Ayasofya, İmparator Jüstinianos tarafından yaptırılmıştır. Yapım çalışmaları sırasında iki baş mimar ile birlikte 100 mimar ve her mimarın emrinde 100 işçi çalıştığı kaynaklarda geçmektedir. Yapımına 532 yılında başlanmış, 5 yıl gibi sürede tamamlanarak; büyük bir törenle 537’de ibadete açılmıştır.

916 yıl kilise olan yapı,1453'te Fatih’in İstanbul’u fethetmesi ile camiye çevrilerek; 482 yıl cami olarak kullanılmıştır.

24.11.1934 tarih ve1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile müze olması kararlaştırılmıştır.

Ayasofya üzerine bugüne kadar farklı kişiler tarafından onlarca yazı yazılmış, cami olarak ibadete açılması için milletvekilleri tarafından farklı zamanlarda meclise birçok kanun teklifleri verilmiş ve halktan da yüzbinlerce dilekçeler yazılmış ama bir netice elde edilememiştir.

Sezai Karakoç da Ayasofya’nın tekrar cami olarak açılması gerektiğini çeşitli yazılarında ve konuşmalarında dile getirmiştir. Bu yazıların başlıkları ve yer aldığı eserler şunlardır:
 
  • Ayasofya Ne Kadar Sabırlısın? (Sütun)
  • Ayasofya’nın Anlamı (Dirilişin Çevresinde)
  • Kaderimizin Ayasofya’sı, Ayasofya’mızın Kaderi (Diriliş, 1990, sayı: 78)
 
Bu yazılarda belirtilenleri özet olarak şöyle ifade edebiliriz:

Ayasofya, topraklarımızda bulunan ve yaklaşık 500 yıl cami olan bir mabet olduğundan, onu tekrar camiye çevirmek en tabii hakkımızdır.

Ayasofya’nın cami olarak tekrar açılması, İslam Dünyası’nın da bize bakışını değiştirecektir. Ayasofya kapalı kaldıkça bize kuşkuyla bakmaya devam edeceklerdir.

Ayasofya’nın açılması Batı dünyasının belki önce tepkisine neden olacaktır ama sonra kimliğimiz ve kültürümüz için bir kararlılık mesajı olacaktır.

Ayasofya, tarihi doğu-batı savaşında, zaferin hangi tarafta olduğunu gösterici bir semboldür. Ayasofya cami olduğu sürece üstünlük İslam’dadır. O,cami olmaktan çıktığı andan itibaren üstünlüğün Batı’da olduğu bilfiil kabul edilmiş olur.

Sezai Karakoç’a göre çarmıha gerili olan Hz. İsa değil, bu haliyle Ayasofya’dır.

Ayasofya, tarihi yapı olarak müze olmasının dışında müze bile değildir. Çünkü içinde tek bir müze eşyası yoktur.
Ayasofya bir tapınak olarak yapıldığı için onu başka bir yapıya dönüştürmek, başta Ayasofya’yı yaptıran İmparatora ve mimarlarına saygısızlıktır.

Ayasofya’yı açmak, çağın kördüğümünü, İskender’in kılıcı gibi biçmek olacaktır.

Ayasofya bugünkü haliyle ne cami, ne müze ne de kilisedir.

Daha İstanbul fethedilmeden, Bizans’ın Ayasofya’yı koruyacak gücü kalmamış ve Müslümanlardan yardım istemişlerdir.

Öyle ki yardım için giden Müslüman mimarlar, camiye çevrilmesini kolaylaştıracak şekilde tamirini yapmışlardır.

Ayasofya’nın günümüze kadar gelmesini, yine Osmanlı mimarlarına, bilhassa Mimar Sinan’a borçluyuz. Etrafına yapılan minareler, medreseler, padişah türbeleri vb. ile o tam bir İslam külliyesi haline gelmiştir.

