Yürüyorum yeşil Bor’un sokaklarında
Uzaklarda Bolkar Dağlarının heybetli duruşu
Güneşin emzirdiği kayalarda kartal yuvaları
Dilimde karlı dağların türküsü
Gözlerine sürme çekilmiş bir akşamın terasında
Zamanı bir tespih gibi çekerken Üstünpark’ta
Bir bozlak sesine karışıyor Özden deresi
Tarihin aynasında solmayan bir nakışla
Deniz görmemiş bozkırlara doğru akıp gidiyor
Bor’un bağlarında hayatın türküsünü dinliyorum
Pınarbaşı’nda dağılıyor efkâr bulutlarım
Sarı Saltuk türbesinde duruluyor bulanık sular
Kuddûsî Baba’nın kapısında büktüm boynumu
Aşkının kabe’sinde tavaf ediyorum
Kale Camiinde bir ikindi vakti
Esen Selçuklu rüzgârıyla sarhoşum
Ay yıldızlı bayrağın gölgesinde
Aşk ülkesinin nurla dokunmuş seccadesini
Anadolu toprağına seren atlılar gelip geçiyor
Harım Mahallesinde ekmek pişiren kadınlar
Sükûtun oklavası ile sözün hamurunu açıyorlar
Kırışmış ellerinde kaderin silinmez imzası
Şu dünya denilen koca değirmende
Zamanın eleğinde hayatın ununu eliyorlar
Okçu suyunun şifa dağıtan akışına kapılmışım
Ruhumda şırıldayan bir ırmağın çağıltısında
Hasretin türküsünü söylüyor dudaklarım
Bor istasyonunda sallanan mendillerin beyazlığında
Uzayıp giden vagonların ardı sıra bakarken
Güneş yavaş yavaş kaybolurken ufuktan
Kayabaşında yıldızların şenliği başlayacak birazdan
Bir destanın otağına diz kırıp oturacağım
Yesevi dervişlerinin nefesiyle dirilecek ümitlerim
Bor şehrinde gazi alperenlerin destanını okuyacağım