AKP YARGILANIYOR
 
Olaylar, tepkiler ve yaşanılanlar istifa etmelerini gerektirirken onlar hâlâ iş başındalar
 
«Bakana çiftçi protestosu», «Erdoğan'a şok suçlama», «Canlı yayında AKP'ye isyan etti», «Mustafa Yılmaz, "AKP ülkeyi neden kaosa sokuyor? Atatürk ilkeleriyle, Cumhuriyet'le niçin uğraşıyor?" diye sordu.», «Orta yaşlarda bir kadın, Recep Tayyip Erdoğan'a bağırarak tepki gösterdi!  :  Huzur ver, yettin artık!», «Denizli'de de; Başbakan Erdoğan konuşma yaparken, enflasyonun tek haneli rakamlara indirildiğini, ekonominin iyileşip büyüdüğünü söyleyince kalabalıktaki bir çiftçi, “Sayın Başbakan, sayın Başbakan! Mazot kaç lira oldu? Ben çiftçiyim, yağ bile alamıyoruz. Sen bunları benim külahıma anlat” diye bağırdı.»,  «Bakana protesto şoku…  Bakan Çelik'e Hopa'da “defol" yazılı pankart açtılar.», «Sami Yen'de Erdoğan'a ıslıklı protesto», «TBMM eski Başkanı Bülent Arınç 'bıçaklı' protestoya uğradı» «Can PULAK  :  Türkiye bugüne kadar böyle Başbakan görmedi...»
 
Gazetelerin «Erdoğan'ın 60 milyon dolarlık uçağı» şeklinde başlık attıkları bir dönemde bize yansıyan görüntüler içimizi acıtıyor!
Yüzlerce köyümüzde, elektrik, su, okul, yol, sağlık ocağı, doktor, hemşire, öğretmen yok!
Birkaç örnek : Sinop’un Belören,  Muş’un Bahçe köylerinde, Antalya’nın Konyaaltı’na bağlı merkez köylerinden Çitdibi’nde, Aksaray merkeze bağlı Dikmen köyü iskân evlerinde  ise içme suyu yok!
 
Yaşlı, Türk Milleti’nin ya da bir Türk ailesinin bir ferdi olan bir anaya «Susturun şu terbiyesiz kadını» diyen bir kişi dünyanın hiçbir ülkesinde başbakanlık koltuğunda oturamaz. Eğer oturabiliyor ve hâlâ benzer hataları tekrarlıyorsa biz seçmenler ve bir büyük ülkenin fertleri olarak kendimizi sorgulamalıyız. Mesele sadece particilik değil, hukuk, ahlâk, inanç,  demokrasi ve vatandaşlık haklarımızı irdelememiz gerekir! Bazı gazeteler, gazete yazarları, televizyonlar yapılan haksızlıklara, yolsuzluklara,  hukuksuzluklara tepki göstermeyerek, hatta bu tür olumsuzluklara destek olarak, nasıl bir elbise giyiyorlar? Bu tavırları İslam’la bağdaştırmak mümkün mü? Birlikte, dostça yaşamayı örgütleme yerine bölünmeye, düşmanlığa kapı açmak kimlerin işlerini kolaylaştırıyor?
 
Her feryadın altında bir sorgulama ya da yargılama var
 
Siz kendi kendilerini ele veren ve kalplerde yargılatan ya da gelecekte hukuken yargılanmalarını kolaylaştıracak icraatlara ya da kayıtlara öncülük yapan iyi bir şekilde anılmayacak bir iktidar gördünüz mü ? Bunun cevabı gayet basit : «AKP iktidarı…»
 
ABD önce bir iktidarı çeşitli taktiklerle destekleyerek hedef aldığı ülkenin başına musallat ediyor, sonra hazırladığı reçeteleri o ülkelerde zorla, direterek, baskılarla bu maşa iktidarlara uygulattırıyor. Seçilen hedef ülkedeki yeraltı ve yerüstü zenginliklerin ele geçirilmesine, o ülkelerde kurulmasını istedikleri üstlere, yerleşmek istedikleri stratejik bölgelere,  ya da uygulanmasını istedikleri emperyalist – sömürücü projelere engel olan silahlı kuvvetler, yargı, bilim adamları, partiler, sivil toplum kuruluşları, bürokratlar,  yazarlar veya gazeteciler gibi iç güç ya da engelleri ortadan kaldırma yollarına girişiyorlar. Gazeteciyi gazeteciye, bürokratı bürokrata, askeri askere, siyasetçiyi siyasetçiye,  halkı halka dövdürerek toplumun bütün bağlarını koparmak suretiyle, bölünmelere, teröre, iç çatışmalara ve huzursuzluklara sebep oluyorlar. Din, dini unsurlar, türban gibi şekille ilgili vasıtalar kullanılarak saf halk adeta bir siyasi yelpazelenmelerin içine alınıyor. Piyonlar, maşalar, kışkırtıcı ajanlar, çıkarcılar, aptallar, cahiller, sapkınlar kullanılarak  zirveye çıkarılan gerginlikler, kargaşalıklar hatta çatışmalar veya bu yönde çıkabilecek cinayetler ve olaylar iyice körükleniyor. Bu tür olayların hedeflerinde tamamen Müslüman ülkelerin bulunması da sizce bir tesadüf mü?
 
