Kan gölüne çevrilmiş Ortadoğu'da, dengeler bir kez daha sarsılmış durumda. Bu sarsıntı hali hazırdaki haritaları da içine alan stratejik değişikliklerle sonuçlanmaya gebe... Emperyalistlerin himayesinde, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'nin başını çektiği bölge devletlerinin besleyip büyüttüğü IŞİD fırsattan istifade ederek Suriye, Irak, Güney Kürdistan hattında hilafet ilanıyla birlikte bir “İslam Devleti” yaratmanın peşinde.
Sunni İslam'ın vahşi savaş yöntemiyle yayılmasını üstlenen IŞİD azımsanmayacak bir güç edindi. Türkiye'nin her türlü (para, silah, eğitim, insan) desteğiyle Rojava'yı düşüremeyen IŞİD, şimdi oranın etrafındaki kuşatmayı büyütmeye çalışıyor. Baştan beri Rojava kuşatmasına ses çıkartmayan Barzani tayfası, Musul'dan sonra kendi yönetim alanına giren Şengal'den de çekilerek IŞİD'de ve onun katliamlarına alan açtı. “Büyük silahlara ihtiyacımız olduğunu Amerika'ya bildirdik, bekliyoruz” diyen Irak Kürdistan yönetimi, kendi halkından ancak farklı inançtan olan bölükleri IŞİD canilerinin önüne atmakta tereddüt göstermiyor.
IŞİD’in Şengal’i kuşatma ve Rojava’ya geçiş kapısı Rabîa’yı ele geçirmeye yönelik saldırıları altıncı gününde. Saldırının başladığı günden bu yana oldukça yoğun bir manipülasyon söz konusu. Uzun bir süredir gerçekleşmesi beklenen saldırıları önleme sorumluluğuna sahip kesimler ortaya çıkan tablo karşısında kendini temize çıkarmaya çalışırken, tüm savaş ve çatışmalarda olduğu gibi fatura sivil halka kesiliyor.
Saldırının ilk gününden beri ulusal ve uluslararası ajanslardan verilen haber kırıntıları ile olanı biteni anlamaya çalışıyoruz. Oldukça dramatik bir ortam söz konusu. Çok şiddetli bir saldırı altında olan Şengal ve çevresinde durum oldukça vahim. Fakat birçoğunun düşündüğü gibi vahim olan IŞİD’in saldırıları veya şiddeti değil. Halkı korumaktan sorumlu güçlerin tası tarağı toplayıp geri çekilmesi!
Daha önce de aktarılan, basına yansıyan bilgiler vardı. IŞİD’in PDK’nin (Kürtdistan Demokratik Partisi Barzani’nin partisi diye yazayım da daha net anlayın) denetiminde bulunan Zumar’ı ele geçirmesi ardından Rabîa merkezinde bulunan PDK peşmergeleri buradan çekilmişlerdi. Bu çekilme ardından YPG (Suriye de örgütü Demokratik Birlik Partisi PYD’nin silahlı gücü) güçleri Rabîa’ya girmiş ve o sırada daha çekilmeyen YNK (Kürdistan Yurtseverler Birliği yani Talabani güçleri) peşmergeleriyle birlikte IŞİD saldırılarını durdurmuştu. Bu ilk çatışma ardından PDK peşmergeleri tekrardan takviye güçler göndererek, kaçan peşmergelerin yerlerini doldurmuş, tüm Kürtler tarafından oldukça imrenilerek bakılan bir tablonun oluşmasına neden olmuşlardı.
Ne hikmetse Şengal kent merkezinden, Rabîa’dan, Mahmudiye’den Girê Çeper olarak adlandırılan ve Dicle nehri kıyısında bulunan PDK peşmerge karakoluna dek uzanan 80 kilometreye yakın bir hat boyunca var olan tüm PDK peşmergeleri kaçarak savunmak zorunda oldukları halka ihanet etti. Kaçan peşmergeler saldıran IŞİD çetelerinden fazla olmasına rağmen birkaç yer dışında tek bir mermi bile patlatmadığı bağısız haber kanallarınca zikredilmekte,
Küçük bir not: Peşmergelere ellerindeki silahları IŞİD’e karşı savaşmak isteyen halka dağıtması öneren güçlere peşmergeler ne cevap verdi biliyor musunuz? “Sizinle de çatışırız ama silahlarımızı vermeyiz”!
Burada biraz durup tabloyu yeniden gözden geçirmek gerekiyor.
PDK peşmergelerinin kaçışına ilişkin birçok farklı senaryo tartışılıyor. Senaryoların yorumunu tartışanlara bırakarak bazı gerçeklere dikkat çekmek istiyorum. PDK peşmergelerinin kaçmadığı yönlü düşünceleri her şeyden önce kafamızdan silmemiz gerekiyor. Bu durum salt kaçmak olarak da adlandırılamaz. Bu durum bölgedeki Yezidi halk başta olmak üzere tüm ezilen halklara ihanettir. Vahim olan durum tam anlamıyla budur.
Sincar dağlık alanına çekilen Ezidi halk açlıktan susuzluktan gün be gün toplu ölümleri yaşarken üzüldüğü kadar geride bıraktıklarına da üzülüyor. Ancak, daha ve çok daha fazla sırtını verdiği güçlerin ihanetine üzülüyor. Onları yüz üstü bırakmasına öfkeleniyor. Adeta Kürtlere zorla kabul ettirilmeye çalışılan “Kürt ihanetsiz olmaz” tablosunun bir kez daha yaşanmasından büyük bir keder duyarak Sincar Dağında ölümünü bekliyor.
Sözün özü özeti, tam da Rojava başta olmak üzere demokratik yaşamın örülerek ete kemiğe büründüğü orta doğu coğrafyasında “bir başka yaşamın olanaklı olduğu” ümidi çoğalırken yüzyılların sömürü tarihine son verme ihtimalinin güçlendiği bir zamanda IŞİD üzerinden savaşın tırmandırılması bölge için yazılan yeni senaryoların devrede olduğunun göstergesidir.