EVRENSEL İNSAN HAKLARI BİLDİRGESİNİN KABULÜNÜN 64. YILI VE ÜLKEMİZİN VE ORTA DOĞU İNSANLARININ GERÇEKLİĞİ!
 
 
 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü.10 Aralığı içine alan hafta ise İnsan Hakları Haftası. 2012 yılının insan hakları  bakımından ülkem ve dünya insanlığını daha "ileri" taşıdığı söylenemez. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 64. yılı kutlanıyor olmasına rağmen işçiler,emekçiler ve ezilenler için bu 64 yıl ve önceki nice 64 yıllar zorlu mücadeleler ve bu uğurda ödenen bedellerle geçti. Geçiyor. İnsan hakları konusunda uluslararası hukukta en önemli belge olarak nitelendirilen "Evrensel Bildirge"nin kabul edilişinin 64. yılında ülkem ve Ortadoğu halkları  insan hak ve özgürlükleri alanında bugüne kadar ortaya çıkan en karanlık günleri yaşıyor. 
 
     Ülkemiz, Bildirge'nin kabul edilişinden bir yıl sonra metni imzalamasına rağmen, Bildirge'de yer alan haklar, sadece metin üzerinde kalmaya devam ediyor. Özellikle son yıllarda artan savaşlar, bölgesel çatışmalar sürekli birbirini beslemekte ve bu durumdan en büyük zararı ise yoksul ve savunmasız halklar görmektedir. Savaşın acılarını silmek için hazırlanan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin yıldönümünde, özellikle Ortadoğu`da yaşayan halklar, yeni bir savaş ve yıkım ortamıyla karşı karşıya bırakılmak istenmektedir. 
 
     İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi`nin kabul edilişinin yıldönümünde, insan hak ve özgürlükleri açısından bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde ve bölgemizde ciddi bir geriye gidiş yaşanmaktadır. Uludere (Robroski) katliamının üzerinden neredeyse 1 yıl geçmesine rağmen henüz çözülmemiş olması, son dönemde hızla artan kadın cinayetleri, işkence ve kötü muamelenin sürmesi, seçilmiş vekillerin, belediye başkanlarının ve sendikacıların siyasi operasyonlarla gözaltına alınıp, tutuklanması gibi pek çok konuda insan hakları ihlalleri yaşandığı gün be gün tanığı oluyoruz. 
 
    Türkiye'de 12 Eylül döneminden kalan, yasakçı ve özgürlükleri kısıtlayıcı çok sayıda düzenleme, sendikal haklar ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin önünde bir duvar gibi yükselmeyi sürdürmektedir. Ancak tuğlaları egemen sistem tarafından örülmüş hiçbir duvarın emekçilerin örgütlü mücadelesi karşısında ayakta durmasının mümkün olmadığı da bilinmelidir. 
 
    Bugün ülkemizde, insan hakları alanında, özellikle düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü önünde hâlâ ciddi yasal ve fiili engeller bulunmaktadır.Yaşadığımız süreçte  özellikle konfederasyonumuz KESK'e ve ona bağlı sendikalara yönelik olarak yaşanan baskılar sonucunda onlarca sendika yönetici ve üyesi tutuklanmış, aylardır ne ile suçlandıklarını bilmeden mahkemeye çıkmayı beklemektedir. 
 
     Konfederasyonunuza bağlı sendikaların üye ve yöneticilerine yönelik baskı, sürgün ve tutuklamaların siyasi iktidarı tasarrufu ve yönlendirmesi ile yapıldığı bilinmesine rağmen, sendikaları "hizaya getirme" amaçlı olarak yapılan her türlü girişim ve saldırılar karşısında örgütlü gücümüzle mücadele vererek bu gayri insani saldırıları püskürteceğimiz unutulmamalıdır.Tam da buradan, insanım diyen herkesin bu gün (13 Aralık perşembe günü saat 13.00 başlayacak) duruşmaları yakından takip edip,destek vermeleri gerekmektedir. KESK'li kadın tutukluların 4 Ekim deki ilk  duruşmalarındaki kitlesel destek ve dayanışma sonucu 6 kadın sendikacı arkadaşımızın tutukluluk hallerine son verilmişti.Bu günkü duruşmaya katılım ve dayanışma sonucu ümit ederim hiç bir kadın sendikacı "içeride" kalmayacaktır.
 
    10 Aralık İnsan Hakları Haftasında sürgünde bir eğitim emekçisi olarak, insan hakları günü ve haftasının içeriğine uygun ülkemizde,orta doğuda ve dünyada hiç bir insan hakkının ihlal edilmediği günlerde kutlamak için üzerime/üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğimize inanıyor, işçileri,emekçileri,ezilenleri,ötekileştirilenleri ve yok görülenleri birlikte bir arada insanca yaşam mücadelesine davet ediyorum.