Bilindiği üzere İki cihan Serveri Efendimiz (sav )ait kutsal emanetler Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden sonra İstanbul’a getirildi. Getirilen bu emanetler şu parçalardan oluşmaktadır.
Hırka-i Saâdet, Hırka-i Saâdet'in saklı olduğu altın sandık, Peygamber'imizin ayak izi, Peygamber'imizin sakalı, peygamberimizin Uhud Savaşı'nda kırılan dişinin bir parçası (Dendan-ı Saadet) , Peygamber'imizin kabir toprağı, Peygamber'imizin mührü (Mühr-ü Saadet) Peygamber'imizin sandaletleri (Nal-ı Saadet), Peygamber'imizin kılıcının kabzası, Peygamber’imizin kılıçları, Peygamber’imizin oku ve yayı, Peygamber’imizin yalancı peygambere gönderdiği mektup (Name-i Saadet) , Peygamber'imizin kızı Hz. Fatıma'nın seccadesi, hırkası ve gömleği Sancak-ı Şerif, sahabe-i Kiram'ın kılıçları, Hacerü'l-Esved muhafazası, Kâbe’nin altın su oluğu, Kâbe’nin anahtarı ve kilitleri, Kâbe’nin kapılarından biri, Mescid-i Nebevi'nin maketi, Mescid-i Aksa'nın maketi , Davud Peygamber'in Kılıcı, İbrahim Peygamber'in tenceresi, Musa Peygamber'in asası, Yusuf Peygamber'in cübbesi.
İşte tüm bu emanetler dört yıl boyunca Niğde’de Akmedrese ve Saruhan’da muhafaza edilmiştir. Bu konuyla ilgili TBMM ye verilen bir soru önergesine Meclis tutanaklarından öğrendiğimize göre şu cevap verilmiştir.
“2.Dünya Savaşı nedeniyle Topkapı Sarayı Müzesi, Türbeler Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinden bazı eserlerin Niğde’ye koruma amaçlı gönderildiği bilinmektedir. Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğünce tespit edilen kayıtlara göre kutsal emanetler, hazine, gümüş, silah, porselen, kütüphane ve arşiv bölümlerine ait kıymetli eserlerin içi ve dışı çinkolu, bazılarının içi bölmeli özel yapılmış 391 sandık içine yerleştirilerek Müdür Yardımcısı Lütfü Turanbek maiyetindeki bir ekip ile Niğde’ye gönderilmiştir. Sandıklar içindeki bu eserlerin Niğde’de Ak Medrese ve Sarı Han’a yerleştirildiği, burada kaldıkları sürece Müdür Yardımcısı Lütfü Turanbek ve maiyetinin eserlere refakat ettiği ve savaşın bitmesinin ardından 1947 yılında eserlerin ilgili müzelere iade edildiği arşiv kayıtlarında yapılan inceleme neticesinde belirlenmiştir.”
Kutsal emanetleri muhafaza edip korumak amacıyla Topkapı Sarayı müdür yardımcısı Lütfü Turanbek başkanlığında 30 görevli, aileleri ve çocuklarıyla birlikte Niğde’ye gelmişlerdir. Eşyalar ve görevliler, tehlike tamamen geçene kadar Niğde’de kalmışlardır. Bu emanetler Niğde’de Akmedrese, Saruhana yerleştirilmiştir. Tarihi binaların etrafına nöbetçi askerler yerleştirilerek kimse içeri alınmamış ve konudan kimseye bahsedilmemiştir.
Hatta 1943 yılında ismet İnönü Adana’da İngiltere başbakanı Churchill ile buluşmak üzere Ankara’dan trenle yola çıktığında Treni Niğde’de durmuş ve uzun süre beklemiştir. Burada İnönü kutsal emanetleri konulduğu yerleri teftiş etmiştir. Teftiş esnasında ‘Asker nöbetini aksatmıyor, içeri kimseyi almıyor değil mi? Gözüm arkada kalmasın’. Diyerek konuya verdiği önemi belirtmiştir.
1947 yılına kadar Niğde’de muhafaza edilen kutsal emanetler savaşın bitimiyle birlikte tekrar Topkapı sarayına götürülmüştür. Konuyla ilgili olarak Tahsin Öz”ün “hayatım” isimli eserinde birkaç sayfa bilgi mevcuttur.
Tüm bu anlatılanlardan yola çıkarsak Niğde Mekke ve İstanbul arasında manevi bir bağlantı kurabiliriz. Niğde Mekke rüzgârlarıyla serinleyen İstanbul’un emanetine ev sahipliği yapan mübarek bir şehir olarak tarihteki yerini çoktan almıştır. Sözümüzü burada tamamlarken Peygamberimizin ayak izlerini şehrimizde görmenin mutluluğu ile Efendimize binlerce kere salat ve selam ediyor cümlemizin onun şefaatine nail olmasını diliyoruz.