Bunun binlerce örneğinden birini «kasıtlı olarak Ergenekon ismi verilen» «Silivri davası» içinde görmeniz mümkün !  Ergenekon isminin bir terör davasıyla anılmasından Recep Tayyip Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ün veya herhangi bir AKP’linin rahatsızlık duyduklarına dair bir tepki, serzeniş veya açıklama duydunuz mu ?  Cevabı kocaman bir «hayır !» Ergenekon ismiyle sadece Türk tarihi aşağılanmadı. Bu ismi taşıyan, bu isimle anılan her şey, her unsur, her kişi, her kurum da aşağılandı ve yıpratıldı. Bununla da  kalınmadı, önemli kurumlara ait bilgiler uydurma suçlar bahane edilerek aranarak, elde edilen bulgular, bilgiler, rakamlar, sırlar daha büyük müdahaleleri başlatmak için emperyalist ülkelere aktarıldı. Bunların içerisinde yer alan kimlik ve vatandaşlık bilgilerine kadar, rüyaları dahi içine alan kişisel bilgilerle Türkiye içerden ve dışardan çökertilmek ve parçalanmak isteniyor !
Pekiyi bu dava ve benzeri oyunlarla  yıpranan, yıpratılan, aşağılanan daha neler ya da kimler var ?
 
Yazılanlar, görülenler ve uyarılar
 
¤  Tarih : 02.12.2005 ... İtalyan La Stampa gazetesi, «İsrail'de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesine dayandırdığı haberinde kuzey Irak'taki Kürt peşmergeleri emekli İsrail askerleri tarafından eğitildiklerini» iddia etti.
¤  Tarih : 13.11.2006, Hürrıyet Gazetesi,  «Erbakan : AKP'yi İsrail kurdurdu»
¤  Tarih : 06.01. 2009... Bedava kömür "alay" konusu! Dünyaya rezil olduk! AKP iktidarının, oy uğruna alışkanlık haline getirdiği "beleş kömür", Batı medyasına malzeme oldu.Le Monde, "AKP, bedava kömür dağıtımını devletleştirdi" diye yazdı
¤  New York Post, ABD Başkanı'nın, “Ankara'da diz çöküp, Mustafa Kemal'in devletle camiyi birbirinden ayırma ilkesini yıkmaya çalışan anti-Amerikancı İslamcı bir hükümeti desteklediğini" iddia etti. Gazete, “Oysa AKP demek, türban, sansür ve şaibeli seçim demektir. Ülkenin diken üstünde duran orta sınıfları, bu partinin Türkiye'yi bir İslam devletine çevirmesini önlemesine karşı çıkıyor. (Vatan Gazetesi, 15.09.2006)
¤  Fransız Le Figaro gazetesi, Kıbrıs Türkleri’nin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adanın birleşmesi yönündeki planını kabul etmesine rağmen, Brüksel’in Türkiye’ye, “Kıbrıslılara limanlarını açarak, ‘aşağılayıcı’ bir biçimde teslim olmayı kabul ettirmeye” çalıştığını “AB Türkleri aşağılıyor” şeklinde yazdı.“Haksız Yere Cezalandırılan Türkiye ve Suriye” başlıklı yazıda, AB’de “Türkiye’ye karşı iki yüzlü hareketlerden” ve “Türkiye’nin aylardır hırpalanmasından” söz edildi. (Vatan Gazetesi, 15.09.2006)
¤  Tarih : 23.11.2009...  Washington Post'tan AKP Hükümeti'ne sert eleştiri! Washington Post gazetesi "AKP Hükümetinin demokratik ilkelere bağlılığı sallantıda gözüktüğü" iddiasına da yer verdi.
¤  Türklüğü bitireceğiz... İktidarın PKK açılımıyla atbaşı götürdüğü ‘Türklüğü   yok etme planı’nı, AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı deşifre etti: Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. (Yeniçağ Gazetesi,02.12.2009)
¤  Tarih : 25.02.2010...  Wall Street Journal, «AKP kırıp döktüklerini bu sefer toplayamayacak»
¤ Tarih : 04.03.2010...Taz Gazetesi yazarı Jürgen Gottschlich :  "İktidar partisi AKP askere karşı sürdürdüğü savaşı kazanmış olabilir, ama elde edilen sonuç çok düşündürücü. Sonuç, demokrasi yerine getirilen otoriterizm ve İslamcılık."
¤  Tarih : 20.04.2010... İngiliz The Guardian gazetesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın izlediği politikaların, Türkiye'nin Avrupalı olmadığını savunanlara bolca malzeme sağladığını yazdı. Gazete Erdoğan'ı, "kavgacı ve hırçın" olarak tanımladı.
¤  ABD’nin etkin gazetelerinden Wall Street Journal, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in davasının başladığı gün ilginç bir yorum yayımladı “Türkiye’nin, Kansız İç Savaşında Entrika” başlığıyla verilen haberde,Avrupa’nın kenarındaki bu kilit Müslüman ülkesini, eski laik kurumları ülkenin İslami eğilimli hükümeti ve destekçileriyle karşı karşıya getiren kansız bir iç savaş bölüyor” denildi. (Yeniçağ Gazetesi, 04.05.2010)
¤ Tarih : 12.11.2010… Dünya basın konseyleri birliği bir açıklama yaptı : «Türkiye karanlık bir geleceğe gidiyor.» Gazeteci ve yazarlarla ilgili 5000 dava açtırılan, 46 gazeteci ve yazarın tutuklu olduğu bir Türkiye’de aydınlıktan, aydınlık gelecekten bahsedilebilinir mi ?
AKP Genel Başkan Yardımcısı Tüzmen, 'Nevruz'da niye Türk bayrağı yoktu?' diye sorunca görevden alındı. (Gerçek Gündem, 25 Mart 2010)
 
