır. Bu durumu tersine çevirmek için, yerel sermayeyi bir araya getirecek projeler ve işbirlikleri teşvik edilmelidir.
Bir Şehir, Bir Ruh
Niğde’nin sorunu yalnızca ekonomik veya idari değildir; bu sorun, bir ruh sorunudur. Şehir, kendi potansiyelini fark etmek ve bunu harekete geçirmek için önce kendi ruhunu uyandırmalıdır. Bu ruh, kolektif şuurun yeniden inşasıyla hayat bulacaktır.
Unutulmamalıdır ki, bir toplum, bireylerinin toplamından daha fazlasıdır. Ve o toplumun sesi, ancak birlik olduğunda yankı bulur. Niğde’nin sesi, tarih ve coğrafyanın sınırlarını aşacak kadar güçlüdür; yeter ki o sesin bir yankısı olsun.
Niğde’nin sosyal ve ekonomik kalkınması için kolektif şuurun geliştirilmesi elzemdir. Aşağıda bu doğrultuda atılabilecek somut adımlar sıralanmıştır:
Eğitim ve Farkındalık Programları
Kolektif şuur, yalnızca söylemlerle değil, eğitimle geliştirilir. Şehirde toplumsal dayanışmayı teşvik eden eğitim programları ve atölyeler düzenlenmeli.
Girişimcilik, liderlik ve takım çalışması konularında eğitimler yapılmalı.
Kolektif bilincin önemini vurgulayan seminer ve atölye çalışmaları yapılmalı.
Uzmanlaşma ve Dünya İle Entegrasyon:
Şehir, belirli bir alanda dünya çapında tanınacak bir uzmanlık geliştirmelidir. Bu, Niğde’yi küresel ekonomiyle entegre hale getirecektir.
Sosyal Sermayenin Güçlendirilmesi
Ortak bir kimlik oluşturmak için kültürel etkinlikler ve projeler teşvik edilmeli. Şehrin tarihini ve kültürel mirasını yücelten çalışmalar, toplumsal bağları güçlendirecektir.
Toplumdaki güven bağlarını artırmak için sosyal etkinlikler ve ortak projeler teşvik edilmeli.
Gençlere yönelik spor, sanat ve kültür faaliyetleri desteklenmeli.
Ekonomik Kalkınma Projeleri
Modern tarım teknikleri, küçük ve orta ölçekli sanayi girişimlerinin desteklenmesi ve yerel ürünlerin marka haline getirilmesi sağlanmalı
Hayvancılık sektörlerinde modern teknikler kullanılmalı.
Niğde’yi cazibe merkezi haline getirecek sanayi ve turizm yatırımları yapılmalı.
Yerel ürünlerin marka değeri oluşturularak ulusal ve uluslararası pazarlara açılması sağlanmalı.
Psikolojik Destek ve Güven İnşası
Toplumun güven duygusunu yeniden kazanması için psikolojik destek programları ve yerel liderlerin öncülüğünde güven odaklı çalışmalar yapılmalıdır.
Ortaklık Kültürünün Geliştirilmesi:
Başarılı ortaklık örnekleri teşvik edilmeli ve ödüllendirilmeli.
Küçük işletmeler arası iş birliği ve dayanışma ağları kurulmalı.
Niğde’nin sahip olduğu potansiyeli gerçekleştirebilmesi için bireylerin kolektif şuura erişmesi, liderlerin bu konuda öncülük etmesi ve toplumun her kesiminden desteğin sağlanması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, bir toplumun gerçek gücü, bireylerinin uyum içinde hareket etme kabiliyetinden gelir. Niğde, bu bilinçle hareket ettiği takdirde hak ettiği yere ulaşabilecektir.
Mehmet Baş