Ahmaklar ahmak oldukları için idrak ve anlayış pencereleri sürgülüdür. Onlara dünyanın en güzel manzarasını gösterseniz dahi onlar bu manzarayı göremezler. Onların gözleri bir yarasa gibi karanlığa alışmış yürekleri ise örümcek bağlamıştır.
Ahmaklığın iflah olmaz bir yara ve tedavisi olmayan bir dert olarak uzun süren bir akıl tutulmasına eş olduğunu ifade edebiliriz. Ahmakların dünyasında, düşünme gücü yerini bir kukla gibi dolduruşa gelmeye bırakırken diğer insani hisler ise bir yap boz tahtasına dönmüştür.
Ahmaklık akli bir maraz olmanın ötesinde içinde pek bir masumluk barındırmayan kalıcı bir niyet bozukluğunu içinde taşır. Bu noktada bir insan karşısındaki insanın ahmak olduğunu bildiği halde ondan hala anlayış bekliyorsa o da ahmaklar sınıfının bir üyesidir.
Günümüz insanının ahmaklığı biraz daha süslü biraz daha gösterişli bir ahmaklık haline gelmiştir. Örneğin maliyeti bir kuruş olan bir malı sırf moda ve marka diye yüz kuruşa alan bir insanın ahmaklığı gizil ahmaklık sınıfına dahil edilebilir. Sabah akşam televizyon ve internet gibi vasıtalarla manipüle edilen düşünme gücü elinden alınan kitlesel bir ahmaklar sınıfı oluşmuştur. Bunlar için dünyaya geliş amaçlarını sorgulamak bir futbol maçı kadar önemli değildir. Uzağı yakın, yakını ise uzak gördükleri için doğru adım atmaları mümkün değildir. Meseleye bu noktadan baktığımızda ahmaklığında kendi içinde türleri olduğunu görebiliriz. Aşikar ahmaklık ortada olan ve herkesin görebileceği bir ahmaklıktır. Fakat gizil ahmaklık ise kendini akıllı ve kurnaz zannedenlerin ahmaklığıdır.
İnsanın ahmaklığının en büyük delili kendini var eden ve rızıklandıran Allah'a karşı gelişinde yatar. Bu karşı geliş ise iki türlüdür; birincisi , inanıyor görünüp şekli ibadetleri yapan fakat diğer her türlü günahı işlelenlerin ahmaklığı, ikincisi ise açık açık inkar edenlerin ahmaklığıdır. Birde inancını kendi heva ve hevesleri ile süsleyip gerçek din budur diğerleri uydurulmuş dindir diyenlerin ahmaklığı vardır. Aynı şekilde iradesini cahil cuhela tiplerin eline verip kendini sürünün bir parçası haline getiren ve şahsiyetini anonimleştirenlerin ahmaklığındanda söz edebiliriz. Bu minvalde başka bir ahmaklıkta kullara kızıp yaratıcıya tavır alma şeklinde gelişen ahmaklıktır.
Dünyanın en güzel antika eserini kıymetini bilmeyen bir insanın eline verseniz onu sizden hurda pahasına almaya çalışır. İnsanların fikirleri ufukları kadardır. İnsanın kıymetini ancak insan olanlar bilir.Hayatında belirli bir dairenin dışına çıkmamış bir insanın tahayyül sınırları bulunduğu daireyi aşmaz. “Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma” diyen Mevlana insana gideceği yolu ne güzel göstermiştir. Ata et, ite ot verip kargadan bülbül dikenden gül olmasını bekleyenlerin dünyasında, yalnızlık her türlü ilgi ve iltifattan daha güzel bir sığınaktır.
Ahmaklara laf anlatmaktansa süküt etmek daha güzeldir. Çünkü ahmaklar her şeyi olduğundan farklı anlarlar ve güzel olan herşeyi çirkinleştirirler. Onlardan yırtıcı bir hayvandan kaçar gibi kaçmak lazımdır. Onların kalpleri çorak bir tarla gibi verimsizdir. Onlar için tek doğru vardır o da menfaatleridir. Fakat doğru ile yanlışı ayırt edecek bir ölçütleri olmadığı için çoğu zaman doğruyu yanlış, yanlışı ise doğru diye hesaplarlar.
Ahmaklarla yaşamak büyük bir sabır ister. Bunlar bir pire için yorgan yakacakları için birazcık aklı olan bunların yanında yorganına sahip çıkar.
Ahmaklık bulaşıcı bir hastalık gibi çok çabuk yayılır. Bu duruma karşı en büyük tedbir mesafe koymaktır. Ahmaklara yaklaşmanın acı sonucu ahmaklaşmadır.
Son olarak Hz. İsa'ya atfedilen bir hikaye ile yazıyı tamamlıyorum.
"Hz. isa’nın var gücüyle kaçtığını gören bir adam merak edip peşine düştü. Nefes nefese ona yetişti ve sordu:
“Arkandan kimse kovalamıyor, neden böyle kaçıyorsun?”
Hz. İsa cevap vermeden yeniden kaçmaya başlayınca adam bağırdı:
“Peşinden gelecek takatim kalmadı. Allah rızası için dur da söyle, seni ne kaçırıyor, çok merak ettim.”
Hz. İsa durdu ve adama yanına gelmesini işaret etti. Adam yaklaşınca,
“Evet, arkamdan kovalayan yok ama, biraz önce ahmağın birine rastladım, şimdi ondan kaçıyorum” dedi.
Adam, hayreti artmış bir şekilde sordu:
“Körlerin gözlerini, sağırların kulaklarını açan, topraktan kuşlar yapıp canlandıran, nefesinle ölüleri dirilten sen değil misin?”
Hz. İsa,
“Evet, Allah’ın izniyle benim” dedi.
Adam:
“Peki bu kadar mu’cizeye sahipken korkman ve kaçman neden?”
Hz. İsa cevap verdi:
“îsm-i Âzam’ı köre okudum, gözleri açıldı; sağıra okudum, işitmeye başladı; ölüye okudum, dirildi; cansıza okudum, canlandı. Fakat ahmağa okudum, fayda etmedi. Hatta tekrar tekrar okudum, hiç etkisi olmadı. Onu taşlar kadar hissiz, kumlar kadar verimsiz gördüm. İşte ondan kaçmamın sebebi bu!”