Kur’an-ı Kerim dışında kitaplardan din anlatan ve bu Kur’an-ı Kerim'dendir diyenleri durumu ve iddia ettikler bilgiler için Allah ne diyor?
BAKARA - 79 :Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).Yazıklar olsun onlara ki; elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah'ın indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler.
Günümüzde din öğretmekle görevli kişilerin ve onların öğretilerini kendi aralarında paylaşan ve iddia eden insanların söyledikleri fetvaları hatırlarsınız. "İslam’ın beş şartı yeterli diyen ve günahlarımız kadar cehennemde kalacağız, sonra cennete geçilecek" derler.
BAKARA - 80 :Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve (o emaniyyeye tâbî olanlar): “Ateş bize ancak sayılı birkaç gün dokunacak (günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki: “Allah katından bir ahd mi edindiniz?” (Eğer böyle bir ahd, almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez (Allah'ın ahdinde hilâf olmaz). Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
Ayette Allah'ın Kur’an-ı Kerimde günahları kadar yanıp sonra cennete gireceğiz diyen kişilere "Ben böyle bir söz vermedim" diyor. Demek ki Kur’an-ı Kerim dışında kitaplardan dinlerini öğrenenlere ALLAH'A KARŞI BİLMEDİĞİNİZ BİR ŞEY SÖYLÜYORSUNUZ diyor.
BAKARA - 81 :Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa; işte onlar, ateş halkıdır ve içinde de devamlı kalacaklardır.
Halâ böyle bir iddianın sahibi olmak pek akıl kârı değil sanırım. Allah cehennemde devamlı kalınacağını söylüyor.
Dinimizi Sahabe gibi doğru öğrenip yaşamamız lazım, bu konuda Rabbimiz şöyle diyor.
MAİDE - 68 :Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn (kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık senkâfirler topluluğuna üzülme.
İslam’ın beş şartı yeter diyenler, bu ayetleri görmüyorlar mı acaba? Kuran’ı -Kerim'i yaşamamız gerektiği anlamıyorlar mı? Sorumlu olduğumuz tek kitap Kur’an-ı Kerim.
ZUHRUF - 44 :Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.
Her şey güzel de bu Kuran’ı -Kerim Peygamberimi SAV Efendimizin anlattığı gibi, birileri Kuran’ı -Kerim’i anlatmalı ki insanlar anlayıp, dileyenler yaşayabilsin.
Kibirli insanların Allah'ın kitabını anlaması mümkün değil çünkü Rabbimiz kibirli kişilerin ayetleri anlamalarından safinazar etmiş. Meselâ Arapçayı güzel okuya bilmenin kibri içinde olanlar var. Bu kişilerden ancak hatim dinleme imkânımız olabilir.
A'RAF - 146 :Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne). Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
ALLAH'IN KENDİSİNE DAVETİNE İCABET ETMEYENLER [(Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne) (Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler.) RAD-14] ZATEN RESULÜNÜN DE ALLAH'A DAVETİNE İCABET ETMEZLER [(Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike) (Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). (KASAS-87)
Allah'ın ve resulünün davete icabet etmeyende Allah'ın ayetlerinden gafil olduklarına göre, bunlarında sadra şifa olması mümkün değil.
YUNUS - 7 :İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar ayetlerimizden gâfil olanlardır.
Zaten ayetlerden gafil olanlarda ateş ehli.
YUNUS - 8 :Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
O zaman bu Kur’an-ı Kerim'i açıklama yetkisi kimindir dersek, bakalım Rabbimiz ne diyor;
AL-İ İMRAN - 7:Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât (muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). O (Allah) ki; Kitab'ı, sana O indirdi. O'ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')ın müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan rasihun (rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme)dir.” Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.
Birçok Kur’an-ı Kerim müfessiri ulûl'elbab olan kişilere olgun akıl sahibi derler demek ki kendileri olgun akıl sahibi değil ki akledememişler.
Allah ulûl'elbab kulları için bakın ne diyor.
BAKARA - 269 :Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir, ulûl'elbabtan başkası tezekkür edemez.
