“Sıradan Faşizm” belgesel filmini izleyenlerin gayet net hatırlayacağı görüntüler ülkemiz toprakları üzerinde her yeni gün farklı vehçeleriyle kendini göstermeye devam ediyor.Son olarak Gurp Yorum,Çağdaş Hukukçular Derneği,Halkın Hukuk Bürosu ve sanat merkezler ininde aralarında bulunduğu kurumlara ve üyelerine yönelik “ajanlık”, “terorist faliyet” vb. suçlar isnat ederek başlatılan operasyonları izlerken faşizmin dehşetini duymamak imkânsız.
 
     Ülkemiz coğrafyasında yaşayan yurttaşların her geçen gün özgürlük alanını gittikçe daraltan, onların haklarını yok sayan ülkeyi yöneten siyasal iktidarın tüm ülkeyi açık hava cezaevine dönüştürme yolunda ciddi adımlar attığı günleri hep birlikle yaşıyoruz. Gittikçe daha da belirginleşen bu karanlık tablo içinde toplumun tüm muhalif kesimlerini hedef alan baskılara her yeni gün bir yenisi artarak eklenmekte olduğunu görüyoruz.
 
      Son olarak Cumartesi sabah 04.00’te, adeta “düşman” bir ülkenin topraklarına operasyon düzenlenircesine helikopter desteği ile başlatılan operasyonla onlarca adrese baskınlar düzenlenmiş başta Ankara, İzmir ve İstanbul olmak üzere 7 kentte aralarında sanatçılar, sendikacılar ve avukatların bulunulduğu 83 kişinin gözaltına alındığını biliyoruz.
 
    “Operasyon” kapsamında baskın yapılan yerler arasında Çağdaş Hukukçular Derneğinin (ÇHD) Genel Merkezi ve İstanbul şubesi ile Halkın Hukuk Bürosu da bulunması,buralara giriş ve aramaların medyaya servis ediliş biçiminden “uyduruk” iddialarla ve servis edilen görüntülerle kriminalize edilmek suretiyle itibarsızlaştırma yapılmak istendiğini net olarak anlıyoruz.
 
     Basından edindiğimiz kırık, dökük bilgilerden evleri ve büroları yürürlükteki “hukuk” kuralları çiğnenerek basılan avukatlardan 15’i gözaltına alınmış olduğunu, bir çok sendika ve konfederasyonun avukatlık hizmetlerini de yerine getiren Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın Suriye de olduğu bilindiği halde, Türkiye’ye gelmesine fırsat verilmeden hakkında yakalama kararı çıkarıldığını, İdil Kültür Merkezi ve Yürüyüş dergisi bürolarının da basıldığını operasyonda özellikle son dönmelerde üzerlerindeki baskı yoğunlaştırılan Grup Yorum’un elemanları da gözaltına alınmış olduğunu üzülerek öğreniyoruz. 
 
     Tamamen totaliter rejimlerde görülecek türden operasyonlarla “ileri demokrasi” nutukları atanların gerçekte nereye doğru evirildiklerini görüyoruz. Bu son saldırıyla siyasal iktidarın kendisi gibi düşünmeyen tüm kesimleri hedef tahtasına koymakla kalmayıp toplumsal muhalefetin savunma hakkını da bertaraf etmeyi amaçladığını görmek gerekir. Diğer taraftan onlarca avukat hala cezaevinde iken ÇHD gibi 1974 yılından bu güne ülkemizde kesintisiz hukuk ve savunma hizmeti veren bir kuruma yönelik keyfi bir şekilde aramaya tabi tutulması hukukun tamamen ayaklar altına alındığını göstermektedir. Avukatların dahi hukuk güvenliğinin olmadığı bu ülkede, biz vatandaşların hak ve özgürlüklerinden ne denli bahsedile bilir?
 
      Siyasal iktidarın tüm emek ve muhalefet öznelerine yönelik gözaltı ve tuukllama yöntemleri rutinleşiyor, sıradanlaşıyor. Ancak faşizmin egemen olduğu ülkelerde yaşananlarla kıyaslanabilecek, baskı ve şiddet politikalarının devamı olan operasyonları kuru kuruya kınamak, olanlara “seyirci kalmak” tepki vermemek ülkemizi faşizme terk etmek anlamına geleceği bilinmelidir. 
 
      Bir eğitim emekçisi olarak net bir biçimde ifade etmeliyim ki baskıyla,şiddetle hiçbir toplum sürgit yönetilememiştir.Tüm totaliter yönetimler kendi zıddını çoğaltarak kendi sonlarını yaratmışlardır. Bu yaşananlar biz emekçiler için yeni değildir. Daha öncede 1980 cunta dönemi, 1990lar Çiller ve Ağarlar dönemi nasıl ilelebet devam etmediyse bu döneminde sonu gelecektir.
 
     Emekçilere onların “müdafilerine” ,sanatçılarına yönelik baskı ne kadar artarsa artsın, ne kadar genişlerse genişlesin bu ülkede toplumsal muhalefetin, ezilenlerin, devrimcilerin yok ve hor görülenlerin bugüne kadar yürüttüğü örgütlü mücadeleye geri adım attırmayacağı, aksine bu türden saldırıların bizleri yan yana getirerek yapılan saldırıları püskürtmenin zeminini oluşturduğu gerçekliliğinin de görülmesi gerekmektedir. Her siyasal iktidar “Zülüm ile abad olanın akıbetinin berbat oluğu” özlü sözünü unutmamalıdır.