Yaklaşık 11 yıldır uygulanan politikalar, çıkarılan yasalar, teşvik paketleri, yerli ve yabancı sermayeye sağlanan kolaylıklar, yerel yönetimler eliyle aktarılan rantsal gelirler sermaye güçlerinin istikrarlı bir şekilde büyümesini sağlarken, halkın geniş bir kesimini yoksulluğa, işsizliğe ve geleceksizliğe mahkum ettiğini hep birlikte  yaşayarak öğrendik.
    Tek parti iktidarı ile gündeme gelen “istikrar” söylemi ve “iktidar yerel yönetim uyuşması” o kadar profesyonel yalanlar eşliğinde kullanıldı ki, yoksul halk kesimleri hiçbir çıkarları olmadığı halde, iktidar partisi tarafından başarılı bir şekilde sürdürülen “yalan siyaseti” üzerinden yedeklenip, halkın en temel haklarına yönelik kapsamlı yerel ve genel saldırılara  hatta bir bütün olarak  hak gasplarına karşı suskun kalarak desteklemiş de oldu.
     Gezi Parkı Direnişiyle birlikte yaygınlaşan kitlesel gösterilerin “sosyal patlama” ya da “toplumsal muhalefetin başkaldırısı” şeklinde ortaya çıkması, 11 yıldır sürdürülen “yalan siyaseti”nin emekçi kitleler nezlinde iflas ettiğinin en somut göstergesidir.
      Bizzat Başbakanımız tarafından yönlendirilen polemik dili gezi eylemleri sürecinde “çapulcu, kemirgen, tencere tava hepsi bir hava, faiz lobisi destekçileri, terörist” vb. ifadelerle, yalan propaganda malzemesi olarak her gün ısrarla tekrarladığı gibi  “camide içki içildi” gibi ısrarlı açıklamalarla alana çıkmış kitle açık hedef haine getirilerek itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Bu durum 11 yıldır başarıyla uyguladıkları yalan siyasetinin seviyesinin nicelik olarak artışını ancak  nitelik olarak yerlerde süründüğünü göstermesi bakımından kaygı vericidir.
     Ülkemiz muktedir egemenleri düzen siyasetinin temelini oluşturan “yalan propaganda” yöntemini kulalanarak icra makamı olarak hükümetlerini yalnız bırakmadıklarını, tam destek olduklarını “Türkiye’nin gücünü ve imajını korumak için sorumlu davranma zamanı” başlıklı, tam da hükümete “lojistik destek” anlamına gelen ve  ana akım medya gazetelerine tam sayfa ilanlar vererek iktidara taşıdığı politik aktörlerine tam destek olduğunu deklere etmiş oldu.
     Başta Tüsiad, Müsiad gibi patron örgütleri ve  her daim peşine taktığı işçi ve memur konfederasyonlarının (Türk İş-Hak İş Memur Sen vb.) da bulunduğu bazı kurumların ortaklaşa verdikleri ilanın içeriği çarpıtma ve yalanlarla dolu olmasına rağmen “majestelerinin muhalefetinden” hiçbir itiraz yükselmedi. Halbuki dünya çapında onlarca tanınmış sanatçı ve aydının verdiği ilan yayınlanır yayınlanmaz siyasi iktidar sözcüleri “satılık Time, neye imza attığını bilmeyen sanatçı, Türkiyenin yerini hartitada dahi gösteremeyen zavallılar” minvalinde salvo atışlarla karşıladılar. Siyasi iktidarın ve onu destekleyen egemenlerin “yalan propagandasına” duyarsız kalıp uyuyanların, tepki göstermeyenlerin yaklaşan yerel seçimlerde kabaran toplumsal muhalefeti kendine oy olarak tahvil edemiyeceği bilinmelidir.
     Siyasal İktidar yalanlarla ve göz boyayan devasa projelerle başta İstanbul olmak üzere beş metropolün büyük şehir belediye başkan adaylarını üç aşağı beş yukarı belirlediği gibi Kazlıçeşme  mitingiyle ve iftar sonrası yaptığı konuşmalarla yerel seçim sathı mahaline girdiğini göstermesine rağmen ana huhalefet partisi aday belirlemekten tutunda gündem belirlemeye kadar bu yalanlar karşıısnda  deyim yerindeyse uymaya devam ediyor.
    CHP’in uyma moduna isyan ederek İstanbul büyük şehir için aday adaylığı açıklayan tek isim gazeteci Can Ataklı! Mustafa Sarıgül,İstanbul milletvekili ve genel başkan yardımcısı Gürsel Tekin gibi siyasetçilerinin adı ortalıkta dolanmasına rağmen seçimlere 6 ay kala İstabul büyükşehir belediye başkanlığı adyayını netleştiremiyen anamuhalefet partisi metropoller dışında da şehir belediye başkan aday adaylarını ve ya adaylarını açıklamış değil.   
     Siyasi iktidar başta büyükşehir yerel yönetimleri olmak üzere ranta ve AVM’lere tahvil ettiği elindeki belediyeleri “süvari değiştirmeden” yeniden kazanmak için “dünyanı en büyük parkını” projelendirdikleri gibi yalanlarını ulu orta savurup 500 yıllık bostanlık yeşil alanı iş makineleriyle talan etmesini saklarken anamuhalefetin “derin uyku halini” anlamlandırmak mümkün değil.
    Yeri gelmişken Niğdemiz de ismi aday adaylığı için telafuz edilen  Kamil Davarcı, Fahri Eker) gibi saygın birkaç isim dışında yerel seçimler için ana muhalefet partisinin çalışmasını duyan varsa beri gelsin. İlimiz “MHP Teşkilatı” bile Fikret Çıtırgı’nın aday adaylığını açıklamasıyla birlikte yerel seçimler için kolları sıvazlayıp çalışmalara dört elle sarılmışken Niğde CHP’nin Kemerhisar beldesi dışında (o da Kamarhisara özgü dinamiklerin gayreti sonucu) yerel seçimlere ilişkin ciddi bir ön hazırlık sürecinde olduğunu söylemek mümkün görünmüyor.
       Her yönüyle siyasal iktidarın yalan söylemlerine ve “İstanbul Kanal” gibi utopik projelerine terk edilen “politik arena” Taksim Gezi Parkı Direnişiyle yeni bir boyuta sıçrayan toplumsal muhalefeti ve onun girdabına kapılan milyonlarca emekçiyi, ezileni, ötekileştirileni, hor görülenin gayri gözünü boyayamaz.
      Ancak toplumsal muhalefet güçleri İstanbul büyük şehir belediyesi başkan adaylığı için adı geçen Sırrı Süreyye Önder gibi emekçi kitlelerce geniş kabül görmüş isimler bulup aday gösteremez ise siyasal iktidar baskıladığı medya gücü ve  uyuyan “majestelerinin muhalehetinin” el birliğiyle 2014 yerel seçimlerinden “muzaffer” çıkar.