ALLAH’IN RASULÜ’NE İTAAT
 (İslâm’ın doğru anlaşılmasında temel kavramlardan biri)

Ahzap Suresi 40. Ayette şöyle buyruluyor; Eûzü Billâhimine’ş-Şeytâni’r-Racîm:
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve nebilerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”

Bu Âyet’i-Kerimede Muhammet A.S.’ın üç yönüne vurgu yapılıyor:
1-    Baba Muhammet: Bir insan, erkek çocuğu sağlığında kalmamış vefat etmiştir.

2-    Rasul/elçi Muhammet: Allah’ın insanlar arasından risalet görevi için seçerek vahyettiği ve bu vahyi insanlara duyurmasını ve göstermesini istediği (namaz, hac gibi ibadetlerin yapılışının gösterilmesi) kişidir. Bu anlamda rasule itaat, Allah’a itaattır. Çünkü bizler Allah’ın vahyini elçisi/rasulü vasıtasıyla öğrenmiş oluyoruz. Allah vahyini insanlara rasulleri/elçileri vasıtasıyla duyurmuş oluyor. Bu anlamda Muhammet A.S. Allah’ın özel koruması altındadır; “Ey rasul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez” Mâide 5/67. Bizler de Allah’ın rasulüyle bize ulaşan vahyinden (Kur’an’dan) sorumluyuz. Kelime’i-Tevhıd ve Kelime’i-Şehadetle de bunu ifade etmiş olmaktayız.

                 Muhammet A.S.’da kendine gelen vahıyden (Kur’an’dan) Allah’a karşı sorumlu, bizler de. “Andolsun, kendilerine (nebi) gönderilenlere soracağız ve onlara gönderilenlere (nebilere) de elbette soracağız.” A’râf 7/6. “Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir öğüttür/zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” Zuhrûf 43/44.

3-   Nebi Muhammet: Nebi bir ünvandır. Muhammet A.S.’ın 40 yaşına kadar bir nebilik (peygamberlik) beklentisi olmayıp, o toplum içinde hayatını sürdüre gelen biriydi. Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!” Kasas 28/86.

                 “Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezenlerden başkasını (içlerinde yaşayan birinden başkasını) göndermiş değiliz...” Furkan 25/20. 

             Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Bilmiyorsanız şayet zikir ehline sorun” Enbiyâ 21/7.

                 “Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ÖLÜMSÜZ değillerdi (din adına bazıları “son nebinin” ölümsüz olduğunu iddia ediyorlar, bu doğru değildir) .” Enbiyâ 21/8.

                 Muhammet A.S. 40 yaşından vefatına kadar, aralıksız 23. yıl nebi’dir. Allah vahyini (ilahi mesajı/kitabını) insanlara duyurma anlamında sadece “nebilere”vahyeder, onların dışında bu anlamda kimseye vahyetmez ama kendisine vahyedildiğini iddia edenler (2/79, 6/93, 39/60) çok olmuş ve olmaktadır. Dikkat edililirse nebilik Muhammet A.S.’ın 40 yaşından sonraki tüm hayatını kapsamaktadır. Ailesiyle, komşularıyla ve diğer insanlarla beşeri ilişkilerini, kendi ihtiyaçlarını karşılama, vahye muhatap olma... gibi. Vahye muhatap olma yönü ise RASULLÜKTÜR. Şuna benzetebiliriz; bir kişinin memuriyete atanması bir ünvandır ama göreviyle ilgili işlerde, görevinin başında bulunması, göreviyle ilgili işler yapması görevi ve sorumluluğudur. Memuriyet görevi dışındaki şeyler kişinin bireysel tercihidir. Yemekte, giyimde tercihi, akşamları misafirliğe gidip gitmemesi gibi.

                 Muhammet A.S. için nebi-nübüvvet bir ünvan, rasul-risalet ise bir görevdir. Ayetlerde “rasule itaat” edin derken, Allah’tan gelen vahıylere “itaat edin” demektir. Bu anlamda “rasulün” asla vahye kendiliğinden bir şey katması, gereğini yapmaması veya vahyi yetersiz görmesi düşünülemez (6/106, 10/109, 33/2).

                 “Eğer bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız.” Hakka 69/44-47.