Müslümanları dinle ve Allah’la aldatanlar
 
Hem Müslüman’ım diyeceksiniz hem de adaletsizliklerin, hukuksuzlukların ve insafsızlıkların içerisinde yüzeceksiniz ? Bu tavırlar insanları  ALLAH’la veya dinle aldatmanın bir ifadesidir. Sonra meydanlara çıkıp, başörtüsü yerine türbanla yatıp türbanla kalkacaksınız. Eğitim camiası, ekonomi, ahlâk ve adalet kurumları can çekişirken;  tavizler, ihmaller, ihlaller, yolsuzluklar, partizanlıklar havalarda uçuşurlarken siz göstermelik edalarla ortaya çıkıp, siyasi çıkarlar uğruna,  insanların dinî duygularını istismar ederek propagandalar yapacaksınız. Bugüne kadar kendilerinin Müslüman olduğunu ifade edenler de bu karanlık gidişte devleti, kurumları, dini, ahlâkı çökertecek icraatlarda görev alanlara Müslümanlık adına destek olacaklar, bu anlaşılacak bir şey değil… Hem Müslümanlıktan bahsederek hem de Amerikancılık oynayarak Cennet’i kazanacaklarını zannedenler aldanıyorlar! İnsanları veya ülkeyi bölerek, ikilik, üçlük oluşturmaya çalışarak, İslam’ı ve dini yozlaştırarak ALLAH’a (C.C.) kulluk yapılamayacağını bazı gazetecilere ve yazarlara kim hatırlatacak? Yani Amerika gelecek, Karadeniz’de füze kalkanı (!?) yutturmacasıyla bir üs kuracak, insanların gafletlerinden ve bir şeylere olan düşkünlüklerinden ya da saplantılarından faydalanarak bölgede huzursuzlukların ya da şiddetin kaynağı olacaklar, sizler seslerinizi çıkaramayacaksınız! Sonra İran’a, Suriye’ye, Filistin’e bomba yağdıracaklar, bu tür vahşetlerden sonra ahlarla vahlarla meydanlara çıkıp sizin hiç bir kabahatiniz, ihmaliniz yokmuş gibi Amerika’ya veryansın edeceksiniz. Sadece bunlar değil, hedefde olan ilk ülkenin Türkiye olduğunu da aklınızın ucundan dahi geçirmeyeceksiniz!
Sizin bilir bilmez  Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan her icraatınızın arkasında emperyalist projeler yatmaktadır. Oyuna gelerek ihanetlere, cinayetlere, ihanetlere öncülük etmeyin!
 
Dualarıyla emperyalistlere destek olanlar
 
Bırçok ülke için Türkiye’ye giriş vizesi alma şartı kaldırıldı! Sadece Türkmenler vizesiz giremiyorlar! Anavatan Türkiye’ye akraba ziyareti amacıyla gelmek isteyen her Türkmen vize almak zorundadır. İster Irak’tan kara yolu ile olan girişlerde, ister dünyanın dört bir yanına dağılan Türkmenler, anavatan Türkiye’ye girmek için Konsolosluklardan vize almak zorundadırlar. Bu onları Irak’ta yalnız ve sahipsiz bırakmanın bir başka açıdan itirafıdır! Bu ilgisizliği Habur girişimleri ve  sonradan ortaya çıkan cinayetlerle ilişkilendirdiğimiz zaman AKP yöneticilerini bir başka yönleriyle de tanımış oluyoruz!
 
03.04.2010 tarihli Yeniçağ Gazetesi’nde  yer alan «Bağdat’ta Sünni katliamı : ABD işgali altındaki Irak’ta tam bir vahşet yaşandı. Sünni köyünü basan askeri üniformalı silahlı bir grup 25 kişiyi kelepçeledikten sonra başlarından vurdu. Kurşuna dizilenler arasında kadın ve çocuklar da var» gibi yüzlerce cinayet haberi karşısında insanî tavır gösteremeyenler bunlara sebep olanlara dua ederek suçlarını katmerleştiriyorlar!
 
Irak’a Amerika barış ve demokrasi getirme vaatleriyle girdi. Sonuçta ne oldu? : Bir buçuk milyon Müslüman bombalarla imha edildi. Osmanlı mirası yağmalandı, Türkmen nüfusu ve varlığı akıl almayacak şekilde zarar gördü, binlerce çocuk ve bayan tecavüz edilerek öldürüldü. 23 cami yerle bir edildi. Bölgede oynanan bu oyunlar ve katliamlar karşısında Recep Tayyip Erdoğan, AKP yöneticileri veya Turgut Özal ne yaptılar?
Herkes tarafından bilinmektedir ki Turgut Özal bütün tercihlerini Bush'tan yana koymuş ve O'nun başarısı için «DUA» ettiğini açıkça söylemiştir. (Milli Gazete, 09/10.02.1991)
Türk askeri söz konusu olduğunda "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak işgalcisi ABD askerleri söz konusu olduğunda ise onlara şu dua ile mukabelede bulundu  :  «Kahraman(!) Amerikan askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua ediyorum.» (Yeni Mesaj, İbrahim Berk, 08.04.2003)
 
AKP yöneticileri  dünyada İslâmı, Türklüğü ve değerlerimizi aşağılamaya öncülük ediyorlar
 
