…
Elindeki ekmeğini arkadaşlarına pay ettikten sonra kendisine bir lokma kalmadığını görünce” Boş ver be reis, onlar yedi ben doydum” diyerek rızkını kardeşi ile paylaşan yiğitleri özledim…
Hangi koşuşturmacanın ardından olduğu unutulan ve üzerindeki tek gömleği de yırtıldığı için ertesi gün okula gidemeyecek olan yiğitlerin sabah ezanına kadar aralıksız süren dert sofralarını…
Beş kişilik iki göz evde yirmi beş kişinin hüzün dolu sohbetlerinde, kurutulan çayların tekrar tekrar demlenerek yudumlandığı uzayan geceleri…
Buz kesen ayaz gecelerde, soğuktan moraran ellerle asılan konferans afişleri bitince bir sabahçı kahvesinde, bütün bozuk paraların biriktirilerek alındığı bir-iki sıcak simidin, çayın yükselen mis gibi buhar kokusunu…
Yürümekten eskimiş, yırtılmış, ayakkabının saklayamadığı ayaklarla minibüs parası olmadığı için yolları yollara bağlayarak ve bu hali hiç de yadsımayarak yol boyunca anlatılan yüce sevdaları…
Evlerde kimden kaldığı belli olmayan teyplerde yeni çıkan ülkücü sanatçıların kasetleri ile yeni diriliş coşkularının dillendirildiği o umut dolu meşveretleri…
Yakın uzak fark etmeden, yolda kaç kez bozulacağına aldırmadan, öğrenci harçlıkları ile tutulan otobüslerle yol boyunca söylenen marşları ve salona girerken nereden gelindiğini belirten sloganların, yeri göğü inletircesine sevgi ile alkışlanışını...
“Başbuğ gelecek” müjdesi ile kaçan uykuları ve o geldiğinde de Malazgirt Meydanındaki komutanın çerileri misali yaşanan coşkuyu…
…
Evet! Sadece birkaç başlık ile yad edilen özlem dolu yıllar, her ülkücünün daha derin tahayyüllerle hatıralarını süsler.
Onlar, ülkücülere mazi –ati köprüsünde muştular sunar. Hiç pişmanlık duyulmaz yaşananlardan.
…
Bu hatırlatmaların sebebi; ülkücü mücadelenin geçici bir heves değil, asırları kucaklayan ve geleceğe ait de bir medeniyet tasavvuru sunan şuur yapısıdır.
O şuur yapısı milli anlayışı, tarihi değerleri ve şahsiyetli duruşu ihtiva eden bir anlayıştır.
Yaşanan keşmekeşler ve sıkıntılar ülkücü şuur açısından yavaşlatıcı bir hal arz etmez. Tam tersi, olumsuzluklar mücadele azmine ivme kazandırırken, muvaffakiyetler de sadece tevekkül ile karşılanır ve daha iyisi için çalışılır.
Tarih boyunca ülkücü anlayışlar, milletler için daima bunalımdan çıkış yolları bulmuş ve milletlerin kırılan azmine şevk katmış, çözüm yolları sunmuştur.
Türkiye ve Türk Dünyası açısından bakıldığında da durum böyle olmuş ve önümüzdeki süreçte de böyle olacaktır.
Ülkenin sürüklendiği açmazlar ülkücü anlayış ile çözüme kavuşacaktır. Bunun gerçekleşmesi, özlemle yad edilen ve biraz da nostalji tadında hatırlanan geçmişteki idealist şuurun günümüzün realizmini de ihtiva eden yaklaşımları ile bütünleşmesi ile netice verecektir.
Buradan hareketle, geçmişin mücadelesini verenler geleceğin inşası adına birlik ruhu ile meşveret etmelidir.
Önce sosyal ve politik tutarlılık adına somut verilerden oluşan ve belirlenen alanlara ait tespitleri ihtiva eden çalışmalar etüt edilmelidir. Uygulanılırlığı olanlar tutarlı ve etkin bir şekilde toplumla buluşturulmalıdır.
Toplumsal beklentiler, meşru dairede ve ülkenin ülkülerini belirleyecek şekilde değerlendirmelere tabi tutulmalı; toplumcu sosyal projeler, herkesi kucaklayacak niteliğe büründürülmelidir.
Toplumları ayrıştıran, geri bırakan, yok olmaya sürükleyen “cahillik, fakirlik ve bölücülük” zehrine karşı “ilim, iktisat ve ahlak” çerçevesinde ülkücü yaklaşımlar serdedip milletle kucaklaşılmalıdır.
Ülkücü anlayış buna mecburdur.
Tarih, millet ve geleceğe ait insani, İslami, milli mefkure bunu ülkücü yapıdan beklemektedir.
Öyleyse kim hangi alanda hangi mefkureye kaliteli bir katkı sunacaksa vazife başına geçmelidir.
O vazife, nefislerin geleceği için değil nesillerin ülküleri adına icra edilmelidir.