Son zamanlarda herkes kendi penceresinden Çanakkale’yi anlatmaya çalıştı. Kimi hayasızca bu savaşın halkların kardeşliğini anlatan bir savaş olduğunu, kimi binlerce kilometre uzaklardan ülkemi işgale gelen Anzakların ne kadar da insancıl olduğundan, kimi de aslında bu savaşla birlikte hümanist bir dünya kardeşliğinin doğduğundan dem vurmaya çalıştı.
            Ama anlatmadılar, son mermiyi namluya süren Seyit Onbaşı’ya kulpsuz, kolsuz 275 kiloluk o gülleyi kaldırtan gücün İslam’ın imanından doğduğunu…
            Hiç kimse bahsetmedi dualarla uğurlanan son gemimize doğru gelen torpile kendini siper eden askerden geriye sadece başparmağının kaldığından…
            Ya da bahseden oldu mu bilemiyorum, Nusret Mayın gemisindeki yüzbaşının gece rüyasında peygamberimizi gördüğünü ve o yüce zatın yüzbaşıya “Mayınları kıyıya paralel döşe.” Dediğinden…
            Aslında bana acı gelen; ne Çörçül’ün savaşta kullandırttığı kimyasal silahın sebebini soranlara; “Tamam, kimyasal silah savaşta insanlara karşı kullanılmamalıdır. Ama Türkler insan değil ki.”, demesi... Ne de metre kareye 6 bin mermi veya üç şehidin düşmesi değil.
            Hatta Hindistan’dan, Bangladeş’ten topladıkları Müslümanlara “Sizi yamyamlarla harbe götürüyoruz.”, diyerek kandırılan dindaşlarımızın sıktığı kurşunlar da sarsmadı fazlaca…
            Ama ülkemizde Helen medeniyetine alkış tutan, onların terbiyesiz tanrılarına, tanrıçalarına, Afrodit’ine, Helen’ine övgüler dizip Büyük Akif’in; “Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela” dediği aşağılık bir medeniyetin zulmünü görmezden gelen Truva atı temsilcilerine bakıyorum da “Çanakkale Geçildi mi ki?”, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. 
            Bizim, Kaz Dağı’ndaki Allah’a sadakatle bağlılığın sembolü Sarı Kız hikayesini bilmeyen neslimiz acıdır, Çanakkale’nin azgın köpeği İngilizlerin aynı dağdaki terbiyesiz tanrısı Afrodit’in, Helen’in hem kız kardeşi hem de karısından olma çoban oğlu ile yaşadığı ahlaksızlığı sözüm ona medeniyet adına dillendirmektedir.
            Görüyorum ki, neslimiz Çanakkale’deki ruhu meyhane köşelerinde, başıboş sokaklarda, istikametsiz yollarda kaybetmiş.
            Görüyorum ki, beyinleri ürperten nesepsizlik, harap olan din, türap olan iman, Çanakkale’nin geçildiğine işaret eder olmuş.
            Görüyorum ki, ilimden, imandan, Kuran’dan bihaber neslin ahvali Çanakkale ruhunu unutturmuş.
            Ey Asım’ın nesli:
            Sana kanla emanet bırakılan, gözyaşlı dualarla emanet edilen, kınalı kuzuların şanına layık ol. Çanakkale’yi de, Sakarya’yı da, Dumlupınar’ı da Türk- İslam kültürünü yaşayarak yaşat. Eğer o ruhu yaşamazsan on yıl sonra yaşayacak toprak da bulamayabilirsin.
 
 

- - - - -