Bu yazı Niğdelilerin psikolojik yapısı üzerine subjektif kanaatlerimi içermektedir. Yazının bidayetinde hiçbir şekilde genelleme yapmadığımı beyan ederek nihayetinde gelecek itirazlara bir set çekmek istiyorum. Yani burdaki her görüş benim şahsi görüşüm olup isteyen katılır istemeyen katılmayabilir.
Niğdelilerin psikolojik yapısı hakkında ilk olarak coğrafya kaderdir sözünden yola çıkarak dağ köyleriyle ova köylerini birbirinden ayırıyorum. Dağ silsilesini ise Hasandağı ve Melendizdağları silsilesi ile Aladağ ve Bolkar silsilesi olarak ikiye ayırıyorum. İlk etapta Hasandağ ve Melendiz dağlarının psikolojik yapısını ele alırsak buraların çalışkan mücadeleyi seven insanların yoğun olarak yaşadığı yerler olduğunu söyleyebiliriz. Hakkını aramak noktasında gözünü kırpmayan bir pire için yorgan yakacak kadar fevri olan bir ruh hali gözüme çarpıyor. Dağ insanlarına özgü olan bir kayıt altına girememe duygusu bir yere uzun süre bağlanamama duygusu bu toprakların ruhunda var. Arazinin kısıtlı yapısı ve değişen ekonomik dengeler bu köylerin çoğunu gurbete mahkum etmiş. Ova köylerine geldiğimizde ruh hali biraz daha değişkenlik gösteriyor. Buralarda ince bir hesapcılık ve bireycilik göze çarpıyor. Dağ köylerinin mahrumiyetleri yerini buralarda bolluğa bırakıyor. Vefa noktasında dağlıların biraz daha vefalı olduğunu söyleyebiliriz. Misli ovasının köyleri ile Melendiz ovasının köy ve kasabaları yapı olarak biraz benzeşiyorlar. Emen ovasının yerleşim yerlerinin ise biraz daha Konya kültürüne yaklaştığını söyleyebiliriz. Genel anlamda hem dağda hem ovada; hesaplaşmalar çok keskin, nefretler çok büyük, çatışmalar ise uzun soluklu oluyor. Taşı bile yumuşatan merhamet ne yazık ki bazı kalpleri bir türlü yumuşatmıyor. Tüm bunların yanında ise anadoluya özgü derin bir tevekkül teslimiyetçi bir kadercilik ve mazlumluk gözden kaçmıyor. Kısaca zıtlıklar içinde hem iyiliğin hem de kötülüğün zirvelerini aynı yerde görebiliyoruz.
Toros silsilesine geldiğimizde ise bir Akdeniz etkileşimi ile karşı karşıya kalıyoruz. Bolkar silsilesinde zorda kalmadıkça hırçınlaşmayan dingin bir ruh hali göze çarpıyor. Güneyin ataleti azda olsa buraları etkilemiş. Halkın bir ayağı çukurovada diyebiliriz. Aladağ silsilesinde ise aynı ruh halinin biraz daha hırçın versiyonu ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Türkmenlerin binlerce yıllık görenek ve gelenekleri kısmet unutulsa bile hala kendini hissettiriyor. Bu bölgede asılları Gümüşhane Torul'dan gelen üç köy ile bir mahallede ise hala Karadeniz kültürünün tortularını görebiliyoruz.
Niğde genelinde köy kasaba ve şehir farkı genel psikolojiyi etkiliyor. Niğde merkeze geldiğimizde şehrin çok az kalan yerlilerinde köylülerden farklı bir ruh halini gözlemleyebiliyoruz. Şehirlilik tecrübesi açısından köylülerden daha tecrübeli oldukları kesin. Fakat ellerinde tuttukları bayrakların çoğu kırsaldan gelenlerin elinde bugün. Halihazırda bu insanların büyük bir kısmı artık büyükşehirde yaşıyor ve şehirle ilgisini kesmiş durumdalar. Bunun dışında kalan büyük bir kitle ise ne şehirli olabilmiş ne de köylü kalabilmiş, iki arada bir derede bocalayıp duruyor. Bu durum sadece Niğde'de değil maalesef ülkemizin büyük kısmında etkisini gösteriyor.
