Anlaşılır bir açıklama için inanmak diyebiliriz. Aslında “ İman” bu kadar basit açıklanabilecek bir kelime değil. Evet, inanacaksın ama bu inanmanın içinde ne kadar şüphe varsa siz o zaman o kadar imandan uzaksınız demektir.
Her zaman ehli tarik dediğimiz bir grubun içinde münafıklar olur. Çünkü bu kişiler müminler ile beraberken mümin gibi görünür, onlardan ayrılıp kendi dostlarının yanlarında onlar ile alay ettik derler.
BAKARA-8: Ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minîn(mu’minîne).Ve insanlardan bir kısmı derler ki: “Biz Allah'a ve ahiret gününe (hayatta iken ruhun Allah'a ulaşacağı güne) îmân ettik.” Ve onlar mü'min değillerdir.
BAKARA-9: Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).(Zannederler ki) Allah'ı ve âmenû olanları aldatırlar. Ve onlar, kendilerinden başkasını aldatmazlar ve farkında da olmazlar.
BAKARA-14: Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn(mustehziûne).Ve âmenû olanlarla buluştukları zaman: “Biz îmân ettik.” dediler. Şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman: “Muhakkak ki biz sizinle beraberiz. Biz (onlarla) sadece alay eden kimseleriz.” dediler.
Bu insanların cemaat içinde kimlerin olduğu o cemaatin şeyhi hak mürşit ise bilinir, fakat bu kişiler konusunda herhangi bir açıklamada bulunulmaz. Sebebi bunlarında aramızda bulunması bir hayır olarak görülür. Aslında Allah bunu dostuna mutlaka söyler, ama hak dostu bu kişilerden rahatsız olmaz hikmetini bilir.
Cemaatin içinde olanların bu kişiler ile olan yakınlıkları, onları ya Allah’a yaklaştırır veya onları saf rahmet olması gereken bir cemaatin içinde yeterince idrakin ve iştiyakın içinde olmadıkları için cemaatten kopmasına neden olur. Ne de olsa tayip ile murdarı Rabbim ayıracaktır.
ÂLİ İMRÂN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm (azîmun) .” Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü'min olanı, mü'min gözükenden) ayırıncaya kadar mü'minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere (mü'min olanla mü'min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için "Büyük Ecir" vardır.
Ne yapalım bir sünnetullahtır diyeceğim ama şayet biz Allah resulünün sözlerini Allah’ın emri olarak idrak edersek ve Allah Resulünün yerine bir başkasını siper edinmezsek, Resulün söyledikleri üzere yorum yapmazsak.
 
Velhasıl Ölünün ölü yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslim olursak, yani ilk günden itibaren Mürşidimizin verdiği görevi tam yapıp, Allah’tan yardım alıyorken bir yandan veçh teslimi için zikrimizi, günün yarısından fazla yaparız. Önümüze çıkan sorunları Resule danışıp çözeriz ve nefsimiz ıslah olur, Resulün iradesi ile hizmetlerimizi Allah’ın istediği gibi yaparak irademizi de devre dışı bırakarak ölü gibi oluruz.
 
 
Bir an önce Allah ve Resulünü hizmetkârı olabilsek ne güzel olurdu.
Hani ilmi ile bende bilirim bana da sorabilirsiniz diye, ikide bir Resulü gölgelemesek. O zaman aramızdan mutlaka sabikunel ahirinler çıkacak, işte bunlar diyeceğimiz gıpta ile bakacağımız kardeşlerimiz olacak.
Allah onlardan razı onlarda Allah’tan razı, güzel insanlar.