Cenab-ı ALLAH’ın (C.C.) güzel isimlerinden biri de ya Adlü’dür. Bir kişi Cenab-ı ALLAH’ın (C.C.) isimlerine uygun davranışların, yaşayışın ve yüceliğin içine girerek, Kur’an’ın tarifi ve çerçevesi ya da Peygamberimizin (S.A.) dilekleri ve istekleri içinde kalarak yücelir ve takvaya erişir. Yani hem Müslüman’ım diyeceksiniz hem de adaletsizlik yapacaksız bu olacak iş değil… Müslüman görünerek, İslam’ı başörtüsü yerine türbana indirgeyerek, İslâm’a ve insanlığa ihanet ederek ancak Fıravunlaşırsınız !
Türkiye’de AKP ile yaşanılanların dünya ülkelerinde yazılarla, konferaslarla, kitaplarla, resim ya da karikatürlerle nasıl ve ne şekilde yansıdığına, yorumlandığına bakarak tüyler ürperten, aşağılayan deve kuşuluğu yapmanın görüntülerinin İslam’a, dine ne gibi zararlar verdiğini görün !
Dün Avrupa ülkelerinde elden ele dolaşan dört Saddam Hüseyin resminden katlanarak, bükülerek bir domuz resmi üretildiği sıralarda, ünlü gazete ve mecmualar Saddam Hüseyin’i kapak yaparak, üşenmeden sayfalarını ayırarak, yazılar yazarak aşağılıyorlar, dolaylı yollardan uyarı yazıları yazıyorlardı. Sonuçta ne oldu ? Irak’ı parçalanmaya, bir buçuk milyon  Müslüman’ı imhaya, Saddam Hüseyin’in kafasını koparmaya götüren olaylara şahit olduk. Bugün aynı şekilde Türkiye üzerine, Türkiye’nin değerleri üzerine akla gelmeyecek aşağılamalar AKP yöneticileri şahısları gündeme getirilerek yapılıyor. Bir evin hırsızlar tarafından talan edilmesi sırasında ev sahibinin başka şeylerle meşgul edilmesi gibi AKP’yi yönetenler (!?) Türk insanını türban gibi gerçekleri ya da oyunları gizleyici yapay gündemlerle oyalıyorlar. Sonuç teslimiyetçi, stratejik bilgilerden uzak, varlıklarına dayanak olan millî unsurlarla savaşan, dışa bağlı bir AKP yönetimiyle oldukça vahim görünüyor !
 
Unutmayın ki oluşacak bir yangınla evin içindeki her şey tehlike altına girer. Tıpkı, Irak, Pakistan, Afganistan ve İran gibi... Bugün İran’ı güçlü tutmalarının, dokunamıyormuş gibi görünmelerinin gerisinde İran’ı geliştirdiği silahlarla Türkiye ile çarpıştırmak var! Barış, demokrasi, füze kalkanları söylemleri bu sinsi projelerin ateşleyicisi olacaktır. Çıkar savaşlarının yoğun bir şekilde yaşandığı dünyamızda dostluktan söz etmek oldukça saflık olur.
 
İmam-ı Gazzali’ye ve bir çok Müslüman düşünürlere göre Müslüman ismi taşımak, Müslüman’ım demek, evlerinin her tarafını ayetlerle veya  ALLAH’ın isimleriyle süslemek, sabahlara kadar zikretmek, Kur’an okumak ya da namaz kılmak yeterli değil… ALLAH’ın (C.C.)  her ismine layık, gırtlakta kalmayan, kalbe, akla ve hayatın her anına  intikal eden, duygu, iman, fikir ve icraatlarla teçhizatlanmak gerekir.
 
İnsan hayatına, kişiliğine, haysiyetine saygılı olamayanlar, zulmedenler, adaletsizlik yapanlar, bu tıyniyetteki kişilere destek olanlar, çıkar, makam ve menfaatleri için suskun kalanlar  asla Müslüman olamazlar.
AKP yöneticilerinden tecrübesiz, ülke gerçeklerinden uzak, tamamen dışa bağımlı, vatanseverleri hedef alan, iki yüzlü  politikalarıyla ne dine, ne diyanete, ne tababete, ne siyasete,  ne millete, ne de devlete en ufacık bir hizmet beklemeyiniz !
 
Ben otuz yıldır Avrupa’da yaşayan bir kişi olarak Tûrkiye’nin Avrupa Birliği’ne asla giremeyeceğini düşünüyorum. Gerek çok yakından tanıdığım politikacılardan, gerekse sanat ve edebiyat çevrelerinden izlediklerimle Türkiye’deki AKP görüntüleri gibi görüntüler bu yöndeki kabulü güçleştiriyor.  Kaldı ki Avrupa ülkelerinin kendi aralarındaki farklılıkları ve uyumsuzluklar bunların halklara yansımaları bu birliğin devamını da ilerde güçleştireceğini gösteriyor ! AKP yöneticilerinin bu konudaki Türk insanına yaptıkları açıklamalar tamamıyla gerçekleri yansıtmamaktadır.
 
AKP içinde de çok değerli, saygın, inançlı, AKP’nin millî çıkarlarımıza ters politikalarını tasvip etmeyen, fakat korkutulan, özgür olamayan milletvekillerinin olduğunu biliyorum. Bunlardan bir kısmıyla iletişim içerisindeyim. Onları ve destekçilerini bu partiden süratle uzaklaşmaları yönünde ALLAH (C.C.) rızası için  tekrar uyarıyorum.
 
«AKP nerelerde yargılanıyor? »
 
AKP ve yöneticileri Türk Milletinin vicdanında, Silivri davasında, üniversitelerde, camilerde, kışlalarda, yargıda, kalplerde, beyinlerde ve manevi alanlarda yargılanıyorlar.
Geçmişte büyüklerimizin sık sık tekrarladıkları konulardan biri de mahkemelerde, devlet kademelerinde veya vicdanlarda işlenen suçların bu dünyada da cezasız kalmayacaklarıyla ilgilidir. Gerçi bugün inanç seviyesi oldukça düştüğü için uhrevi cezaları ve biçimlerini ne yazık ki dünyada biz farkedemiyoruz. Kirli siyasetin doğruluğuna yanlışlığına bakılmaksızın camilere kadar girdiğini de üzülerek görüyoruz.
 
