*Bertaraf (Farsça ber + Arapça paraf) köklerinden üretilmiş sıfat soylu ve yok etme, etkisiz hale getirme anlamına gelen Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında sıklıkla kullandığı, AK partiden ve kendinden taraf olmayanlara yönelik söylemlerini özetleyen “taraf olmayan bertaraf olur!” özlü sözü ile 2014 Türkiye’sinin gerçek sahibinin partisi ve kendisi olduğunu kamuoyuna yineleme ritüeli olmuş söz olarak hafızalarımıza kazınmıştır.
 
        Hak ve özgürlükleri savunanların tu kaka olduğu, eli palalı, sopalı külhanların polisimize yardımcı unsurlar sayıldığı yetmezmiş gibi  “Gün, imtihan günüdür” söylemiyle devreye giren yetkisini birinci kemanın belirlediği ikinci keman ; “herkesin tutumunu buna göre belirlemesini” istiyor ve kendilerinin yanlarında yer alanların “mükâfatını göreceklerini” ilan etmekten çekinmiyor.
 
       Yasalar, torba torba! İktidar konumlarını tahkim etmeye yönelik; kolluk güçlerini takviye  ederek emekçilere karşı saldırılarını daha fütursuzca sürdürmek için, yasal-yasadışı her yol ve yöntemi yürürlüğe koymaktan kaçınmayan bir ekonomik, siyasal ve ideolojik güç olan AK parti iktidarı, sermayenin çıkarlarını temsil eden devlet aygıtının, aynı zamanda kendi yarattığı zengin zümrenin de iktidar aracı olarak kullanarak, biat etmeyen kim varsa, “bertaraf etme”; zor ve şiddetle bastırma tutumunu giderek “daha istikrarlı” şekilde sürdürmek için “kamu güvenliği” söylemini de öne sürerek kitlelere yönelik baskı ve şiddet politikalarını artırıyor.
 
       Geldiğimiz noktada ya onlar gibi düşünülüp-inanılacak; ya da bertaraf olunacaktır! Ücretim artsın, daha iyi çalışma koşullarında sendikalı ve sigortalı çalışayım diyen işçinin üzerine TOMA’lı polis ve jandarma birlikleri sürecek kadar “demokrat”; 28 milyon kişinin günde ancak iki dolarlık “gelir” sahibi olabildiği bir ülkede, bin yüz küsur oda sayısı belirli olmayan saraylarda halka hükmetmeyi “milletin büyüklüğü” ile ilişkilendirecek kadar “medeniyetçi”; milyar dolarları rüşvet-yolsuzluk-rant getirisi olarak kasalarına doldurduğu iddiaları ortalıklarda uçuşurken gündemi saptırmak için, din öğretimini üç-dört yaş grubundan çocuklara dek indirerek devlet zoruyla dayattıkları Sünni İslam öğretisinin kalesi olan cemaat yapılanmasına yönelik 14 Aralık operasyonuyla ne denli ileri gidebileceklerini bilerek gözler önüne sermiş ve ayağınızı denk atın mesajını bir kez daha vermiş oldular.
 
       “Bertaraf olmak” istemeyen taraf olmalıdır; evet ama kimin, neyin tarafı? Netleştirilmesi gereken tam da budur! İktidar zümresinin dayattığı, kendilerine tabi olunması, politikalarına biat edilmesidir. Bu istem, dinsel ideolojik cilayla da süslüdür. “Düşünmeyin, bize inanın ve itaat edin!” denilmektedir. Zamane çanak yalayıcıları ve piyonların alkışları arasında, kendini yeni zamanların halife sultanı gören baş yönetici ile iktidar zümresinin bilim ve akla karşı savaşı bunu hedefliyor.
 
      Onların otoritesine; devlet-hükümet organları ve politikalarına itaat eden “muteber-makul vatandaş”; biat etmeyip hak ve özgürlük mücadelesi yürüten, ya da düzen politikaları kapsamında farklı tutum alan kim varsa, “hükümeti devirmeye teşebbüs” eden “makul şüpheli” olarak “tasnif edilmiş”; “taraf-bertaraf” anlayışı açıklayıcı formül olarak belirlenmiştir.
 
        Evet, taraf olunmalıdır! Ama kimden taraf? Ülkeyi zindana çevirerek hak ve özgürlüklerimizi kısıtlayan yarattıkları zindanın bekçiliğine soyunanlardan yana mı taraf olunmalı? Özgürlükler için mücadele yapanlardan yana mı taraf olunmalı? İşte anın getirdiği en önemli soru bu. Ülkeyi zindan, kendilerini zindan bekçisi görenler, en üst düzeyden, ekonomik, siyasal, kültürel hükümler vererek, tarihin hem tanık olduğu, hem de kanlı sayfalarına her geçen gün yenilerini ekleyen gönüllü bekçilerin kendilerinden önce   nice nice gaddarlıklara, mülk almalara, servet ve taht-iktidar sever krallara, sultan, firavun ve diktatörleri gördüğünü ve fakat hiç birinin sür git bekçilik görevini yerine getirmediğini sonlarının hayırla bitmediğine de tanıktır.
 
      Zindan bekçilerinin karşısında, halk, hak ve özgürlük için saf tutmak, zalime kul olmak yerine insan olmayı, insanlıktan, bilim ve akıldan yana taraf olmayı seçmek demektir ve yapılması gerekendir! Sonu hayır olmayanlara biat etmek günü kurtara bilir. Lakin insanlık ailesinin ilerleyişine hiçbir katkı sunmaz. Zulüm bekçilerinden yana değil, emekten, demokrasiden, hak ve özgürlüklerden yana olanların safına taraf olması günün görevidir.