İnsan Halkların Demokratik Partisinin kurucu beş yüz delegesinden birisi ve Niğde İl Eş Başkanı olup da bu soruyu sorar mı? Sormaz elbet. Lakin yaşam denen pratik her zaman kitapta yazana uymaz. Neden sözcüğüyle başlayıponlarca soru sohbet ortamlarında, dost meclislerinde, kıraathane ortamlarında yöneltilince cevap cümlesine yazımın başlığı olan “neden mi HDP’liyim” soru cümlesiyle başlar, dilim döndüğünce, nefesim yettiğince anlatır çoğunlukla da ikna ederek bulunduğum ortamdan öyle ayrılırım.

 

      Özetle şunları ifade ederim;

 

 “Devlet’in kurucu partisi geleneğine sağlamca yapışmış, mütedeyyinyaşamla laik yaşamı bu coğrafyaya has bir ustalıkla harmanlamış uzun yıllar 1. Şube Şefliği yapmış (12 Eylül1980 öncesi emniyet siyasi şube müdürlüklerine verilen bu günün terörle mücadele şubelerine denk düşenemniyet birimi) bir babanın sosyalist çocuğuyum. İnsanların devrimci, faşist ve "iyi niyetli unsur" diye ayrıldığı yıllarda aldım siyasi terbiyemi. Menşevikleri, SR'ları, narodnikleri, foco'cuları"sular seller gibi" yaşıtlarımla birlikte öğrenirken birazdaha derinleşerek coğrafyamızın gerçekliği olan 1915 soykırımını, Şeyh Sait'i ve Dersim'i de öğrenmeye gayret edenlerden oldum. 70’li yıların genel geçer sol sosyalist neşriyatın çözümlemeleriyle okuduğum devlet okullarındakiresmi müfredat arasında pek bir fark olmadığını çok çabuk kavradım. "Oportünizme, revizyonizme, pasifizme, reformizme" karşı olmayı söylem düzeyinde tutup, 1976-1978 genel ve ara seçimlerinde Devletin Kurucu partisine yedeklenmenin “Umudumuz Karaoğlan” güzellemeleri yapanları liseli yaşlarımda ayırtına vardım.

 

      Babamla sıkça yaptığım, yaptığımız tartışmalarda babamın tartışma cephanesi bitince tartışmayı sonlandırmak için söylediği cümle olan “ biz devrimcinin de devriminde ihtilalin ne olduğunu iyi biliriz Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya uğraşmayın” repliğine gülüp geçmemem gerektiğini ise çok uzun yıllar ayırtına varamamış ödenen ödediğimiz bedeller sonucunda yaşayarak öğrendim.

 

 Ötekileştirme, aşağılama, kendini üstün görme safdilliğine düşmedim. Ancak çevremdeki yaren ve yoldaşlarımın ezen ulus retoriğinden nasıl etkilendiklerine tanıklık ettim. Acılarımıza uzak, yabancı, hatta düşmandık düzeyinde söylemler geliştirenlerin isimlerinin önüne sol, sosyalist, demokrat sıfatlarını fütursuzlukla koyduklarına tanıklık ettim.

 

      Evet, çok çok sonraları kadını, ekolojiyi, cinsel kimlik meselelerinin ne denli önemli olduğunu bilince çıkardım.Aslında her önüme çıktığında genel temayüleuyarak görmezden geldiğim geldiğimiz ve her seferinde önce sınıf savaşımı diyerek sosyalist devrimden sonrasına bıraktığımız, sonra "tabi bu mesele de var" dediğimiz. Yaşama içkin sorunları kırmızı kaplı dosyaların içine konarak ötelendiği süreçlerden geçtik.

 

Dindar; "takunyalı, çember sakallı, badem bıyıklı, sıkmabaş, karafatma" idi. Biz ilerici, onlar gerici idi. Biz yananlardandık, onlar yakanlar idi. Ben hiç ötekileştirmezdim ki, "onlar" ötekileştirirdi.

 

Zaten Kemalizm "çağının devrimciliği" idi. 12 Eylül "Sahte Atatürkçü" idi. CHP ilerici ve demokrattı. (Aslında CHP'nin arka bahçesinden siyasi rızkını çıkarmayı hiç hazmedemedim. Çok erken fark etmeme rağmenbunu teşhir etmekte geciktim.(Bundan huzursuz olmak hazzetmemek başka bir şeydi, bununla siyaseten hesaplaşmak başka bir şey.)

 

Sonra bir dönüp baktım. 30 yıl geçmiş. Memleketin en büyük meselesi olan Kürt meselesinde zır cahil, barışı ise "Amerika Ortadoğu'dan defol" düzeyinde anlayan genel sol söylemin ne denli boş ve siyasetsiz bir siyasetin içinde çırpındığını, çırpındıkça ezberlerine sarılan, bir asr-ı saadet özlemi içinde geçmişinin mücadele anlarını mistikleştirip alkol sofralarına meze eden insanlarla hala aynı ortamlarda oluyor ve tüm çabalarıma rağmen değiştirip dönüştüreceğime ben onlarlaşıyordum.

 

      Evet, HDK-P bugün benim için özeleştirel bir arınma süreci, yeniden sahici siyasetle tanışma, bir gelecek inşa edebilme umudu demek. Elbette hem ben, hem içinde yürüdüğüm siyasi atmosfer; biraz şaşkın ve el yordamıyla keşfedecek birçok şeyi. Sancılar yaşayacak, hatalar ve öfkeler deneyimleyeceğiz, yeniden. Ama sadece “dönüştürme” “öncü olma” kibriyle değil, “artık dönüşme zamanı”  tevazuuyla yer aldığım HDK ve HDP örgütlülüğü an itibarıylayaşadığımız coğrafyanın sistem karşıtı muhalefetinin omurgasını oluşturmakta. Çıktığımız yolda yol bizi nereye götür biliyoruz. Zaferimizi görmesek bile görecek olmanın inancıyla yolda olmanın arınmasını ve mutluluğunu yaşıyorum.

 

HDP’nin seçimden hayırlı bir sonuç almasını içtenlikle istiyorum. Bu sadece bana umut vermeyecek, eminim şu ana kadar HDP’ye şu veya bu sebeple mesafeli olan birçok insana ve şahsıma “neden HDP desin “ sorusunu yöneten yarenlerimi de mutlu edecek.