Halktan herhangi bir kişinin işlediği suçlarla ya da hatalarla  cumhurbaşkanının, başbakanın, bakanların, milletvekillerinin ve devletin üst kademesinde görev yapan, hakim, savcı, vali, kaymakam, emniyet müdürü, emniyet amiri ve din adamı  gibi görevlilerin işledikleri suçlar ve hatalar aynı değildir. En üsttekilerin alt kesimlere doğru sorumlulukları da hiçbir zaman boşlukta ve karşılıksız kalmayacaktır. 
 
Nereden, neden, neyin karşılığında ödül aldıklarını bilemeyecek halde bulunan, dışa bağımlı ve şirk içinde olan  yöneticilerle Kur’an’daki işaretleri kıyaslayınız. Dik duran, onurlu kişiler ülkelerinin menfaatlerini dışlayamazlar, kişisel ihtiraslar içine giremezler, Safa ile Merve arasındaki Peygamber vakarını düşünerek asla aşağılık kompleksine, gaflete ve zaafa düşemezler!
 
Zaman Gazetesi ve «Vatan sevgisi imandandır» diyen Peygamberimize (S.A.) sırtlarını dönenler
 
25 Haziran 1995 tarihli Zaman Gazetesi’nde Ali Aslan Kılıç yönetiminde yayınlanan «20. yüzyılın İngiliz oyunları» başlıklı ABD’de yayınlanan EIR Dergisi’nden Joseph Brewda tarafından kaleme alınan  bir yazıdan bahsedildi : «Büyük güçlerin başka ülkelerdeki menfaatlerini koruyabilmek için, o ülkeyle savaşmak yerine o ülkelerin ırk, mezhep, dil, din, aşiret, kabile, sınır ve su sorunu  gibi hassas problemlerini kullanarak bu ülkeleri önce zayıf düşürüp sonra da istediği tavizleri koparma yolunu izlediğini belirtiliyor.»
«Krizler çemberi» başlığıyla aktarılan yazının bir bölümünde de : Yazıda, ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı  Zbigniew Brezinski ve Bernard Lewis’in komplo teorileri incelenerek değişik ülkelerin zayıf noktalarına dikkat çekiliyor ve bunların büyük güçler tarafından nasıl kendi politikaları için kullanabileceği vurgulanıyor. “Güçlü ülkeler, kurbanlarını zayıf düşürmeden önce alternatif teorik senaryolar hazırlatır ve günü geldiğinde hazırlattığı programlardan birini uygulayarak istediği ülkeyi dize getirir” diyen yazar, ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brezinski’nin, 1980’de Sovyetler Birliği’ni parçalamak için “Krizler Çemberi” “ARC OF CRISIS” adlı bir İngiliz planını kullanarak Sovyetleri cumhuriyetlere parçalama teorisini geliştirdiğini iddia ediyor.» Yazıda, «Bernard Lewis’in İngiliz hükümeti için hazırladığı senaryolarda Orta Doğu’dan Hindistan’akadar pek çok ülkenin zayıf noktalarını göstererek, bu ülkelerin en kolay nasıl bölünebileceğine ve böylece İngiliz siyasetine en iyi nasıl hizmet ettiğine de dikkat çekiliyor.1979’da İran Şahı’na karşı yapılan ihtilalle yerine Ayatullah Humeyni’nin geçmesinin ve 1985’te Hindistan’da İndra Ghandi’nin suikaste kurban gitmesinin de bir Aglo – Amerikan  komplosu olduğunun iddia edildiği yazıda, Sudan’da İslâmi bir devletin kurulmasından sonra, güneyde Hıristiyan  halkın Kurtuluş Ordusu’nun ayaklanarak Sudan’ı Uganda ve Eritre ile savaşa sokma çabasının  da Lewis’in planının bir parçası olduğu olduğu ileri sürülüyor.»
 