Köy ve şehir ilişkisine baktığımızda tarih boyu süren bir sürecin devam ettiğini görüyoruz. Köy ve kasabalar şehirleri daima besliyor büyütüyor şehirler ise merkezden çevreye doğru medeniyeti ve kültürü yaymaya devam ediyor. Bu durumda köyler şehirleri şehirler ise köyleri tamamlıyor.
Bor'da ise köylüler ve yerlilerin psikolojisi birbirinden biraz daha farklı. Yerlilerde ilçeye sahiplenme duygusu ve duygusal kontrol biraz daha fazla. Fakat ilçede taze bir enerji ve hareketlilik olarak köylülerin etkisi gün geçtikçe artıyor. Bor'un yerlilerinin ekseriside Niğdenin yerlileri gibi büyükşehire gidip bir daha geriye dönmemişler. Borlular biraz daha rasyonel hareket etmeyi seviyorlar aynı hareket tarzı sanki Koyunlularda'da var. Fakat Niğdenin diğer yerlerinde ise duygusal hareket tarzı daha fazla görülüyor. Bu durum çoğu konuda Niğdelileri haklı oldukları konularda bile haksız duruma düşürüyor.
Birde il genelinde Balkanlardan gelen hemşehrilerimizin kendilerine has psikolojilerinden söz edebiliriz. Bu insanlar görgülü ve bilgili insanlar olup dayanışmacı bir tavır sergilerler. Göç olgusu ve eskiye dayanan hemşehrilerilik ilişkilerde belirleyicidir. Fakat bizden olsun kim olursa olsun düşüncesi çürük elmaları ayıklama konusunda bu insanları kendi iç yapılarında olumsuz bir duruma düşürmektedir.
Gurbetteki Nğdelilerin psikolojisi ise Niğde'de yaşayanlardan biraz daha farklıdır. Bu insanlardan memleketle organik bağını sürdürenler ile memleketten kopanlar aynı psikolojik yapıya sahip değillerdir.
İl dışında yaşayan Niğdeliler üç kısma ayrılır. Birincisi Niğdenin eski aristokratları olup uzun zaman önce şehirden ayrılan ve artık Niğde'den kopmuş olanlardır. İkincisi memuriyet ve öğrencilik vesilesi ile ayrılanlardır. Üçüncüsü ise ticari faaliyetler için gidip kısmen memleketle bağını sürdürenlerdir. Bu üç grup içinde köylü ve şehirli olanlar ile ekonomik açıdan farklı durumda olanların psikolojileri birbirinden farklıdır. Bugün il dışında yaşayan ve Niğde kökenli olanların yarısından fazlasında Niğdeli olmanın ve Niğde'nin zerre kadar bir yansıması yoktur ve Niğde'de bu insanların umurunda bile değildir.
Son olarak Niğde'nin genel psikolojisine baktığımızda ise şehrimizin çalışkan, ekmeğini taştan çıkaran, alın teri ile helal ekmek peşinde koşan, gayrı meşru işlere bulaşmayan vatansever insanlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bunun dışında negatif olarak ise enerjisini kendi ayağına çelme takmak için kullanan en yakınların en uzak konuma düştüğü dışarda olanların hatırının içerde olanların hatırından üstün tutulduğu bir psikoloji göze çarpıyor. Şehrimizde bazı insanlar yabancıları fazla fazla tartan kendisine gelince hep eksik tartan bir teraziyi ellerinde tutmayı bir marifet zannediyorlar. Küçük olsun benim olsun mantığı bazılarında genel bir mantık haline gelmiş. Küçük kurnazlıklar ve fırsatçılıklar büyük menfaatleri elde etmenin önünü ise kesip duruyor.