Allah her şeyi yarattıktan sonra insanı yaratmış ve veçhini nefsinin üzerine şahit tutarak Rabbimiz sahibimiz olduğunu bütün insanlara nefsimize uymamamız gerektiğini ve veçhlerimiz Rabbimizin emir ve yasaklarına uyarak nefsimizin isteklerine uyulmaması gerektiğini ve Allah'a verdiğimiz sözü yerine getirerek gafil olunmamasını emrediyor Rabbimiz.
A'RAF - 172 :Ve iz ehaze rabbuke min abenî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne). Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”
Rabbimize verdiğimiz söz var mı?  Verilen sözler nedir? Bakalım.
RAD - 20 :Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).Onlar, Allah'ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.
RAD - 21 :Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
Allah'ın ahdini ve misakını yerine getiren kişilerden bahsediliyor.
MİSAK için insanlarda bulunan ruhu, Allah'a ulaştırılmayı dilenmesi emredilmiş ve insanlar serbest iradeleri ile Allah'a ulaştırmayı kalben dilemesi gerekmektedir. 
İnsanlarda olan, Allah'a ulaşa bilecek ve Allah'a ait tek şey, Allah'ın içimize üflediği Allah'ın ruhudur.
Ruh sadece insana verilmiş Allah'a ait olan bir bedenimiz. İnsanın içine üflemesi nedeni ile yarattığı insanı, yarattığı (meleklerin ve cinlerin) bütün mahlukatına göre  Eşrefil mahlûk (şereflendirilmiş mahlûk) kılmış. İnsan dışında hiç birine Ruh verilmemiştir.
SECDE - 9 :Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne). Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Ruhun Allah'a ulaşması için, şüphe ve tereddüt olan bir  kalp ile Allah'a ulaşmayı dilemeye ve veli kullarından olmayı istemeye bağlıdır.
ANKEBUT - 5 :Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Serbest irade ile ruhu Allah'a ulaştırmayı dileyen kişiyi Allah kendisine ulaştıran yola (Sırat-ı Mustakim'e) ulaştıracağına söz veriyor.
NİSA - 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Amenu olan kişi kimdir? Bakalım ayet ne söylüyor.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Amenu olan kişi Allah'a ruhunu ulaştırmayı kalben isteyen kişi ki Allah da onu kendisine ulaştırıyor.
Peki ruhunu Allah'a ulaştıran kişinin durumu nedir?
EN'AM - 82 :Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehumbi zulmin ulâike lehumul emnu ve hum muhtedûn(muhtedûne). Âmenû olan kimseler ve îmânlarını zulümle karıştırmayanlar, işte onlar (korkudan) emindirler. Ve onlar hidayete erenlerdir.
İşte bu Allah'a ulaşmayı dileyen insanlar Hidayete erenlerdir ve kurtuluşa da erenlerdir.
LOKMAN - 5 :Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn(muflihûne). İşte onlar, Rab'lerinden bir hidayet üzerindedirler. Ve işte onlar; onlar felâha erenlerdir.
Bir insanın ruhunun Allah'a ulaşmak üzere Sırat-ı Mustakim üzeri olması O hidayet üzere olan insanın Allah ile ilişkisi nedir?
Allah'ın kulu olmasıdır.
YASİN - 60 :E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun). Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
Başlangıçta şeytana insanlar şeytana kul olarak dünyaya geldiğini anlıyoruz. Çünkü hiç kimse Sırat-ı Mustakim üzerinde doğmaz. Allah'a kul olabilmekse insan ruhunun Sırat-ı Mustakim üzerinde olması gerekir.
YASİN - 61 :Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm (mustekîmun). Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
O zaman insan veçhinin içine üflenen Allah'ın ruhunu, Sahibi olan Allah'a ulaştırmayı kalben (şüphesiz ve tereddütsüz) istemesi sonucu Allah'ta Ruhu kendisine ulaştıran Sırat-ı Mustakime ulaştırıyor.
Takva sahibi olur;
RUM - 31 :Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Allah'a kalben ruhlarını ulaştırmayı dileyen veya Allah'a ruhlarını ulaşması için yönelen kişiyi Allah kendisine ulaştırır.
RAD - 27 :Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe). Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Aksi hallerde dalâlette kalır ebedi cehennemde kalırsınız ve amelleriniz sizi kurtaramaz. Sizi Allah'a davet eden veli resule muhalefet etmeniz İslâm’ın beş şartının batıl olması söz konusudur.
MUHAMMED - 33 :Yâ eyyuhellezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum.Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Allah'a itaat edin. Ve resûle itaat edin. Ve amellerinizi bâtıl etmeyin.
Ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemesi ve Allah'tan mürşidini  dileyen kişinin mürşidi (veli resulün) önünde tövbesi sonucu mümin  olmasını ve Salih amel yapmasını sağlar. Yoksa kimse durduk yerde aklına birden Allah'a ulaşmayı (mülâkî olmayı) dilemez mutlaka bir Allahın görevlisi Allah'a davet edecek ve ona iman etmek zorunda olacaksınız. Yoksa dininizi yaşayamazsınız.
FURKAN - 70 :İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen). Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet gönderendir).
O güne kadar Allah'a itaatsizlik ile kazandığınız eksi derecatların hepsinin silinip, artı derecat yapmış gibi bir ödül ile ödüllendiriliyor.
Bir kişi Allah'ın davetçisine icabet ederek Allah'a ruhunu ulaştırmayı kalben dilerse, Allah'a ezelde verdiği ahdini yerine getirmiş olur.