Yakın tarihte, Ayasofya’nın etrafındaki minareler Ayasofya’ya uymuyor diye neredeyse yıkılacaktı. Allah Ayasofya’yı korudu ve bu emellerine ulaşamadılar.

Birinci Dünya savaşı sırasında, İstanbul işgal edildiğinde, Ayasofya, askeri bir birlik tarafından korunuyordu. İşgalciler bu birliğin alınmasını istediler. Maksatları onu kilise yapmaktı. Ama bu birliğin  komutanı  Binbaşı Tevfik Bey, asla Ayasofya’yı terk etmeyeceklerini, eğer ısrar edilirse Ayasofya’yı kendileriyle birlikte havaya uçuracaklarını söyledi. İşgalciler bu ısrardan vazgeçtiler.

Ayasofya, çapı meçhul kişilerce ibadete açılamaz. Ancak batı karşısında, İslam alemi olarak tam bağımsız olduğumuz gün; ya da Ortadoğu’nun gerçek kurtarıcısı  aydınlarının devreye girdiği gün; Ayasofya, kendiliğinden cami olarak ibadete  açılacaktır.

Ayasofya cami olursa, tasvirlerin üzeri badanalanacak, bu çağda bu nasıl yapılır itirazına karşı Sezai Karakoç : "Dekorasyon sanatı buna çözüm bulacaktır. Öteden beri yeri geldikçe özel sohbetlerimizde söylediğimiz ve çevreye de yansıyan çözüm şudur: “Bir düğmeye basarsınız bütün tasvirler bir perdeyle örtülür. Bir düğmeye basarsınız perdeler açılır, tasvirler ortaya çıkar. Namaz kılmanın olmadığı sabah saat  9-11  arasında düğmeye basılır; perdeler açılır. İsteyen turist gelip kilise görünümüyle Ayasofya’yı görebilir. Günün diğer saatlerinde ise bir düğmeye basmakla, bütün tasvirlerin örtülüp buranın cami haline gelmesi sağlanır. Namaz kılınır. Bu halinde de turistler gelip binayı gezebilirler. Süleymaniye ve Sultanahmed’i gezdikleri gibi.

Böyle bir düzenleme ile onurumuz korunmuş olur; dünyanın her tarafından gelen Müslümanlar Ayasofya’da namaz kılabilirler; turistler onu gezebilirler ve hatta eski haliyle de görebilirler. Olgu, İslam dininin gücünü ve toleransını da somut bir şekilde göstermiş ve bilgelik mabedi demek olan Ayasofya’nın anlamına da uyan bir özelliği taşımış olur.” ( Diriliş, 1990, sayı: 78)
Sezai Karakoç’un yukarıda ismi geçen yazısı şu paragrafla son bulur: "Ayasofya, ruhumuzun trajedisini ifşa eden bir sfenks mi? Zincire vurulmuş Promete mi? Onu ancak Kafkas kartalları mı zincirlerinden kurtarıp özgürlüğüne kavuşturur?

Talihimizin dönüşünü haykıracak bir ilan mı olacak minarelerinden yükselecek ezanlar? Bağımsızlığın gerçek sesi ezanlar.”
Sezai Karakoç yaptığı bazı konuşmalarda da Ayasofya’dan bahseder. Örneğin; 30 Mayıs 2015 tarihli konuşmasında şunları söyler: “Bana soruyorlar; işte Ayasofya cami olarak açılabilir mi? İktidar açar mı, açamaz mı? Bende bunu daha önce söyledim. Ancak İslam Alemi kendine gelirse o zaten kendiliğinden açılır. O gelmedikçe açılamaz. Eğer gizli bir anlaşmayla açarsanız onun da maalesef sonu gelmez. Eğer böyle giderse kilise olarak açılır...”

Allah’tan dileğimiz odur ki, bu hasret biter ve Ayasofya en yakın bir zamanda tekrar cami olarak ibadete açılır.