Bugünkü BOP dediğimiz Recep Tayyip Erdoğan’ın «eşbaşkanlarından biriyiz» dediği, Ortadoğuyu yeniden şekillendirme projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin ilk adımı sayılabilecek bir açıklamaydı bu!
Cezayir, Mısır, Mısır – Sudan, Güney Sudan, Somali, Kenya, Ruanda – Burundi,  İsrail – Filistin,  Yemen, Büyük Suriye, Kürt Bölgesi, Türkiye,  Balkanlar, Azerbaycan, Ermenistan – Azerbaycan, Çeçenistan, Irak, Batı İran, Afganistan, Tacikistan, Çin, Pakistan, Keşmir, Sri Lanka ile 24 bölüm halinde sunulan açıklamalarla geleceğe yayılacak senaryolar komplo teorileri adı altında ifade edildi. Ben fazla uzaklara gitmeden Türkiye ve çevresini ilgilendiren açıklamaları aktaracağım.
İsrail – Filistin :  İngiltere ve Dünya Bankası Filistin Ekonomisini sabote ederek Hamas – FKÖ çatışması meydana getirilebilir ve bu sayede İsrail – FKÖ anlaşması bozularak  yeni bir Arap – İsrail savaşına zemin hazırlayıcı şartlar oluşturulabilir.
Büyük Suriye :  Suriye’nin Lübnan’ı kendisine bağlama isteği İsrail – Suriye savaşını her zaman gündeme tutuyor.
Kürt Bölgesi : Türkiye, Irak ve İran’ın kesiştiği bölgeyi kapsayan alanda İngilizlerin körüklemesi ile Türkiye – İran savaşı çıkarılmak isteniyor.
Türkiye  :  Etnik, mezhep ve politik çekişmelerle yeni bir Cezayir oluşturulmaya çalışılıyor. Bu sayede bölgedeki son modern ekonomi düzeni de bozulmuş olacak.
Azerbaycan : Azeriler 1800’ün başında kendilerinden ayrılan İran Azerbaycan’ıyla birleşme arzusu içindeler ve bu bir Türk – İran savaşının  kıvılcımı olabilir.
Ermenistan – Azerbaycan :  Karabağ bölgesinde devam eden durum Kafkasya’da çatışmaların yayılmasına sebep olabilir VE BU Tûrkıye ile Rusya’yı karşı karşıya getirebilir.
Çeçenistan : Rusya’nın bu etnik bölgeyi işgali ve yok etmesi ne zaman sona ereceği belli olmayan bir gerilla savaşına sebep olabilir.
Irak : Halihazırda kuzeyde Kürt Bölgesi, güneyde Şii Bölgesi ve merkezde Bağdat yönetimi olmak üzere üç bölgeye ayrılmış durumda.
Batı İran  :  Kuzey – Batı İran’daki Türkmen etnik bölgesi ile komşu Türkmenistan’ın birleştirilmesi planı uygulamada.
Afganistan : Devam etmekte olan iç savaş ülkeyi üçe bölecek : Kuzeyde Tacikler, merkezde Özbekler ve güneyde Pakistan’la işbirliği içindeki Peştun Bölgesi.
Tacikistan  :  Rusya tarafından manüple edilen iç savaş, bu bölgedeki Taciklerle Özbekler arasında çatışmayı öngören İngiliz gayretlerine destek olur nitelikte.
Çin  : Doğu Türkistan’daki etnik ayrılıkçılık İngilizlerin Tibet’in ayrİlması ve genel olarak Çin’in parçalanması planlarıyla uyum içinde.
Vebal, kul hakkı gibi hassas ölçüleri yitiren ve İslâm hukukunu inanç alanlarından çıkararak «önce kullan sonra bir kenara at» politikasıyla birçok ülkede bulunan muhabirlerini dışlayan Zaman Gazetesi bugün 1995’deki millî çizgisini de kaybetmiş görünüyor.
 
Bugün AKP yöneticilerinin geldikleri nokta oldukça hazin : «Haritadaki sınırları anlamsız hale getirmeliyiz» deme gafletine dahi düştüler!
 
"İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’un meşhur kristal cam ödülüne  2010 yılı için Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Abdullah Gül’ü lâyık bulmasını nasıl yorumlayacağız? Istarseniz bunu 25 Haziran 1995 tarihli Zaman Gazetesi’nde «20. yüzyılın İngiliz oyunları» başlıklı yazıyı yazan Muhterem Ali Aslan Kılıç’a soralım?
Bildiğiniz gibi, Chatham House  : Resmen 1920’de kurulsa da kökleri 1900’lerin başına gidiyor. O zamanki adı “Yuvarlak Masacılar”dı. İsrail devletinin kuruluşuna öncülük eden, Osmanlı’yla, Orta Doğu’yu ilk parçalayan Sykes–Picot haritalarını çizen ve Sevr’i yapan bu masaydı. Sonradan resmi bir kuruma dönüştürülüp, “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü” adını aldı. O günden beri de dünyanın sorunları ve doğabilecek krizlerin tartışılıp, yönlendirildiği ilk adres oldu. Bir başka deyişle, bir düşünce kuruluşundan çok, dünyaya yön veren bir merkez…
 
Abdullah Gül’e verilen ödülün arkasında, AKP’ye verilen desteklerde, Zaman Gazetesi’nin 1995’lerdeki ifade ettiği «20. yüzyılın İngiliz oyunları» yatmaktadır. Bunların İngiliz ve Amerikan menfaatlerine hizmet etmeyenlere hiç siz ödül verdiklerini gördünüz mü?  Bunlar  gelecekte mutlaka bütün açıklıklarıyla ortaya serilecektir.
Karabük’te bayram öncesi işten atılan işçilerin yanlarında yer almayanların kimlerin yanlarında yer aldıkları artık iyice irdelenmelidir.
Konya’nın Beyşehir ilçesinde 4 aydır maaşlarını alamayan tekstil işçilerinin ve yakınların çektiği çilelerden haberleri olmayanları biz inançlı olarak görebilir miyiz?
Tarım ülkesi olan ülkemizin hangi politikalarla hangi vahim durumlara düşürüldüğünü de bin kez gözden geçirmemiz gerektiğini düşünmeliyiz.
Devletçiliğin, vatanseverliğin,  ilkelerin ve ülkülerin düşmanı olanlar, faizciliği, fitneyi, bölücülüğü, adaletsizliği, hukuksuzluğu ve ayırımcılığı destekleyenler, savunanlar Müslüman olabilirler mi?
 
