Karboğazı Destanı, yalnızca bir savaşın kazanılması değil, bir milletin özgürlüğüne olan inancının nişanesi oldu. Fransızlar, Pozantı’dan tamamen çıkarıldı ve Torosların kuzeyinde bir daha varlık gösteremediler. Mustafa Kemal Paşa, bu zaferi kutlayan bir telgraf gönderdi:
1918’in karanlık günlerinde Osmanlı’nın üstüne kara bulutlar çökmüştü. Mondros Ateşkes Antlaşması ile vatanın dört bir yanı işgal altına alınmış, kadim topraklarımız paramparça edilmek istenmişti. Ancak bu milletin damarlarındaki asalet, asla esarete boyun eğmeyeceğini haykırıyordu. Torosların doruklarında, Çukurova'nın bereketli topraklarında filizlenen direniş, Karboğazı’nda unutulmaz bir destana dönüştü.
İşgalcilerin ilk hedeflerinden biri Çukurova bölgesiydi. İngiliz ve Fransız güçleri, bölgeyi Ermenilerle birlikte işgal ederek halk üzerinde ağır baskılar kurmuş, masumları katletmişlerdi. Bu zulüm, bağımsızlık ateşini harlayan en büyük kıvılcım oldu. Sivas Kongresi’nde alınan kararlarla Adana, Ali Fuat Paşa’nın komutasına verilmiş ve direniş örgütlenmeye başlamıştı. Artık, Doğu ve Batı Kilikya Kuvâ-yi Milliyesi kurularak sistemli bir mücadele yürütülüyordu.
Fransızlar, Çukurova'nın kuzeyini, Toros Dağları’nı işgal ederek bölgedeki Türk varlığını tamamen ortadan kaldırmak istiyorlardı. Verdün Kahramanı olarak bilinen Binbaşı Mesnil komutasındaki Fransız taburu, Pozantı’yı ele geçirdi. Ancak Fransızların hesaba katmadığı bir gerçek vardı: Bu topraklar, her karışında şehit kanı taşıyan bir milletin diyarıydı. Burada yaşayan insanlar, canları pahasına direnmeye ant içmişlerdi.
Kılavuz Hatice’nin Cesareti
Binbaşı Mesnil, 25 Mayıs 1920 gecesi, zayıf kuşatma hattını yararak Mersin’e doğru ilerlemeye çalıştı. Fransızlar, yola çıkmadan önce yolları bilen birkaç kılavuz almışlardı. İşte o kılavuzlardan biri, adını tarihe altın harflerle yazdıracak olan Kılavuz Hatice’ydi. Bir kadın olarak düşmanın arasına sızmış, onların güvenini kazanmıştı. Ama içindeki vatan sevgisi ve bağımsızlık arzusu ona farklı bir yol çizdi.
Hatice, Fransızlara yanlış yol göstererek onları Karboğazı gibi sarp ve kaçışı imkânsız bir yere yönlendirdi. Bir fırsatını bulup köylülere haber uçurdu ve Türk Kuvâ-yi Milliyesi’nin harekete geçmesini sağladı. Hatice’nin bu zekâ dolu hamlesi, Fransızların kaderini mühürledi.
Karboğazı’nda Kırk Dört Kahraman
Kılavuz Hatice’nin verdiği bilgiyle, Jandarma Üsteğmen Hasan Akıncı’nın komutasındaki Karabomba Müfrezesi hızla harekete geçti. Yalnızca kırk dört kişiydiler. Karşılarında ise modern silahlarla donatılmış, bin kişiyi aşan bir Fransız birliği vardı. Ama sayılar, bu kahramanların gözünde yalnızca bir detaydı. Onların en büyük silahı, vatan aşkıydı.
Karboğazı’nda Türk askerleri gece boyunca pusular kurdu. Ormanın içinde sessizce ilerlediler, sabah olmasını beklediler. Günün ilk ışıklarıyla birlikte üç koldan ateşe başladılar. Koca Fransız taburu, boğazın dar geçitlerinde sıkışmıştı. Türk askerleri, sürekli yer değiştirerek sayıca üstün oldukları izlenimini verdiler. Bu, düşman için büyük bir moral çöküşüne yol açtı.
Fransızların Teslimiyeti
Günlerce süren direnişin sonunda Fransızlar çaresiz kaldı. Komutan Binbaşı Mesnil, teslim olmayı kabul etti. 29 Mayıs 1920’de yapılan teslim protokolüyle 522 Fransız askeri ve 23 subay esir alındı. Ayrıca Fransızlara ait iki top, 28 makineli tüfek, bin kadar tüfek ve çok miktarda mühimmat Türk Kuvâ-yi Milliyesi’nin eline geçti. Bu zafer, yalnızca Çukurova’nın değil, tüm Anadolu’nun umutlarını yeniden canlandırdı.
Bir Destanın Ardından
Karboğazı Destanı, yalnızca bir savaşın kazanılması değil, bir milletin özgürlüğüne olan inancının nişanesi oldu. Fransızlar, Pozantı’dan tamamen çıkarıldı ve Torosların kuzeyinde bir daha varlık gösteremediler. Mustafa Kemal Paşa, bu zaferi kutlayan bir telgraf gönderdi:
“Devamlı başarılarınızı tebrik eder, size ve kahraman Kuvâ-yi Milliyemize selam ve teşekkür ederim.”
Karboğazı, tarihin akışını değiştiren bir direnişin adı oldu. Bu destanın kahramanları, cesaretleri ve vatan sevgileriyle bizlere özgürlüğün ne denli değerli olduğunu hatırlattılar. Onlar, yalnızca bir dönemin kahramanları değil, milletimizin bağımsızlık aşkının ebedi simgeleriydiler.
Bugün Karboğazı’nda dolaşırken taşların, rüzgârın ve sessizliğin içinden kahramanların sesini duyar gibi olursunuz. Onların hikâyeleri, vatan toprağına işlenmiş birer mühürdür. Kılavuz Hatice’nin cesareti, Hasan Akıncı’nın liderliği ve kırk dört kahramanın fedakârlığı, bağımsızlık türkümüzün en coşkulu mısralarından biridir.
Mehmet Baş