             Muhammet A.S.’ın “rasul” olarak bizlere duyurduğu sadece kendisine vahyedilmiş olan değil, tüm nebilere vahyedilen ortak mesajdır. “Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.” Şuara 26/196.Bu mesaj (El’kitap), Allah’ın Adem A.S.’dan itibaren insanlara gösterdiği yol haritasıdır (2/2). Bu anlamda rasuller AYRI konuma sahip olmayıp AYNI konumdadırlar;“...Allah'ın rasullerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız...”Bakara 2/285, Bakara 2/136, 3/84. “De ki: "Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim." Ahkaf 46/9

                 Allah’ın nebileri farklı özelliğe sahip olup, tebliğ/İslam’ı duyrurken farklı zorluklarla karşılaşabilmektedirler. Allah’ta bunu bizlere bildirmektedir.  “Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, nebilerin kimini kiminden farklı (feddalnâ) kıldık (üstün kıldık diye tercüme ediliyor, bu doğru değildir. Çünkü Allah rasulleri arasında ayırım yapmaz, 2/285); Davud'a da Zebur'u verdik.” İsra 17/55.

                 Mesela, İbrahim (A.S.)’a kurbanı bahşetmesi, Musa (A.S.)a Allah’ın Tur-u Sina da nida etmesi, Davut ve Süleyman Aleyhüme’s-Selam’ın hükümdar olmaları, İsa (A.S.)’a verilen mucizeler, Muhammet (A.S.)a  salat edip, mesajının evrensel olması ve kendinden sonra bir nebinin gelmemesi gibi.

                 RASULE İTAAT

                  Kur’an, Müslümanlardan rasülleri örnek almalarını ve onlara itaat etmelerini istemektedir.

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir”   Âl-i İmran 3/31.

Ayette bana uyun demek, rasul olarak size duyurduklarıma (Kur’an’a) uyun demektir. Yoksa ben deveye bindim, sizde binin, Mekke-Medine’de...yaşadım, siz de orada yaşayın, ticaret için Yemen’e, Şam’a gittim, sizde illa buralara gidin, ben çok evlilik yaptım siz de yapın, benim evim bir katlı ve caminin yanında (Mescid’i-Nebevi), sizinde böyle olsun, demek değildir.

“Allah'a ve rasülüne itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.” Âl-i İmran 3/132, Nisâ 4/59, Mâide 5/92, Muhammet 47/ 33
 “Biz, gönderdiğimiz her bir rasülü, ancak Allah’ın izniyle itaat olunması için gönderdik...” Nisa 4/64

“Her kim o rasüle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Her kimde yüz çevirirseniz seni onlara bekçi olarak göndermedik.”  Nisa 4/80, Enfal 8/20-21, Enfal  8/46, Nur 24/54

“O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir rasül gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir çıkmaz içinde idiler.”   Cuma: 62/2

“.... Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzerindesin.”  Hac 22/67

Resul, elçi demektir. Muhammed aleyhisselam Allah’ın Elçisidir. Onun sözlerini bize ulaştırdığı için Resule itaat, onu gönderen Allah’a itaattir.

Burada itaattan maksat, Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V)in bütün yaptıkları, yiyip, içme, giyinme, yöre ve çevre özelliklerine dayalı tavır ve davranışları mı, yoksa dini açıklamaya yönelik sözleri, davranışları ve eylemleri mi?

O zaman “Allah’ın raslü’ne” itaati nasıl anlamalıyız

a- Allah Nebisinin/Rasülü’nün bizim gibi bir kul olarak yapmak zorunda olduğu tavır ve davranışları var

“Onları yiyecek yemez bir ceset yapmamıştık, ebedi de değillerdi.”  Enbiya 21/8 

“Senden önce gönderdiğimiz rasüller de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi görmektedir.”  Furkan 25/20

“Ve yine deki :”Bende sizin gibi bir insanım...’  Kehf 18/110

Bu yönüyle nebiler (A.S.),orada yetişen yiyecek ve içeceklerle gıdalanacak, oranın özelliklerine göre giyinecektir. Bu diğer insanlar gibi Allah Rasülü’nün de uyması gereken bir zorunluluktur. Çünkü nebi/rasül bir melek değildir.