Allah ulûl'elbab kullarına hikmet veriyor, çok hayır veriyor (devamlı deracat kazanıyorlar) Kur’an-ı Kerim'i tezekkür imkânı veriyor.
Ulûl'elbab olan insanların özelliği nedir bir bakalım.
AL-İ İMRAN - 190 :İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardır.
Hikmet sahibi oldukları için yatılış sırlarına vakıf insanlar.
AL-İ İMRAN - 191 :Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”
Ulûl'elbab kişiler daimi zikrin sahipleri, yani kalpleri ile dilleri aynı anda ALLAH diyor. Zikir ehli olanların Allah ile ilişkileri nasıldır dersek;
ENBİYA - 7 :Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
Bu gün Kur’an'dan uzakta olanlar Allah’ın insanlara vahyetmesini kabul etmezler; çünkü Allah onlarla konuşmaz da ondan.
ÂLİ İMRÂN-77::İnnellezîne yeşterûne bi ahdillâhi ve eymânihim semenen kalîlen ulâike lâ halaka lehum fîl âhırati ve lâ yukellimuhumullâhu ve lâ yenzuru ileyhim yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim ve lehum azâbun elîm(elîmun). Muhakkak ki onlar; Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere satarlar. İşte onlar için ahirette bir nasip yoktur. Ve Allah onlar ile konuşmayacak ve kıyamet günü onlara nazar etmeyecek (bakmayacak). Ve onları temize çıkarmayacak ve onlar için elim azap vardır.
Bu kişiler de Allah'ın ve resulünün davetine icabet etmemiş ve hidayete erme sözünü yerine getirmemiş. Bu sebeple de dalâlette kalmıştır.
AHKÂF - 31:Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Allah beşerle (insanla) konuşacağını söylüyorsa, konuşamayan şapkasını önüne koyup düşünmeli değil mi?
ŞURA - 51 :Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun). Allah'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.
Demek ki ulûl'elbab kulları ile Rabbimiz konuşuyor ve sorularına da cevap veriyor. O zaman Kur’an-ı Kerim'i tezekkür yetkisini de bunlara veriyor. Daha önemlisi ileride ne olacağı, başınıza ne gelebileceğini tedbir alınması için de söylüyor.
SAD - 29 :Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin diye.
Söylüyor da NERDE İNSANLARDA ÖĞÜT ALIP DÜŞÜNMEK;
Bu Allah'ın ulûl'elbab kulları insanları uyarma yetkisini olduğunu ve Allah'ın tek bir ilah olduğunu bildirmesi söz konusu.
İBRÂHÎM - 52 :Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi). Bu (Kur'ân-ı Kerim), O'nunla uyarılmaları ve O'nun (Allah'ın) tek bir İlâh olduğunun bilinmesi ve ulûl'elbabın (sırların sahiplerinin) tezekkür etmesi için insanlara bir açıklamadır.
Herkes Allah'ın tek olduğuna iman eder onun için birisinin bildirmesine ihtiyaç yoktur diyecekler.
Burada Allah'ın bir tane olduğunu vahye iman eden kişi bilmediği halde Allah'ın davetine icabet ederek ispatlar. Tek bir yere gidile bileceği için tek olduğunu da ispatlar.
Davete icabet etmeyip Allah tektir denir. Ama davete icabet etmeyenler için nefsleri Allah'ın önündedir ve gizli şirk içindedir.
CÂSİYE-23: :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Kur’an-ı Kerim'i öğrenip yaşamak istiyorsak, o zaman Allah'ın ulûl'elbab kullarını sahibi olan Allah'a neden hacet namazı ile sormuyorsunuz ki? Dininizi yaşayan ve size Kur’an-ı Kerim ile öğretecek mutlaka bir ulûl'elbab kulu vardır.
ALLAH'IN DİNİNİ YAŞAMAK ALLAH DOSTU OLMAK İSTEMEZ MİSİNİZ? NEDEN ALLAH'A SOR MUYORSUNUZ?
NE KAYBEDERSİNİZ Kİ?
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Allah'a emanet olun.