İnsanlar inanç bakımından iman ettik dedikleri, yani inandık dedikleri zaman bu iman etmenin Kur’an-ı Kerim'e göre ne demektir ve iman insanda ne değiştirir, iman insanın neresindedir bilmezler. 


İMAN İNSANIN KALBİNE GİRER VEYA YAZILIR.

HUCURAT - 14 :Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”

Bu ayette Araplar AMENU olduk demeleri Allah'a mülâkî olmayı diledik anlamında bir ifadedir. Gerçekten (kalben) amenu olan bir kişi, ölmeden Allah'ın içine üflediği ruhu Allah'a ulaştırmayı dilemiş olması lazım.

HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn (techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.

Demek ki bu Araplar samimi bir şekilde Allah'a mülâkî olmayı istememişler. İstemiş olsalardı mutlaka Allah’ta onları kendisine ulaştıracaktı.

ANKEBUT - 5 :Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

Bu Araplar demek ki Allah'a mülâkî olmayı samimi olarak kalben istememişler veya şüpheleri var ki (böyle bir şey olamaz diye) Allah da onların kalplerine iman girmedi diyor.

MUCADELE - 22 :Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh (minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn (muflihûne).Allah'a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

Arapları imana davet eden Peygamberimiz SAV Efendimizdi. Dolayısı ile bizleri de davet etmiş oluyor. Bazıları nereden çıktı imana davet şimdi der;

Bakalım Allah ne diyor;

AL-İ İMRAN - 193 :Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr (ebrâri). Ey Rabbimiz! Hiç şüphesiz biz: “Rabbinize îmân edin.” diye îmâna davet eden bir davetçi işittik ve hemen îmân ettik (davetçiye tâbî olarak mü'min olduk). Ey Rabbimiz! Artık bizim günahlarımıza mağfiret eyle, kötülüklerimizi de ört ve bizi EBRAR (Allah'a ulaşan ve velî olan cennetlik)larla birlikte öldür.

Araplar gibi bu gün insanları Allah'a davet eden, irşad ile görevli Allah dostları muhakkak var da insanlar davete icabet ederler mi? Bu günkü tatbiki İslâm da İslâm’ın beş şartı yeterlidir fetvası vardır ve maalesef insanların Allah'a mülaki olmasına yetmemektedir.

AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin)Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.

Demek ki Allah günahları örtmeye ve hatta sevaba yazmaya hazır da insanlar davete icabet etmekten kaçınıyorlar; TIPKI KALBİNE İMÂN GİRMEYEN ARAPLAR GİBİ.

Din görevlilerinin söylediği gibi "İslâm’ın beş şartı yeterlidir" demeleri her şeyi mahvediyor. Neden mi? Davete icabet etmeyen insanlar DALÂLETTE kalıyorlar.

AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.

Bir insan dalâlette ise HİDAYETE ermek istemiyordur veya hidayetin ne olduğunu bilmiyordur. İnançlı dediğimiz kesimin pek çoğu da İslâm’ın beş şartı yeterli olacağını ve kendilerini dalâletten kurtaracağını zannederler.

YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a MÜLÂKÎ OLMAYI (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) YALANLAYANLAR, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve HİDAYETE eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

İnsanlar ya DALÂLETTEDİR ya da HİDAYETTEDİR.

Hidayette olabilmek için amenu olmak(Allah'a mülâkî olmayı dilemek) ( ruhunu ölmeden Allah'a ulaştırmayı dilemek) ki buna İMAN etmek deniyor, o zaman inanan bir insanın mutlaka kalbine iman girmeli ki zikrettikçe kalpleri titresin. 

ENFAL - 2 :İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne). Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.

Araplar gibi olmamak için mutlak bir hidayetle görevli kişi olmalıdır.

SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

Allah'ın irşad ile ve hidayet ile görevli kıldığı kişiye ulaşmak lazım ki dalâletten kurtulup hidayette olalım.

İSRA - 71 :Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).

"NEREDEN BULACAĞIZ BU İMAMI" diyecekler, Allah'ın tayin ettiği imamın Allah'tan istemek lazım değil mi? Allah ayette namazla benden isteyin diyor ve bu yardıma Allah İSTİHANE diyor.

BAKARA - 45 :Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

Davete icabet eden kişi İmana davet edildiği gibi Allah'a da davet edildiği için AMENU olan ve Allah'a MÜLÂKÎ olmayı kalben samimi olarak dileyen bir kişidir, imanlarına zulüm karıştırmayan kişilerdir.

EN'AM - 82 :Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehumbi zulmin ulâike lehumul emnu ve hum muhtedûn(muhtedûne). Âmenû olan kimseler ve îmânlarını zulümle karıştırmayanlar, işte onlar (korkudan) emindirler. Ve onlar hidayete erenlerdir.

Bunların imanı hidayete erdiriyor da, Araplar iman ettik dedikleri halde, kalplerinde Allah'a ulaşmak diye bir şey kabul edilmediği için kalplerine iman girmiyor, bu nedenle hidayete eremiyorlar. Amenu olmaları Allah'a mülâkî olma dileklerini gösterecekti. Böylece kalplerine iman girecek ve bu iman onları hidayetle görevli bir yetkili tarafından hidayete erdirileceklerdi.

YUNUS - 9 :İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi). Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.

ALLAH'TAN HACET NAMAZI İLE HİDAYETÇİNİZİ SORMANIZ YETER.

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:

1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.

Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Şüphe ile hidayete eremezsiniz. Onun için iman da şüphe olmaz.

Allah yardımcınız olsun.

[email protected]