De ki, yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsaydı, biz de onlara gökten rasül olarak bir melek gönderirdik.”  İsra 17/95

Burada Allah Rasülü’nün din olarak bildirdiği ölçü haram-helâl sınırlarıdır. Allah Rasülü Niğde’de yaşasaydı, Niğde’deki gıdalarla beslenecek, sıcak ve soğuğa karşı bizim gibi kendini koruyacaktı. Buradaki ölçü yeme, içme, yöresel kıyafetlerden ziyade, haram- helâl sınırları anlamındadır. Çünkü Kur’an; Arabistanlı Türkiyeli, Amerikalı...v.b. tüm insanlara hitap etmektedir. Bir yörenin yöresel özelliklerini başkasına dayatmaz. Zaten böyle bir durum, Kur’an’ın evrenselliği ve son din oluşu özelliğiyle çelişir.

b- Allah Nebisinin/Rasulü’nün  kendini ilgilendiren özellikleri var

Bu konuda şunları örnek gösterebiliriz: Gece namazı “Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.”  İsrâ 17/79.

Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V), nübüvvetle müjdelendikten sonra, zaman içersinde henüz konuyla ilgili vahiy olmayan bazı konularla ilgili sorularla karşılaşmıştır. Soruların özelliğine göre; ya kendi görüşüyle çözüm üretmiş (Tahrim 66/1, Abese 80/1-12), ya konunun özelliğine göre istişare etmiş (Bedir savaşında askerlerin yerleşim yeri veya esirlerin durumu gibi) ya da toplumun örfüne göre (zıhar konusu; Mücadele 58/1-4 gibi) cevap vermiştir. Konuyla ilgili Allah, Muhammet (A.S)’a vahyederek konuyu açıklığa kavuşturmuştur. Tabir caizse Allah,  nebisinin görüşlerini tashih etmiş doğru olanı açıklamıştır. Bu sadece nebilerle ilgili özel bir durumdur.

  c- Allah Rasulü’nün vahye ait yönü (Dini tebliğe ait yönü).   

Bu konuda Rasûlüllah’a itat etmek, Allah’a itaat etmektir. Çünkü Allah Rasülü bize Allah’ın vahyini ulaştırmakta ve Allah’ın emri üzerine bizi bu vahye davet etmektedir. Allah Rasülü’nün kendisi de bundan sorumludur. Bu yönüyle Allah’ın koruması altındadır. ““Ey Rasül! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği risalet görevini yerine getirmemiş olursun. ALLAH, SENİ İNSANLARDAN KORUR. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.” Mâide 5/67

“Çünkü O, arzularına göre konuşmaz. O’nun konuşması kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.”  Necm 53/3–4. Bu ayetlerden haraketle Muhammet A.S.’ın tüm söyledikleri vahyin kapsamına sokuluyor. Bu doğru değildir. Mesela nasılsınız, demek vahyin gereği olmayıp, beşeri insan ilişkilerinin gereğidir. Necm 53/1. ayetten 18. ayete kadar okunduğunda, bunun yani din adına duyurduğunun sadece nebimize gelen vahıyle sınırlı olduğu görülür. 
“Her kim o rasüle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Her kimde yüz çevirirseniz seni onlara bekçi olarak göndermedik.”  Nisa 4/80, Mâide 5/92

 “...Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzerindesin.”  Hac 22/67

“Allah’a itaat edin, Rasüle itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Rasüle düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”   Nur 24/54

“Buna karşılık (dini duyurmaya) sizden hiçbir ücret istemiyorum. Bunun mükâfâtını verecek olan ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.”  Şuarâ 26/108

“Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra rasüle karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.” Nisa 4/115

d- Allah Nebisinin/Rasulü’nün  bize tavsiyeleri
Dinde kolay olanı seçmemiz, günlük hayatımız, ahlâk, nafile ibâdetlerle ilgili tavsiyeleri.
Nafile namazlar, oruçlar, sadaka vermek...gibi ibadetlerle ilgili tavsiyeleri.
Birbirimize ikramda bulunmak, sadaka vermek (başkalarıyla iyi geçinmek, güler yüz göstererek dâhi olsa), selamı yaygınlaştırmak... gibi.
Bazı hadis-i şerifler:
“Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!”
“En hayırlınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır.”
“Nerede olursanız olun, Allah’a karşı gelmekten sakının ve kötülüğün peşinden hemen iyiliği yetişirin ki, onu silip yok etsin. Ayrıca insanlarla güzelce geçinin.”
“Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz”
Savaş ÖREN
Niğde Kur’an Evi Derneği Başkanı