Hazret-i Hüseyin’i (R.A.) şehit edenler
 
Muaviye bin Ebu Süfyan'ın oğlu birinci Emevi halifesi olan Muaviye, ölümünden hemen önce, 679 yılında, Hüseyin ve Abdullah bin Zübeyr'in karşı çıkmasına rağmen Şam'da dünyaya gelen oğlu Yezid'i Emeviler'in ikinci halifesi olarak ilan etti ve kendisine biad edilmesini istedi.
O zamanlar Yezid'in halifeliğine karşı çıkılmasının en önemli sebepleri olarak, hilafetin verasete dönüşmesi endişesi ve Arap siyasi gelenekleri gösterilmektedir. O dönem Arap siyasi geleneklerine göre liderler genellikle yaşlı, tecrübeli ve nüfuzlu kimseler oluyordu ve Yezid, bu vasıflara haiz değildi.
Birinci Yezid yönetimi babasından devraldığından hilafet, onun şahsında saltanata dönüştü. Ancak halifeliğine itirazlar gecikmedi. Hazret-i Hüseyin, onun halifeliğini tanımadığını bildirerek kendi halifeliğini ilan etti. Kufe valisi Hüseyin'e biad etti.
Hazret-i Hüseyin önce Mekke'ye, ardından da desteğini umduğu Kufe'ye doğru yola çıktı. Ancak Hazret-i Hüseyin'in ilerleyişi 2 Ekim 680'de Emevi birlikleri tarafından Kerbela'da durduruldu ve 10 Ekim 680'de Hazret-i Hüseyin ve beraberindeki 72 kişi şehid edildi. İslam tarihi açısından Yezid'in hilafeti dönemindeki en önemli olay bu olmuştur.
Yezid ve adamları bu cinayeti İslâm adına işlemişlerdi. Bugün de kötülükler Müslümanlara «Müslümanım» diyenler tarafından yapılmaktadır.
Türkiye’yi, Türk Milletini bir bütün olarak göremeyenlerin veya görmek istemeyenlerin ifadelerinin veya icraatlarının altında yatan bölücü ve ayırımcı tavırlar o,  geçmişte zihinlere yerleştirilen fitnenin fitillenmesinden, diriltilmesinden başka bir şey değildir.
 
Basın ve yayın rezaletleri
 
Bugün AKP yanlısı siyasî grupların,  haksızlıkların, anayasa ihlallerinin ve adaletsizliklerin savunculuğuna soyunan basın ve televizyon  mensuplarının hazin hallerine bakın, İslam’ı temsil ettiklerini ifade ettikleri halde, dini, ahlâkı, kardeşliği, dayanışmayı, insan sevgisini, huzuru, birliği ve beraberliği, çıkar ( !?) adına rafa kaldırmış gibi görünüyorlar. Size soruyorum ALLAH (C.C.) adına hiç adaletsizlik, haksızlık ve zulüm yapılır mı ? ülkemizin güvenliğini, geleceğini, huzurunu ve millî bütünlüğünü alt üst edecek oyunların içerisinde olanların dinî hayatları, vatanseverlikleri mutlaka sorgulanmalıdır.
 
Pierre Lazareff, 16 Nisan 1907 tarihinde Paris’de doğdu. 24 avril 1972’de de à Neuilly-sur-Seine’de vefat etti. Gazetecilik, basın patronluğu,  televizyon yayınları yöneticiliği gibi  bir çok görevlerde bulundu.
1940’lı yıllarda  France Soir gazetesinin  kurucusu da olan Pierre Lazareff’in 2. Cihan Savaşı öncesi ülkemizde  Şevket Rado tarafından «Fransa’da Basın Rezaletleri yahut Fransa'yı Çökerten Dördüncü Kuvvet» ismiyle Türkçe’ye çevrilen «Derniere edition = Son baskı» kitabı,  o dönemi anlatan önemli kitaplardandır.
 
O yıllarda  Fransa’da Cumhuriyet düşmanlığı ve demokrasi hayranlığı olduğunu biz yazılanlardan biliyoruz. Pierre Lazareff :  «1918’e kadar Fransızlar cumhuriyete inanıyorlardı. 1918’den sonra onları Cumhuriyet’ten iğrendirmek, uzaklaştırmak ve yerine ilk dokunuşta dağılıverecek bir demokrasi hayaleti koymak oyununa girişildi. Dışarıdan düşmanların yönettikleri oyun ince ve şeytancaydı, fakat bu oyuna, içeride paraları üzerinde titreyenler, iktidara susayanlar, bütün çekemezler, kıskançlar, yeteneksizler ve alçaklar kapıldılar.»
 
Pierre Lazareff’in dikkatlerimizi çeken açıklamalarından biri de  «Ülkeyi yıkanların  kullandıkları başlıca silah basındı» :  «Demokratik bir rejimde basın  yalan söylerse rejim de ölüme mahkum olur. Çünkü egemenliğe sahip olan millet eğer doğru haber alamazsa egemenliğini özgürce kullanamaz. Nitekim, Fransız basını baştan başa, o zamana kadar görülmemiş, ancak yenilginin açığa vurduğu bir rezalet derecesine ulaşmıştı.»
Pierre Lazareff’in, «Eugéne Merle» isimli bir gazeteciyle ilgili sözleri de oldukça ilginç :  «Ben onu hapishanede zannederken  Başbakan  Camelli  Chautemps’in bekleme odasında gördüm. Gülümsüyordu. Her zamanki gibi yakasında Légion d’Honneur işareti vardı. Başka bir gün Meclis’in önünde ; Meclis Başkanı Herriot  onu dinlerken, gülmekten göbeği çatlıyordu. İşte Paris böyle idi… Eugéne Merle eğlendirici ve becerikli bir adam olduğu için söyledikleri dinleniyor, davet ediliyor, korunuyor, dolandırıcı olduğu bilindiği halde iş veriliyor, bunun vahim olduğu bilindiği halde iş veriliyor, bunun vahim bir şey olduğu kimsenin aklına bile gelmiyordu.»
 
Bugün de yalan haber yazanlar, yolsuzluk yapanlar, kalpleri katılaşanlar, gerçekleri görmeyenler baş üstünde taşınıp, sırtları tapışlanıyorlar. Gerçekleri ifade edenler, tepki gösterenler ise  tertiplerle hapishanelere atılarak  taşlanıyorlar.
 