EN'AM - 152 :Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
Mutlaka insanları Allah'a davet eden Allah'ın görevlileri gelecektir. Onların davetine icabet ederek onlara inanmanız (iman etmeniz) Farzdır.
Ola ki inanmadıysanız ve iman etmediyseniz kurtulamaz ve dalâlette kalırsınız.
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Allah'ın davetçisi insanlara davet ederken kendilerini dini öğretmekle yetkili gören ve insanların Allah'a davet edenlerin davetine icabet etmezler ve başkalarının da ulaşmasını engellerler bunlarda lanetli olanlardır.
RAD - 25 :Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale ve yufsidûne fîl ardı ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr(dâri). Onlar, misaklerinden sonra Allah'ın ahdini bozarlar. Ve Allah'ın, O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler (ruhlarını Allah'a ulaştırmazlar). Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar (başka insanların da Sıratı Mustakîm'e ulaşmalarına mani oldukları için fesat çıkarırlar). Lânet onlar içindir. Ve yurdun kötüsü (cehennem) onlar içindir.
Ama Allah'ın ahdi engellenen kişi kurtulmuş değildir. Başka insanların (ki Allah bunlara fesat çıkaranlar diyor) diğer kişilerin hidayetini engelledi diye engellenen de kurtulamaz çünkü aklını kullanmamıştır.
YUNUS - 100 :Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn (ya’kılûne).Ve Allah'ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü'min olması (mümkün) olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap, pislik) verir.
İşte insanların dini yaşayarak dünya ve ahiret saadetinin sahibi olması (her konuda mükemmel sosyal bir insan olabilmesi) için
Kur-an-ı Kerim'i indirmiş, okusunlar hafız olsunlar diye değil. Önce yaşasınlar diye. 
MAİDE - 68 :Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn (kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık senkâfirler topluluğuna üzülme.
O zaman Kur’an-ı Kerim'i anlamak lazım ki bu da tezekkür ile mümkün olabilir.
KASAS - 51 .Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).Ve andolsun ki, tezekkür etsinler diye sözü (âyetlerimizi) ardarda onlara ulaştırdık.
Öyle başkalarının dediği gibi kitapta her şey yoktur diyenler demelerine bakmayın Allah hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır.
ZUMER - 27 :Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne). Ve andolsun ki, bu Kur'ân'da insanlar için bütün meselelerden örnekler verdik. Umulur ki, böylece onlar tezekkür ederler.
Tezekkür tek başına yapılamaz en az iki kişi olmalıdır ki müzakere edile bilsin. Bu arada öğrenilecek şey nedir dersek;
İnsanın dünya hayatını nasıl yaşayacağı;
İndirdiği şeriat kitaplarında ayetler ile belirtmiş ve bu vahiy ürününü insanların anlaması mümkün olmadığı için, Allah'ta açıklasın diye nebi resul ve veli resul görevli kılmıştır.
DUHAN - 58 :Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne). İşte böylece O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler.
Bu dönemde resul mü olur diyenler çıkacak, hemde oldukca fazla; hani Allah'a insanların kurtuluşunu istemiyormuş gibi bir tavır ile Allah'a karşı yalan söyleyen çok kimse.hatta kendilerinden başka kimse bilemezmiş gibi dini parayla satan kibirli insanlar.
Allah, kıyamete kadar son doğacak çocuk dahil olmak üzere her devirde bir veli resulünü (MÜCEDDİT) dini yenilemesi için yollar.
A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Allah'ın ayetleri korku ve mahzun olmamak için insanları Allah'a davet eder. Ve bu davet Allah'ın bir emridir Allah’ın irşat makamları veya Allah'ın davetçilerine niza yapılmamasını istiyor.
HAC - 67 :Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
O Allah’ın veli resulü gelinceye kadar Hidayeti ve takvayı, nefsin nasıl ıslâh olacağını insanlar bilemez.
Yalancı mürşitler; Farz olan ama hidayete, yani kurtuluşa ulaştırmaya, İslâm’ın beş şartının yeterli olacağını, hiç bir ayet ile delillendirmeden anlatır ve insanların misakını keserler.
İnsanların veçhlerinin içinde nefsleri vardır temizlenmesi gerekmektedir. Allah'ın üflediği ruh vardır Allah'a ulaştırıp hidayete ermesi için. Bunların yapıla bilmesi ayetler ile Allah'a veçh açısından istenenlere iman ederek yerine getirmek.
Bu şartlarda veçh Allah'ın tayin ettiği irşat makamının söylediği ayetleri tezekkür eder ve yaşar, dolayısı ile ruhu de nefside Allah'ın emrettiği görevlerini yerine getirmiş olur.
O resul vahyin gereklerini anlatacak siz nurlanacaksınız.
TALÂK - 11 :Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan).Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (salih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih (nefsi ıslâh eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah('ın Zat'ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur.
DİNİ ALLAH'IN BİR GÖREVLİSİ SİZE AYETLERİ ANLATARAK NASIL YAŞAYACAĞINIZ ANLATACAK. BEĞENİRSİNİZ BEĞENMEZSİNİZ BAŞKA BİR SEÇENEĞİNİZ YOK. VEÇHİNİZ İTAAT EDECEK VE DİNİ RUHU İLE NEFSİ İLE VE İRADESİ İLE BİRLİKTE TAM BİR TESLMİYET İÇİNDE YAŞAYACAK.
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra başlar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.