Neoliberal yaşam tarzının dört bir yandan dayatıldığı günümüz dünyasında emekten ve emekçiden yana tavır alan, hayat gerçekliğini, halkların acılarını, yazılarına, şiirlerine, öykülerine konu edenleri unutmak mümkün mü. Bu coğrafyanın “yaşayan en büyük şairi” hayata gözlerini yumdu. Onu unutmak mümkün mü? Işıklar içerisinde yat Gülten Abla mekanın yıldızlar olsun şiirlerin gibi ışıldamaya devam et..,Bir şiirinde "Gülten'e Yozgatlı demesinler bundan böyle / nerde ölürsem oralı olayım / doğularda, yolsuz dağların soğuk suların başında öleyim" diye yazmıştın. Şimdi artık Ankaralısın.

    “Beni öldürürse bu umut öldürür” demiştin ya bu umut seni biz yaptı. Şiirin milyonlarca devrimcinin gönül teline dokunup “En ağır sınavdan en saf olan geçer, öder geçer” dedin, ödedin mi, ödedik mi  yada öylesine mi geçtik bilemedik.

Bulutlar uçuşur geceleyin /Ben yağmura deli buluta deli / Bir büyük oyun yaşamak dediğin / Beni ya sevmeli ya öldürmeli” (Deli kızın türküsü şiirinden) Biz seni sevdik sevmesine de ölüm muketderat. Sevgimizle yaşatacağımız gerçekliğinizin de muketderat olduğu gibi. Onca türküyü, onca şiiri ve öyküyü koynunda taşıdın bilince çıkartıp yazdın da ; “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” diye..Çok naif serzenişlerde bulundun sessizce.

      Yedi yaşındaydın, yaşamın kuralı yapmıştın okula aç gitmeyi. Dişlerinden saçlarına taşıdığın “sıskalığın, çirkinliğin”, topsuz, bebeksiz avunmasız geçen çocukluğun bir kuşağın çocukluydu aslında. Savaşların, kıyımların, yoklukların içinde geçen çocukluğun ve gençliğin sonrasında aldın kendini kendinin ve dünyanın karşısına ve dedin ki:

     “Kaygısız yaşamanın ormanlarında / Sen avcı olsan avlanamazsın” (Koçaklama şiirinden) On üç, on beş yaşında babanı, dedeni, savaşları, kıyımları, uykusuz evleri, somurtkan amcaları, ananeleri, taş mektep anılarını anlattın “öyle birden bire değil usulca”.

     “Silinen bir kızmışım aslında / sılamın ve babamın defterinden”, yersiz ve yurtsuz şiirlerinin acısını tüm dünyanın kadınları ile birleştirdin. Bilerek, gözlemleyerek, içinde duyarak “kestim kara saçlarımı” dediydin, hiçbir kadın yüzleşmeleri sonrası uzun saçlı kalamadı. “Sessiz Arka Bahçeler” deki fısıltıları sırf okunsun, duyulsun diye değil “ağaç gibi, bedenimden dallarıma özsu gibi yürüyen dünya görüşümle yazıldı.” Dediydin verdiğin o gazetedeki röporajında. Ve  devamında “Şairin dünyayı algılayışı, hayatı değiştirme istemi, bir ağacın özsuyu gibi şiirinin içinde akar.” Ham demedin kimseye, entellektüel gevezelikleri hep gereksiz ve katı gördün. Nazımın “hikmetli” dilinin yolundan yürüdüğünü hiç çekinmeden dimdik söyledin. Yeni yetmelere ise; “Gençlere derim ki, benim sözlerime aldırmayın. Yol sizin yolunuz, söz sizin. Şairin hası ne yapacağını kendi bilir.”

       Hiç çekinmeden yazın demiştin “taş yontucularına” benzeterek. Kıra döke “yaz” demiştiniz  “suları delikli taşlardan geçiren türkücüleri”nden, “küfürbaz balıkçıla”rına, “mezar kazıcıları”ndan “salyangoz devşiren kızları”na, “geveze ve güleç kadınların”dan “yün eiğiricileri”ne, “kıran görmüşlerinden” “açıkgöz pazarcıları”na kadar. İmbiğinizden geçirdiğiniz ne var ise yazın diyerek nasılda yüreklendirmiştiniz tüm yeni yetme kelam işçilerini.

 “Aptalıyla, âşığıyla, dertlisiyle /Kalem kaşlısıyla başı bitlisiyle / Naylon çoraplısı uyuz atlısıyla”  Bir bütün biz olarak bak kimler var yanımızda, omuz başımızda, içimizde: “Hele devrimcileriyle, hele devrimcileriyle / Yanıla yanıla yanılmaz olan devrimcileriyle” (Yaz Şiirinden)

Unutma sakın unutma / Bağışlama sakın / Sakın düşmanını sevme, / sakın susma / Bekle büyük kavgayı bekle /Anlıyor musun yüreğim.” (Küçük kızın türküsü şiirinden)
“Küçük kızın türküsü”nü, “oğlanın türküsü”nü dinlerken, yaşarken, yazarken unutmadık, bağışlamadık renkleri çocuklara “zehir zindan edenleri”. “Büyü”yemedin ve hep 17 yaşında bir urganın başucunda kaldı renklerin. “Başka bir yol bilmiyor”dun ve yazdın. Ve ne de iyi ettin yazmakla... “Seyran Destanı”ndan “Celaliler Destanı”na varana dek yazdıklarında tarihten beslendin, bugüne ışık olsun diye. Şimdi ışıklar içerisinde yat ve yıldızlar gibi ışılda. Çünkü seni okuyan, yüreğini anlayan özcesi seni anlamanın o müthiş bahtiyarlığında sözü ve yolu bizim kılıyoruz! Rahat uyu. Her şey birikir…

 

Sevgiler, saygılar ve öldüren umutlarla...

Her şey birikir 
Sözler düşünceler ve nesneler biçiminde 
Her şey birikir

Duru sular ters yazılar emek ve gözyaşı 
Akıyor sanılan kuruyor sanılan 
Haklar haklılıklar, ölüm zulumlar 
Uçuyor sanılan her şey birikir 
Deney birikir

Bizcil sen de 
Kuş mu sandın yalanı yanlışı 
Taksan kanatlanır mı? 
Yediğin seni yakacak 
Vurduğun seni yakacak 
Gör cehennem yok mu var mı?

Her şey birikir 
Gösteren parmaklar, gören gözler 
Susan konuşan birikir 
Yargılarlar davasız dosyasız 
Silahsız sözcüksüz kansız kavgasız 
Dağ mı değil, ova mı 
Kent mi alan mı, değil 
Bir ülke insan birikir