.

Etrafımızın farkında olup, çevremizi kontrol etme halimizin bilinçli bir varlık olmamızla bütünleşmesiyle beraber, çağımızın en büyük endişesiyle baş başa kalıveririz.

Benliğimizin derinliklerine kadar işleyen, bir örümcek ağı gibi zihnimizin tüm kuytuluklarına kadar sinen günümüzün vebası diyebileceğim,

Sosyal kabul…

Görülmüyorsan yoksun.

Beğenilmiyorsan değersizsin.

Fark edilmiyorsan başarısızsın…

Sanal ortamının dijital otobanında,

Kişisel aracımızın motor gücüne bakmaksızın,

Hız ve süratle takipçi desteğini arkamıza alıp gaza basıyoruz.

Fark edilip beğenilme,

Akabinde aman beni görün feryadımıza kulak verilmesi için,

Aracın havalı kornasına basa basa ilerlemeye çalışıyoruz,

Yaşam denen ucubeye çevirdiğimiz döngünün içinde...

Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı realitede,

Sahte görüntülerin garip dilencileri olma sıfatını yüklenerek,

Yakın çevre ve genel takipçiden tıklanma dilenmek ise zavallılığımızın bir zekatı olsa gerek…

Story öykülerimize görsellik bulayıp, olmayanı varmışa çeviriyoruz.

Değme yapay zekalara taş çıkaracak karakter zaaflarımızı örtecek,

Anam babam usulü kalın battaniyeler gibi içimizi ısıtacak yalan dolanla,

Mış gibilerin Mışlığını adımlıyoruz.

Elbet bir gün,

Bir varmış bir yokmuş olacağımızı fark etmeksizin,

Ayna denen karşı yansımaya bakmaksızın,

Her şeyin iyisine layıksınız kandırmacasının kazanında,

Kaynayıp duruyoruz.

Şişirilmiş özgüven hançerini ölüm nihayetiyle yediğimizde,

Baş koyacağımız musalla taşının serinliğinde,

Huzuruna çıkacağımız Yaradan’ın iradesinde,

Tıklanmayı geçtim artık,

Nasıl bir kabul göreceğimizi,

Hiç mi hiç,

Düşünmüyoruz..