Artık hiçbirinden eser yok
Gitti o geceler o cenk kitapları
Dağıldı kalelerin önündeki askerler
Çocukluk güzün dökülen yapraklar gibi
                                      (Sezai Karakoç)
 
  Günümüzde hala  cenk  kitaplarının  okunduğu evler  var mıdır? Veya Battal Gazi  hikayelerinin anlatıldığı...Çocuklarımız Bostan-Gülistan’daki ,Mesnevi’deki hikayelerin ne kadarını biliyorlar? Veya uzun kış gecelerinde bu kitapları çocuklarına okuyup anlatan anne babaların neslinden birkaç kişi kalmış mıdır? Kalmışsa o anne ve babalarımızın ellerinden öpüyorum.Beni bağışlasınlar.

 Artık evlerimize her akşam çoğu seviyesiz tv dizileri,siyasi tartışmalar,eğlence proğramları,sanal oyunlar vb. konuk oluyor.Keşke bunların yanı sıra yukarıda anlattıklarımızla ilgili diziler,filmler,belgeseller vb. de olsa da ailecek oturup izlesek.Üzerlerinde düşünüp yorumlar yapsak.Ama maalesef  küçük bazı istisnalar dışında bunlar yok.Artık masallar kaf dağının arkasına gitti.Bize bu toprakları canları pahasına miras bırakanların isimlerini bile bilmiyoruz. Her geçen gün kendimizden uzaklaşıyoruz.

 Köylerimiz boşaldı.Şehirlerimizi beton yığınları haline getirdik.Çocuklarımızın  oyunlar oynayacakları alanları bile onlara çok gördük.

 Şehirlerimizdeki ağaçlar, arabaların çıkardığı tozlarla , zehirli gazlarla ve mobil istasyonlarının etkisiyle ağaçlıktan çıkarak  kurumaya yüz tuttu.Güllerimiz ,çiçeklerimiz kokmuyor.Nerede iğdelerin,leylakların,hanımelilerin kokuları.

  Kendimizi kendi ellerimizle uçuruma, yokluğa  götürüyoruz.Bir labirente kilitliyoruz. Birilerinin buna dur!demesi gerekiyor.

 Gaz lambalarının yerini avizeler aldı.At ve merkeplerin yerine lüks arabalarımız var.Kerpiçten yapılmış evler yerine villalarda,lüks apartmanlarda oturuyoruz.Isınma araçlarımız gelişmiş.Ama mutlu muyuz? Yarınlara güvenle bakabiliyor muyuz?...

  Yazının baş tarafına aldığımız Sezai Karakoç’un “çocukluğumuz “ şiirinde ,şair kendi çocukluğunda yaşadıklarını anlatıyor.Uzun  kış gecelerinde  babasının anlattğı  hikayeleri,Bediri,Hayber’i  yaşadıklarını,kedilerin mangalın altında uyuduklarını belirtiyor.Şimdi onlardan hiçbir eser kalmadığını çocukluğun  güzün dökülen yapraklar gibi olduğunu  söylüyor.

  Kitaplarımız tozlu raflardan ne zaman inecek? Çocuklarımız, aile büyüklerinin anlattığı  hikaye ve masallarla ne zaman uykuya dalacak ve tatlı rüyalar görecek? Mimarlarımız,mühendislerimiz ,müteahhidlerimiz ne zaman ruhumuza uygun evler, sokak ve caddeler yapacak? Mahkumu olduğumuz labirentlerden bizleri kimler kurtaracak?

 Belki ben yanılıyorum. Kötümser düşünceler taşıyorum. Birisi çıkıp yanıldığımı söylesin. Ve beni ikna etsin.