Önce sararıp solmaların önce ölmelerin
Defterimde solmuş bir gül yaprağı
Dilimde harfleri tutuşturan söz yangını
Ve kulağımda ilk okunan ezanın sesi
Hep bulutlar gelir aynalara hep bulutlar geçer
Gece ki esmer tenli bir köle
Sarıp sarmalar geceyi dudaklarında ay
Gözyaşı kadehine dökülür yıldızlar
Bir yaprak düşer bir insan ölür
Şehir umursamaz geçer gider sessizce
Bir maçın ardından sokaklara dökülen
Haz delisi insanların umurunda mı ölüm
Kirli mendiller içinde saklanan gözyaşları
Üzerinde maşallah yazan göz boncukları
Dil dediğin ağzımıza yuva yapmış bir yılan
Gelip geçen trenlerin raylarında kar izi
Hüznüne iman etmiş bir dudakta yanarken cigara
Bir gurbet denizinin kıyılarında üşüyorum
Sırat köprüsünden yanarak geçerken
Kâğıttan aslanların yelelerini okşuyorum
Issız ormanların kalbinde kendi kanımı içerken
Bir filin kuyruğunda dönüp duruyorum
Ey vaktin arabı bak yine akşam oldu
Git düş kırıklıklarını topla gel