Silivri Davasında mahkeme dosyasına giren bilgilerin, davanın seyrinin, suçlu diye orada tutukluluk süreleri kasıtlı olarak uzatılmak suretiyle cezalandırılan mağdurların durumlarının, ifadelerinin, yaşadıklarının, karşılaştıklarının,  iftira, taciz ve hukuksuzluklarla sağlıkları bozularak hayatlarını kaybedenlerle  AKP’li yöneticilerinin kendileriyle ilgili çok ciddi bir yargı yolunu açtıkları görülüyor. Konuşandan konuşana, uyarandan uyarana fark vardır.  Nalı mıha tebdil eden ALLAH (C.C.) gelecekte kendisine yakın gibi görünenlerden yani iki yüzlülerden mağdur olan kullarının hesabını mutlaka soracaktır. Biz buna yürekten inanıyoruz.
 
Tutuklu olduğu sürece yapacağı 600 ameliyatı, öğrencilerine aktaracağı bilgileri engellenen Prof. Dr. Mehmet Haberal’in  görevini, insanlara sunduğu hizmeti, tedavisi yapılamadığı için ölen hastalarını umursamayanlar asla insan da Müslüman da olamazlar!
 
Siyasi ihtirasları için Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına empêryalist oyunlarla bir çırpıda terörist damgası vuranları Cenab-ı ALLAH (C.C.) ve  Türk milleti gelecekte hak ettikleri şekilde adlandırarak vicdanlarda mahkûm edeceklerdir.
 
Referandum öncesi kurulan sahnelerde, uydurma senaryolarla yapay sahnelerde gözyaşları dökenler, 12 Eylül’ü yapanlardan hesap soracaklarını söyleyerek sizleri aldatanların bugüne kadar bu yönde en ufak girişimlerini gördünüz mü? Biz biliyoruz ki bilgisiz olanlar, insan denen kitabı okuyamayanlar, tecrübesizler veya çıkarcılar çabuk oyuna gelirler, ülkelerine, ülkülerine, bölünerek, parçalanarak ya da bu yöndeki bütün oyunlara kanarak ihanet ederler. Ve neye, ne şekilde, niçin hizmet ettiklerini bilemeyecek hallere düşerler!
 
Bugün MHP ve CHP gibi muhalefet partileri ya da mensupları  üzerinde oynanan oyunları, tertipleri ve siyasi komploları biz gayet net bir şekilde görüyoruz. Burada hedef alınan sadece MHP ve CHP ya da mensupları değil, Türk Milleti, birliği, bütünlüğü,  değerleri (dini, kitabı, bayrağı, istiklâl marşı vb), Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası ve geleceğidir! Bu oyunlarda bilerek veya bilmeyerek rol alanlara, taşeronluk yapanlara  da dikkatlerinizi çekiyorum.
Burada kendilerine verilen emperyalist projeleri uygulayarak siyasete yön veren, gündem oluşturan, oyunlar oynayan AKP’yi demokratik yollardan, teşkilatlanarak, birleşerek, bütünleşerek siyasi ve psikolojik metotlarla etkisiz kılmak mecburiyeti zaman geçmeden hissedilmeli ve uygulamaya konulmalıdır.
 
İslam’ın, ılımlı İslam, medeniyetler arası ittifak, dinlerarası diyalog safsatalarıyla kuşatıldığı bir dönemde Müslümanlar da değişik şekillerde hedef altındalar. Bu konuda yüzlerce örnek, tahribat, yozlaştırma ve faaliyetler var!  İşin en ilginç ve tuhaf yanı ise bu safsataları savunanların deniz feneri gibi yolsuzluklarla, kaba ve tasvip edilemeyecek davranışlarla, adaletsizliklerle ve hukuksuzluklarla anılmalarına rağmen gerekli tepkinin ortaya konulmamasıdır!
 
Adalet sükut ettiği zaman hukuksuzluk yapanlar için acılar ve imtihanlar başlar
 
Vicdan azabı son aşamasıdır işlenilen suçların ve suçluların!
Size bir örnek vereceğim Bor’da babamın sattığı av malzemeleriyle, babamın ruhsatlı tabancasıyla, ordumuzun bana verdiği deniz yedek subay elbisemle beni suçlayanların, tertip yapanların, seyredenlerin, ben mağdur edildiğim sırada göbek atanların hiç akıbetlerini merak ettiniz mi?
Bu tertip ve işkence başlangıcında beni sorgulayan hakim beni bir çok kez telefonla aradı. Hemen hemen nerede görev yaptıysa oradan bana mektuplar yazarak, babamı, annemi, ablamı ve akrabalarımı arayarak, ziyaret ederek benim suçsuz olduğumu,  kendisine emniyet görevlilerince baskı yapıldığı için benimle ilgili tertip dosyasını Niğde Ağır Ceza Mahkemesine haval etmek zorunda kaldığını, bundan vicdan azabı duyduğunu, geceleri uyuyamadığını bildirdi.
 
Mağduriyetim esnasında el konulan «Zorki» marka fotoğraf makinem de bu güne kadar tarafıma iade edilmedi.
 
İşkencecilerin başı emniyet görevlisi şahsın ailesi ve çocuklarını da öldürerek geçtiğimiz yıl içinde intiharıyla son bulan bir dava seyrinden bu tür imtihanlardan, ya da sonuçlarından size soruyorum kim ders alacak?
 
AKP yöneticileri ve AKP’ye destek olanlar ateşle oynuyorlar.
İmam-ı Rabbanî’nin bir sözünü size tekrar hatırlatıyorum : «Hata yapmak Rahmanî, hatada ısrar ise şeytanîdir.»
 
Ankara, 14.11.2010