Uzak geçmişten günümüze farklı biçimlerde evrilerek taşınan ve genlerimizde hala var olan “tek lider kültürü” zaman zaman artarak veya azalarak günümüz Türkiyesine kendisini dayattı.
 
     Doğal olarak tek lider siyaseti bırakınız yapsınlar bırakınız etsinler ideolojisinin ürünü olarak zengin ve muktedir bir avuç egemenin iktidarına onların yağma düzenine hizmet etmektedir. Coğrafyamızda hiç bitmeyen şekilde yaşaya geldiğimiz sömürü ve talan son on üç yıldır olanca kabalığı, sığlığı ve hoyratlığı ile görme engellinin dahi gözüne sokacak bir durum almıştır.
 
     Coğrafyamızdaki uygulamalar “ileri demokrasi” çığırtkanlarını dahi şaşırtıyor. Bu “ileri demokrasi” çığırtkanlarını masum kılmaz elbette. Ama onu dahi şaşırtan uygulamalar öyle uluorta ve pervasız gerçekleştiriliyor ki; bu ancak tek adam kültünün hüküm sürdüğü aşiret yönetimlerinde ülkemizdeki devlet yönetme biçiminin günümüzdeki evrildiği son nokta tam olarak “postmodern kabile yönetimi/devleti” biçimidir.
 
     Çünkü bu iktidar dini argümanları devreye sokarak aşiret ve tarikat sarmalında kapitalizmi İslami ve feodal bir biçimde sentezleyerek yeni bir kabile toplumu ve iktidarı oluşturmuş durumdadır.
 
     Faşizm bir avuç zengin zümre için geniş emekçi yığınları silahlı güçler vasıtası ile zaptı rap altına almak olarak tanımlansa da eksik kalan bir tanımlamadır. Faşizm iktidarda olanların veya iktidar gücüne sahip olanların (farklı güç kullanımları ile) baskın olma davranışlarıdır. Bu baskıncılığın dışavurumlarını ilkel faşizm, gelişmiş faşizm, tekno faşizm, bilişim faşizmi, çevre faşizmi, hukuk faşizmi, eğitim faşizmi, sağlık faşizmi gibi onlarca pratiğe dönüşmüş şekliyle yaşayabilir veya biz zat tanık olabiliriz.
 
      Son yaşanan Hacıosman vakasına bakıp, spor/futbol toplumu neyi yaşadı? Diye sorar isek tipik bir tek adam sultası pratiği yaşandığını görürüz. 2015 yılının ekim ayına hemide seçimin ön gününe geldiğimiz bir zaman diliminde bir spor kulübü başkanı futbol takımlarının maçındaki yönetimlerinden memnun olmadığı hakemleri tam 4 saat boyunca stadyumun içindeki odada alıkoyuyor.
 
      Yürürlükteki ceza hukukumuzda “alıkoyma” diye katalog suçlar kapsamına giren bir suç olduğu halde, üstelik alıkonulanların bir de kamu görevlisi olduğu halde, hiçbir adli makam bu olayda bir soruşturma başlatmıyor.
 
      Daha da vahimi o ilin emniyet müdürü, valisi kendilerini doğrudan ilgilendiren böylesi bir olayda, dört saat boyunca alıkonulan hakemler ile ilgili ya herhangi bir girişimde bulunmuyorlar, ya bulunamıyorlar ya da dikkate ve ciddiye alınmıyorlar.
 
      Daha da ilginç olanı, onca vatan millet işinin arasında ülkenin Cumhurbaşkanı durumdan haberdar oluyor ve söz konusu kulüp başkanını arayarak “hakemleri sal aslanım, başımız ağrımasın” diyor ve böylece hakemler stattan çıkarılarak evlerine dönmeleri sağlanıyor.
 
      Cumhurbaşkanına böyle bir olaya neden müdahil olur? Bu olay Cumhurbaşkanının müdahil olması gereken bir olay mıdır? Cumhurbaşkanına varıncaya kadar oradaki devlet ve kamu görevlileri ne yapıyorlar? Veya ne yapılıyorsa bir işbirliği ve/veya müsamaha mı söz konusudur? Sorularda geçenler uygar ve kurumsallaşmış bir devlet yönetimi olan her hangi bir ülkede yaşanması mümkün olmayan şeylerdir. Eğer yaşanıyorsa işte orada farklı bir devlet yapısı veya işleyişi söz konusu demektir.
 
      Söz konusu kulüp başkanı hemen ardından tezahüratlar eşliğinde demeç veriyor, demecinde mafya ağzıyla “bundan böyle buradan çıkamayacaklarını düşünerek maç yönetsinler” diyerek uğrunda ölebileceği ve çok sevdiği “büyük liderin” hatırı için hakemleri salıverdiğini söylüyor. Bunları söylerken de “öleceksek de adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız” diyerek kadınları bir aşağılanma ve aşağılama nesnesi olarak algıladığını, temsil ettiği ilkel talan toplumunun bakış açısıyla da ifade etmiş oluyor.
 
     Sözün özü özeti. Ülkemiz Cumhuriyetin 92. yılını iki gün evvel geride bıraktı. Açılımı halkın kendi kendini yönetmesi olan bir yönetim modelinde 92. yılı geride  bırakmamıza rağmen gelinene nokta, geçmiş yüzyıllardan bugüne taşıdığımız tek adam kültünün yeniden canlandırılmasıyla, neoliberal yapıyı ikame etmek ve daha süratli hale getirmek suretiyle “tek adam” devletine fiilen girmiş bulunuyor.
 
    Trabzonspor kulübü başkanının mafya yönetim tarzı örneğinde ifadesini bulan, daha onlarca farklı alandaki benzeri karakterdeki olay, ülkemizin uzunca bir zamandır yönetim tarzının biraz teknoloji, biraz bilişim, bolca tüketim toplumu ile soslanarak “community/Cemaat Aşiret/anlamında) devlete dönüştürüldüğünün tipik örneklerini oluşturmaktadır. 1 Kasım seçimleri  bu yönüyle de tek adamlığa mı, demokratik cumhuriyete mi yöneleceğimizin göstergesi olacaktır.