Bir zamanlar halka kendisini «Vekilî» diye tanıtan bir şair Aksaray’da herkesin sevgisini kazanmış... Her hafta, cumartesi günleri ilçenin “çeşme meydanında” kendi yazdığı şiirlerden okurdu.  Orada okuduğu duygusal şiirler adeta günlük hayata girmişti.  O şiir  okurken gözyaşlarını tutamayanların çokluğu da ona gösterilen ilgiyi adeta körüklemişti.
Cumartesi günlerini dört gözle bekleyenler birbirlerine « çeşme meydanı şairini dinlemek için gidiyorum » diye önceden hatırlatmalar yapıyorlardı.
O şiir okuma işini yıllarca sürdürmüş, her şiir okuyuşunda şapkalarını ellerine alanlar onu ödüllendirmek için orada bulunan halktan para toplayarak ona sunmuşlar... Şair Vekilî’ye verilen paraların çokluğu da şiirleri gibi dillere destan olmuş! Onu merak edip Bor’dan, Niğde’den, Nevşehir ve Kayseri’den gelenler de oluyormuş...
Günün birinde Şair Vekilî, toplanan paraları aldıktan sonra halka : «Siz beni anlıyorsunuz... Değer veriyorsunuz. Gözyaşlarınızla şiirlerime duyduğunuz ilgiyi göstermeye çalışıyorsunuz. Gelin görün ki evdeki anamdan ve erkek kardeşimden  sizin bana gösterdiğiniz ilginin zerresini dahi göremiyorum.»
 
Ona hayranlık duyan bir öğrenci söylediği sözlere ve ailesiyle ilgili sitemlerine bir anlam verememişti. Şair Vekilî’nin şiir okumaya geldiği bir gün onun sözleriyle ilgili yerinde araştırma yapmak için annesiyle ve kardeşiyle görüşmek üzere yola koyulmuştu. Çevredekilere sora sora evlerini bulmuş. Dış kapıyı hafifçe aralayınca kapı üzerindeki çıngırak  sesiyle, kendi yaşındaki bir genç onu karşılamış. O : «Adım Nazmi… Öğrenciyim. Şair Vekilî’nin bir hayranıyım. Herhalde burası onun evi?
 
Şair Vekilî’nin kardeşi Cemalî,  «Evet... burası onun evi... Ben kardeşiyim.» demiş.
Nazmi, «Geçen gün şiir okuduktan sonra toplanan paralar kendisine sunulurken efkârlandı ve sizinle ilgili halka sitemde bulundu… Yani halkın kendisine gösterdiği ilginin zerresini dahi sizden göremediğini söyledi. Ben ise kelimeleri mısralara hünerle taşıyan bir şairin bu açıklamasını çelişkili buldum. Daha doğrusu ona yakıştıramadım. Bu sebeple sizin görüşünüzü almak için buraya geldim. Annenizle de görüşmek istiyorum.» demiş.
Cemalî onu annesinin yanına götürmüş.  Nazmi, niçin geldiğini Şair Vekilî’nin annesine de anlatmış... Safinaz Hanım onu dikkatlice dinledikten sonra cevap vermiş :«Vekilî  yazdıkları ve okuduklarını kendi içinde yaşatmadığı için adeta boşlukta. Haketmediği ilgiyi göstererek onu eritmek de istemiyoruz. Yani yazdıklarını yaşamasını bekliyoruz. »
Nazmi, « Sizin onun üstünde bir değerlendirme seviyenizin olduğunu anladım. O halde neden sizden şikayetçi?» diye sormuş...
Safinaz Hanım,  «Ah evlâdım onu bir çok kez uyardım. Halk senin okuduklarına, yazdıklarına bakarak sana ilgi gösteriyor. Yani senin yaşayışına  ve iç dünyana bakmadan bir değerlendirme yaparak seni alkışlıyorlar, bu ise seni yanıltıyor... dedim. » demiş.
Nazmi : «Herhalde şiirlerinin onun gerçek dünyasını yansıtmadığını söylemek istiyorsunuz?..»
Safinaz Hanım : « Evet evlâdım, bak nasıl güzel özetledin? Kalabalıklar, gerek siyasetçilerin, gerekse insanların geri planlarına hiç bakmıyorlar... Söylenilen sözlerin, okunan şiirlerin gerçek anlamIarını bilmeyenler karşılarındaki kişileri sorgulamıyorlar... İki yüzlülük ve kıskaçlık gibi insana yakışmayan özellikleri olan bir şair özlü bir şiir yazamaz! Halkın dertleriyle, insanların sorunlarıyla, kendi kusurlarıyla ilgilenmeyen böyle bir kişinin şiirleri ne kadar gerçekçi olabilir? Unutulmamalıdır ki, yalan üretenler güven tüketirler... İnsanların adaletsizliklerle, hukuksuzluklarla, ahlâksızlıklarla örülü, dışa bağımlı, ruhsuz bir siyasetle bezdirildiği, baskılarla sindirildiği, zulümlerle çökertildiği bir dönemde meydanlarda içi boş şiirler yazıp okumak marifet değil... Her devrin adamı olma sıfatıyla, haksızlıkları görmezlikten gelerek, hayattan ya da insanlardan alkış, taltif, makam ve para bekleyenler zamanla mutlaka kişiliklerini, onurlarını, inançlarını ve dinlerini kaybederler.»
Nazmi : « Yani?... »
Safinaz Hanım : «Babaları Güllüce Meydan Savaşı’nda şehit düştü... Maddi durumları iyi olan ailelere çorap ve yelek örerek kazandığım paralarla iki oğlumu büyüttüm. Yani onlara hem annelik, hem de babalık yaptım. Onların kusursuz ve mükemmel birer insan olmaları için usanmadan elimden gelen gayreti gösterdim.
Eğer  duyguları dayanaklı, sevgisi doğal, sözleri içten olsaydı, bize daha çok yakınlık gösterir ve halka şikayet etme gibi bir duruma düşmezdi. Onun bizi halka şikayet etmesi dahi onun içinde bulunduğu karanlığı gösteriyor.  Ama ben her iki oğlumu da kusurlarına rağmen çok seviyorum. Zamanın ve şartların her ikisini de mükemmelleştireceğine inanıyorum. »  cevabını vermiş.
 
Aksaray, 13.03.2011
 
 
 
 
Selam ve sevgilerimle.
 
 
 



------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------