Kemer sıkma paketleri, zenginlerin iktisadında “dış açık ve borçları azaltmak için, ithalat ve iç tüketimi kısıp ihracatı artırarak ekonomik istikrarı sağlamak” biçiminde tanımlanıyor. Gerçekte, sermayenin dev dış açık ve borçlarıyla birlikte krizini emekçi kitlelere yıkmanın adıdır. Klasik biçimi, zam, vergi, özelleştirme dalgaları, kamu harcamalarında (sağlık, eğitim, emeklilik başta olmak üzere) ciddi kesintiler, kamu ve özelde ücret ve istihdam indirimi, işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin sendika, grev, TİS haklarına saldırılar, sermayeye ise vergi ve maliyet indirimleridir.
Nisan paketinin kapsam ve şiddetini tayin edecek temel etkenler, 30 Mart yerel seçimlerinin sonuçları (sermaye kesimleri arasındaki güç dengesi ve asıl olarak da kitlelerin nabzı) ve ekonomik durgunlaşmanın düzeyi olacak. Ancak kemer sıkma paketleri, her zaman ekonomik krize endeksli değildir. Küresel mali oligarşi, dış borçların geri ödenmesinde risk artması koşullarında kemer sıkma baskısını artırır. Hükümetler, dış finans ve yatırımların kaçma tehdidi altında dış yatırımları çekmeye devam edebilmek için rekabetçi devalüasyon ve rekabetçi kemer sıkmaya zorlanır. Kemer sıkma paketleri, bir bütün olarak, sermaye maliyetlerini azaltmak, artı değer sömürüsü ve yağmayı büyütmek, sermaye yoğunlaşması ve merkezileşmesine itilim kazandırmak yoluyla düşen kar oranlarını yükseltmeyi hedefler.
Bazı iktisatçılar, 2007-2008 yılından itibaren süre giden küresel kapitalizminin krizini işçi sınıfı ve emekçiler için “kemer sıkma çağı” olarak tanımlamaktadır. Krizden daha sert etkilenen ülkelerde, 2017-2020′ye kadar sürecek, 8-10 yıllık, adeta yapısallaştırılmış kemer sıkma uygulamaları yürürlüktedir. İlk elde sert kemer sıkma paketlerinin uygulanmıyor göründüğü ülkeler de gerçekte “kemer sıkma çağı”nın dışında değil: 2001 krizinden itibaren ekonomik canlılık dönemlerinde de devam eden “mali disiplin” politikaları da, bir tür sürece yayılmış, düşük yoğunluklu kemer sıkma politikasıdır. “Mali disiplin”, ekonomik canlılık dönemlerinde de ücretlerin, sosyal harcamaların ve kamu istihdamının sınırlandırılmasını, işsizliğin azalmamasını, esneklik ve güvencesizliğin yaygınlaştırılmaya devam etmesini güvenceye alıyor. “Mali disiplin”in kemer sıkma paketlerinden farkı, işçilerin yaşam koşullarında ilk elde ani bir düşüşe yol açmadan, sürece yayılmış bir aşındırma, yıllar içinde birikimli bir etki yaratması.
Ülkemizde özellikle 2008 krizinden bu yana işçi ve emekçilere uygulanan “mali disiplin” cenderesi, tipik bir örnek: Ekonomik büyümeye karşın ücret artışları enflasyonun hep altında tutularak ücretler yıldan yıla törpülendi. İşgünü uzama eğilimini sürdürdü. Esneklik ve güvencesizlik ile birlikte 12 saatlik çalışma da yaygınlaştı. Çalışma koşulları ağırlaştı. Yalnız iş cinayetleri patlama yapmakla kalmadı, işçilerin sağlık sorunları da -işyerinde tükenme sendromu- gözle görülür biçimde ağırlaştı ve yaygınlaştı. Hane halkı kredi ve taksit borçları büyüdü. Sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, ücret ve hakları ödememe veya eksik ödeme saldırıları yoğunlaştı.
İki temel toplumsal gösterge bunu doğruluyor: İşçi eylem ve direnişleri son 5 yıldır, yıldan yıla nispi yükseliş eğilimini sürdürüyor. 2013 yılında 20 bin işçi greve çıktı (son 10 yılın en yüksek grevci işçi sayısı.) Yanı sıra ağırlığı güvencesiz işçi kesimleri olmak üzere, 500′e yakın irili ufaklı işyeri temelli işçi direnişi gerçekleşti. İkincisi, kamuoyu yoklamalarında, işsizlik ve yolsuzluğun yanı sıra Türkiye’nin en temel sorunu olarak hayat pahalılığı ve gelir eşitsizliğini görenlerin oranında belirgin artışlar var. (Çoktan seçmeli kamuoyu yoklamalarında, nedense asgari ücret, çalışma koşulları, kredi borçları, sağlık sorunları gibi şıklara yer verilmiyor. Verilecek olsaydı, en yakıcı sorunlar arasında ilk sıralarda yer almaları kaçınılmaz olurdu!) Yeni asgari ücret tespitinden 1.5 ay sonra, özellikle organize sanayi bölgelerinde işçilerin en temel gündemleri asgari ücret olmaya devam ediyor. Ve onu, borçlar, faturalar, hayat pahalılığı (özellikle gıda fiyatları) izliyor.
Nisan kemer sıkma paketi bu birikimin üzerine gelecek. Herhangi bir paket olmasaydı da, devalüasyon, faiz, temel geçim malları zamları, tüketici kredilerinin sınırlandırılması ve faiz artışı, işsizlik artışı, ortalama işçinin geçim olanaklarında (Mart-Nisan aylarına yansıyacak) daha hissedilir bir düşüşe yol açacak. Kredi kartı borçlarını ve zamlı ev faturalarını ödeyememe yaygınlaşacak.
Sandıktan sonrası yoksunluk ve yoksulluk olarak biz emekçilere bir kez daha dayatılacak. Şimdiden hatırlatayım dedim.